Göller, göletler bundan böyle güneşten elektrik üretim sahası olacak
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, deniz üstü rüzgar enerjisi için Bandırma, Bozcaada, Gelibolu açıklarıyla Karabiga kıyılarında tahsis edilen alanlarda meteorolojik ve oşinografik analizler ve ölçümlerden oluşan ön fizibilite etütleriri başlatıyor
Türkiye’nin deniz üstü rüzgar enerjisinde 2035 yılına kadar 5 gigavatlık bir kapasiteye ulaşma hedefine ilişkin adımlar hızlanıyor. Deniz üzerine kurulacak Rüzgar Enerjisi Santrallerinin (RES) aday Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı (YEKA) büyüklükleri belirlendi. Bakanlığın aktardığı bilgilere göre Bandırma açıklarında 1111 kilometre kare alan, Bozcaada açıklarında 299 kilometrekare, Gelibolu açıklarında 75,6 kilometrekare ve Karabiga kıyılarında 410 kilometrekare alan aday YEKA olarak tahsis edildi.
Söz konusu sahalar için ilgili kurum ve kuruluşlardan görüşlerin alınmasının ardından seçilecek belirli sahalarda meteorolojik ve oşinografik analizler ve ölçümlerden oluşan ön fizibilite etütleri yapılacak. Bununla birlikte teknik, yasal, ekonomik analizler ve kapasitenin belirlenmesine yönelik faaliyetler de gerçekleştirilecek. Çalışmaların sonuçlarına göre deniz üstü rüzgar enerjisi santrali kurulumuna yönelik faaliyetler yürütülecek.
Türkiye’nin 2053 “net sıfır emisyon” hedefleri doğrultusunda bakanlık, Türkiye Ulusal Enerji Planı geçen yıl sonunda yayınlanmıştı. Bu plana göre, deniz üstü rüzgar enerjisinde 2035 yılına kadar 5 gigavatlık bir kapasiteye ulaşılması planlanıyor.
Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi raporuna göre 2022 yılında 8,8 gigavat deniz üstü rüzgar enerjisi santralinin kurulumunun gerçekleşmesiyle deniz üstü rüzgar enerjisi gücü 64,3 gigavata ulaştı. Rapora göre, 2023-2027 döneminde dünyada 130 gigavat kapasiteli deniz üstü rüzgar enerjisi santralinin daha kurulması da öngörülüyor.
Dünyada enerji üretiminde fosil kaynakların yerini hızla yenilenebilir enerji kaynakları alıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının, çevreyle dost teknolojilere sahip olması ve konvansiyonel elektrik üretim yöntemleriyle bu kaynakların arz güvenliğine önemli katkı sağladığı söyleniyor.