Fenerbahçe ve Galatasaray’ın Avrupa kadroları belli oldu: Cengiz Ünder sürprizi
İstediklerini yapamadı Galatasaray. Oyun bir türlü akmadı. Pres bir türlü tutmadı. Bayern Münih’e karşı bulduğundan bile daha az pozisyona girdi. Akıllar belki de Türkiye’de kaldı. Öyle ya da böyle 1-0’lık yenilgiyle rüya bitti, gerçeklere dönüldü.
Hayat böyledir ya genelde. Sen bir şeye odaklanırsın, her şey o sanırsın, heyecanla beklersin. Sonra bir yumruk iner, bakışın da değişir gerçeklerin de. Halil Umut Meler’in başına gelenlerden sonra futbol aynı futbol değil pek çoğumuz için. Şampiyonlar Ligi bile özgül ağırlığını kaybetti. Ne kadar uzak durmaya çalışsalar da Galatasaraylı futbolcular da buna benzer şeyler hissetmiştir dün gece. Hele de ekran başında izleyenler. Sonuçta yokmuş gibi davranabileceğimiz bir şey değil bu. “Bu olay yüzünden ikinci tur gitti” demek abartı olur elbette. Ama etkilemediğini söylemek de haksızlık sayılır. Önce bu gerçeği bir teslim edelim.
Sahada dersini iyi çalışmış iki takım varsa ne beklersiniz? Daha kontrollü mü yoksa daha riskli bir oyun mu? Hamle edip bitirmek mi pusuya yatmak mı? Reaktif mi proaktif mi? Madalyonun iki yüzü de vardı sahada. Galatasaray daha dengeli durma çabasının yanına ani indirme hamleleri eklemişti. Kopenhag ise presten kurtulmak için hem çok hızlı çıkmaya çalışıyordu, hem de tehdit anında tespih böceği gibi içine kapanmaya. İlk yarı 0-0 bittiyse bu yüzdendi. Gidiş yollarını ezberleyen iki takım tehlike yaşamaya başladığı her anda büzüştü kaldı. Gene de karşılıklı gol koklamadılar değil. Ama olduracak kadar da bir şey çıkmadı. Neredeyse bir saat böyle geçti. Yani Kopenhag’ın golüne dek.
İşin kötüsü Sarı-Kırmızılıların sistemden ve dizilişten bağımsız sorunları da yavaştan zuhur etmeye başladı. İki kanat, özellikle de Tete çok savruk ve etkisiz kalıyordu. Ve daha da önemlisi o sert pres biraz da iki kanadın takipsizlik kararı alması yüzünden işlemiyordu. Hal böyle olunca anlamsız ortalar izledik. Sekizi isabetli olmak üzere tam 48 orta! Anlamsız çünkü öyle bir ‘hava kuvveti’ yoktu Cim Bom’un. Ve bu ortaların neredeyse hiçbiri etki yaratmadı. Maçı ceza sahası içinden isabetli şut atamadan kapattı Sarı-Kırmızılılar.
Bunlar Galatasaray’ın neden gol bulamadığını açıklıyor. Peki neden gol yedi? Kopenhag iyi bir formül buldu da ondan. Cim Bom’un pres bölgesiyle savunma bloğu arasına bol bol atak yaptılar, presi driplingle geçtiler ve kapasitelerinin üzerinde bir hızla oynamaya çalıştılar. Pas hatalarını da fizik güçleriyle telafi ettiler. Her zaman olmasa da ara ara işledi bu yöntem. Golü de pozisyonları da böyle buldular.
Son yarım saatte Okan Buruk’un yeni denklemine bakıyorduk artık. Tete, Zaha, Torreira, Angelino’nun kenara geldiği, Mertens, Ziyech, Bakambu ve sol bekte Barış Alper’le devam eden bir 11. Risk almakta haklıydı Okan Hoca, çünkü Bayern’in golüyle birlikte kaybedecek bir şey kalmamıştı. Ama bu riskler de karşılık bulmadı, zira oyuncu değil oyun değiştirmek gerekiyordu ve bunu başaramadılar.
Böylece Şampiyonlar Ligi bitti Cim Bom için. Yine de Avrupa’da devam bir teselli. Fakat yarın bu ülkeye, bu futbol ortamına dönecekler. Bu onları teskin ediyor mudur, hiç emin değilim.