Janoska Ensemble’den Türkiye çıkarması
İstanbul'dan Andreas Ottensamer geçti. Atatürk Kültür Merkezi'ndeki üç konserde İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nı yöneten Ottensamer ile klarnet solistinden orkestra şefliğine ulaşan kariyerini konuştuk. Tabii laf Hüsnü Şenlendirici'ye de geldi.
Onu, Türkiye’ye daha önce verdiği çok sayıda konserde klarnetiyle tanıdık. Ancak Andreas Ottensamer bu sefer orkestra şefi kimliğiyle İstanbul’daydı. Üstelik üç özel konserle. İlk olarak bir süre önce Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un İngiltere Kralı 3. Charles onuruna Versailles Sarayı’nda verdiği yemekte performans sergileyen kemancı Daniel Lozakovich’in 11 Kasım’daki konserinde İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nı (İDSO) yöneten Avusturyalı müzisyen yönetti. 1989 doğumlu Ottensamer, bu kez de 24 Kasım akşamı piyanist Dmitry Shishkin’in performansında İDSO’nun başındaydı. Son olarak da 1 Aralık akşamı Alman çellist Maximilian Hornung’un performansında sahnede yine Avusturyalı genç şef vardı.
Dünyanın en prestijli orkestralarından Berlin Filarmoni’de klarnet solisti olarak da görev alan Andreas Ottensamer, daha önce de defalarca Türkiye’ye gelip konserler vermiş bir isim. Tüm o konserlerde klarnet virtüözü yönüyle karşımıza çıkan 34 yaşındaki sanatçı, kariyerinin en azından şu döneminde orkestra şefliğinde kararlı. Üç konserlik bu İstanbul macerasının genç şefle prova sonrası buluşup konuştuk. Laf lafı açınca sanatı, Türk müziği, Hüsnü Şenlendirici ve daha pek çok şeyi masaya yatırdık.
-Sizi İstanbul’da görmek çok güzel. Kentte uzun sayılabilecek bir süre vakit geçirdiniz. İstanbul’a dair izlenimlerinizi bizimle paylaşabilir misiniz?
Gerçekten burada olmak çok çok güzel bir his. Aynı zamanda şaşırtıcıydı da. Programlanmış üç konser olduğundan bu zaman dilimi içerisinde İstanbul’da kalmayı tercih ettim. İDSO ile haftalarca birlikte çalıştık. Bu aynı zamanda birbirimizi de anlama ve tanıma süreciydi. Harika bir iletişim kurduk. Bu da İstanbul’da kalma konusunda ne denli isabetli bir karar verdiğimizin göstergesi. Bu süreçte elbette daha önce de geldiğim kenti daha iyi keşfetme fırsatın oldu. Her şeyden önce çok dinamik bir şehir. Buraya dair en sevdiğim şeylerden biri de karşılaştığınız çeşitlilik. Her daim konsere gelmeye hazır insanlar var. Dikkatimi çeken bir diğer husus da konserlere gençlerin katılımı oldu. Konser salonundan çıkıp sokağa karıştığımızda ise iletişime açık ve size yardım etmeye insanlar var.
-Hazır siz de konsere gelen gençlerden bahsetmişken İstanbul ile Avrupa’nın diğer kentlerini kıyaslamanız mümkün mü?
Yönettiğim üç konserin sonunda salonda dikkat çekici bir çeşitlilikle karşılaştım. Özellikle de yaş konusunda. Salonda sadece kır saçlı insanlar görmüyorsunuz. Bu çok güzel bir şey. Kendi adıma ben de önzellikle gençleri kucaklamak için elimden geleni yapıyorum. Klasik müziği yeniden keşfetmeye gerek yok. Bugüne kadar nasılsa bundan sonra da öyledir. Ancak onu daha ulaşılabilir kılmak klasik müzik dünyasına yön veren insanların elinde. Daha davetkar olmalıyız.
-Peki sizce ne yapılabilir bu konuda?
Belki eserleri değil ama programı daha kısa tutabiliriz. Belki radikal gelebilir ama DJ setler çalınabilir. Farklı türlerde müzik üreten insanlarla işbirliği yapmaktan kaçınmamak gerekiyor. Bence klasik müzik dünyada bu konuda muhafazakar kalan alanlardan biri. Bir sporcu ya da başka türde müzik icra eden bir müzisyen bir reklam filminde oynadığında yadırganmazken söz konusu klasik müzik dünyası olduğunda kıyametler kopuyor. Halbuki bu tip reklamlar, gençlere erişmek için bulmamız gereken yollardan bazısı. Elbette bahsettiğim şey müziğin kendisini değiştirmek değil. Klasik müziği olmadığı bir şey gibi de göstermeye gerek yok. İnsanları konser salonlarına doğru gerekçeler için davet etmeliyiz.
-Daha önceki çalışmalarınızı da takip etmiş biri olarak solist kimliğinizle röportaj yapmıştık. Şimdi ise karşımızda şef Andreas Ottensamer var. Klasik müzikçiler yıllar sonrasını planlayan insanlardır. Siz de mutlaka yapmışsınızdır. Geleceğe dair planlarınız nedir?
Kesinlike şu an çok odaklandığı şey orkestra şefliği. 2023-2024 sezonunda sadece orkestra yöneteceğim. Solist olarak herhangi bir konserim olmayacak.
-Ama sanırım bir yandan kayıtlar devam ediyor. Geçen ay bir Schumann teklisi yayınladınız..
Evet evet. Hatta önümüzdeki yıl bir albüm kaydım da çıkacak. Elbette klarnet çalmaya devam edeceğim. Ama en azından bu sezon sadece orkestra yöneteceğim. Şeflik apayrı bir adanmışlık gerektiriyor. Geçmişte bazı müzisyenler her ikisini bir arada sürdürmeye çalıştı ancak sonuçları iyi olmadı. Ben kişisel olarak bundan kaçınıyorum. Hayatımın bu dönemini bu şekilde kurmak istiyorum. Dediğiniz kadar uzun yılları kapsayan bir planlamam yok açıkçası. Ama şu an için durum bu.
-Orkestra üyesi, solist ve orkestra şefi. Bir müzik topluluğu içerisinde hepsinin duygu yoğunluğunu yaşamış birisiniz. Farkları hakkında neler söylersiniz?
Çok büyük farklar var. Toplamda baktığımızda evet performans sürecindesiniz. Ama perspektifiniz ve odaklandığınız şeyler çok farklı. Saydıklarınızın ilk ikisinde süreniz ve göreviniz belli. Ancak orkestrayı yönetirken her şey hakimsiniz, hakim olmalısınız. Solist olarak elbette bazı şeyleri doğrudan ifade etme lüksünüz oluyor. Ama şef olarak insanları ne yaptığınızı anlayacak bir pozisyona taşımalısınız.
-Dün gece uyumadan önce Beethoven’in ‘7. Senfonisi’ni dinledim. Orkestrayı Gustavo Dudamel yönetiyordu. Bir an için kendimi onun yerine koydum. En çok çalmayı isteyeceğim beste bu olurdu. Siz en çok hangi besteyi yönetmeyi seviyorsunuz? Veyahut hangi bestenin seslendirilişini yönetmek istersiniz?
Bu bence çalıştığınız orkestraya göre farklılık gösterir. Aynı beste bir orkestrayla çalması çok kolayken başka bir orkestrayla çileye dönüşebilir.
-Bunu nasıl anlayabilirsiniz?
Bunu anlamanın bir yolu yok. Sürekli denemeniz gerekiyor. Bu yüzdendir ki klasik müzikte öğrenme ömür boyu devam eder. Yönetmeyi sevdiğim eserlere gelecek olursam. Ben daha melodik besteleri tercih ederdim. Dolayısıyla sizin çalmak istediğiniz ‘7. Senfoni’ beni o kadar da heyecanlandırmaz. Mozart ya da Brahms kadar duygu yüklü değil. Hele Rahmaninov gibi romantikleri düşünecek olursak; Ben o melodiyle tabiri caizse erimek istiyorum. Beethoven’in eserleri size pek hareket alanı tanımaz. Her şey bellidir. Ancak bir orkestra şefi olarak bir dokunuş yapmak istediğinizde Mozart, Brahms, Çaykovski ve Rahmaninov gibi isimler, bu tutkulara yönelik eserlere imza atmış.
-Orkestra şefliğine dair son sorum ‘Maestro’ filmi hakkında olacak. Leonard Bernstein’in hayatını anlatan film hakkında ne düşünüyorsunuz?
İzleyeceğim. Merakla bekliyorum. Böyle şeylerin olması çok güzel.
-Kapanışı ilk göz ağırınız klarnete sakladım. Ancak sorum daha çok çaldığınız enstrümanın bu topraklardaki türüyle alakaklı. Türk klarneti (sol klarnet) hakkında ne düşünüyorsunuz? Dinleme fırsatınız oldu mu?
Elbette. Bir yanım Macar ve Macar halk müziklerinde de klarnet benzeri şekilde kullanılıyor. Hatta Macaristan’dan Türkiye’ye kadar aradaki tüm Balkanlar için de bu geçerli. Dolayısıyla benim hiç de yabancısı olmadığım tınılar bunlar. Özellikle Macar ve Sırp halk şarkılarında sıklıkla karşıma çıkar.
-Dinlediğiniz Türk klarnetçi var mı?
Ne yazık ki hayır, bu konuda eksiğim var. Kimi önerirsiniz?
Öneriniz için teşekkürler. İlk fırsatta dinleyeceğim.