Çevreci batarya, bir start-up’a 55 milyar dolarlık satış yaptırdı
Güney Kore, Japonya ve Çin Asya'nın en gelişmiş üç ülkesi. Ama karşı karşıya oldukları, çözmekte zorlandıkları bir sorun var: Düşük doğum oranı. Üstelik bu konuda yalnız kalmayacaklar gibi.
Bu haber ilk olarak 11 Mart 2024’te yayınlanmıştı. Türkiye’de doğum oranlarının rekor seviyede düşmesinin ardından bu sorunun çağın gerçeği olduğunu hatırlatmak amacıyla haberi bir kez daha sizlere sunuyoruz.
Dünyanın en düşük doğum oranlarında hakimiyet yıllarca Avrupa ülkelerindeydi ama 20 yıl önce Güney Kore’nin en düşük doğum oranını görmesiyle Asya için kritik bir süreç başladı. Sonraki yıllarda en düşük doğum oranına sahip üç ülkeden en az ikisi Güney Kore, Tayvan ya da Singapur olacaktı. Japonya listenin ilk 20’sinde, yıllarca ama başlarda ama sonlarda kalarak istikrarını korumayı başardı. Yıllarca tek çocuk politikası uygulayan Çin ise artık “En az üç çocuk” diyecek kıvama geldi. Pasifik denince aklımıza hep Çin, Japonya, Güney ve Kuzey Kore, Tayvan ve ABD’nin başrollerde olacağı bir savaş geliyor ama Asya’nın endişelenmesi gereken en acil kriz düşük doğum oranı gibi.
Önce geçen yılın doğum oranlarını karşılaştıralım mı?
Yıllarca az bebek, yaşlı nüfus ile özdeşleştirilen Japonya ile başlayalım. Bu özdeşleştirme çok da yanlış sayılmaz. Japon Sağlık ve Refah Bakanlığı iki hafta önce geçen yıl doğan bebeklerin sayısıyla yeni evlenenlerin sayısını açıkladı. Evlenenlerin sayısı yüzde 5.9 azalarak 489 bin 281’e geriledi. 90 yıl sonra ilk kez evlenenlerin sayısı yarım milyonun altına düşmüş oldu. Bir kıyas yapmak gerekirse Türkiye’de geçen yıl evlenen çiftlerin sayısı 565 bin 435.
Doğan bebeklere gelecek olursak, burada da yüzde 5.1 düşüş var. Geçen yıl doğan bebek sayısı 758 bin 631. Bu Japonya’nın istatistik yayımlamaya başladığı 1899 yılından bu yana en düşük doğum sayısı, ülkenin kendi içinde üst üste kırdığı sekizinci en düşük doğum oranı rekoru. Yine kıyas yapalım, Türkiye’de geçen yılki doğum sayısı 1 milyon 35 bin 795.
Japonya’da doğum oranı o kadar vahim bir gerileme yaşadı ki kağıt ürünleri şirketi bebek bezi üretimini durdurup yetişkin bezi üretimine odaklanacağını duyurdu.
Çin’in nüfusu ise üst üste ikinci kez azaldı. Çin Ulusal İstatistik Bürosu 2023’te sadece 9.02 milyon doğum gerçekleştiğini bildirdi. Türkiye’deki doğum oranının yaklaşık 9 katı kadar bir doğum miktarı bu ama dünyanın en kalabalık ülkelerinden Çin’in 2017’de bildirdiği doğum oranının yarısı kadar ediyor.
Geçen yıl 11.1 milyon insan ölmüş Çin’de. Yani nüfusta 2.08 milyonluk bir azalma olmuş. 2022’de ise ülkenin nüfusunda 850 binlik bir düşüş yaşanmıştı. Toplamda iki yılda yaklaşık 3 milyonluk bir kayıp söz konusu.
Art arda yaşanan bu azalmalar, 1959-1961 yılları arasındaki büyük kıtlıktan bu yana yaşanan ilk düşüşleri gösteriyor. 2022’de nüfusun azalacağını ilk tahmin eden kuruluşlardan biri olan Şanghay Sosyal Bilimler Akademisi’nin tahminine göre bu gidişle Çin’in nüfusu 2100 yılına kadar 525 milyona gerileyebilir.
Çin’in yıllarca katı bir şekilde uyguladığı “tek çocuk” politikasından bu noktaya gelmesi de kaderin bir cilvesi olsa gerek. O politikanın uygulandığı zamanlar, birden fazla çocuğu olanlar için kâbustu. “Heihaizi” yani “siyah çocuklar” olarak adlandırılan, devletin yok saydığı bu çocuklar Çin’de okula gidemiyor, sigortalı işe giremiyor, bankada hesap açtıramıyor, kimlikleri olmadığı için bilet alamadıklarından trenlere binemiyor, hatta en temel ihtiyaç olan sağlık hizmetlerinden faydalanamıyordu. Böyle sayınca sanki çok büyük bir suç işlemişler gibi görünüyor ama tek suçları bir ailenin ikinci çocuğu olarak doğmalarıydı.
Çin bu politikayı 2016 yılında terk etti ve 2021 yılında vergide indirim gibi teşviklerle üç çocuk politikasını uygulamaya koydu. Ama son yıllardaki düşüşler gösteriyor ki halk tek çocuk politikasının yarattığı travmalardan tam olarak çıkabilmiş değil ve kadının konumu, ekonomik sorunlar daha fazla çocuk yapılmasının önüne geçiyor.
Gelelim şimdi sadece Asya’nın değil, tüm dünyanın en düşük doğum oranına sahip olan ülkesine, Güney Kore’ye. Güney Kore İstatistik Kurumu’nun iki hafta önce yayınladığı verilere göre doğum oranı 0.72’ye geriledi. 2022’de bu oran 0.78’ti. Üstelik uzmanlar bu oranın 2024’te 0.68’e kadar gerileyeceğini tahmin ediyor. Bu, ülkenin üst üste en düşük doğum rekoru kırdığı altıncı yıl.
Eğer Güney Kore’de de doğum oranları bu şekilde seyrederse ülkenin 51 milyonluk nüfusu 2100 yılına gelindiğinde yarı yarıya inmiş olacak. 2022’de ülkede doğan bebek sayısı 249 binmiş. Halbuki ülkedeki işgücü piyasasının istikrarı için yılda en az 500 bin doğum olması gerekiyor.
Genç, çalışabilecek ve üretebilecek bir nüfusa sahip olmak, ekonomik büyümenin de önünü açar. Asya ülkelerinin büyük bir kısmı ise hızla yaşlanıyor ki onların başını da Japonya çekiyor. Teknoloji geliştiği için “Narayama Türküsü”ndeki gibi belli bir yaşa gelmiş yaşlıları dağın tepesinde ölüme terk etmeye gerek yok, elbette onlara robotlar ya da yurt dışından gelecek yaşlı bakıcılar göz kulak olabilir.
Ama burada sıkıntı Japonya’nın ekonomisinin istikrarını sağlayacak ölçüde genç, dinamik nüfusa sahip olmayacağı zaman başlayacak. Aynı şey diğer Asya ülkeleri için de geçerli. Victoria Üniversitesi’nden Xiujian Peng geçen yıl BBC’ye verdiği demeçte çalışan nüfus azaldıkça çalışamayan yaşlı nüfusa bakmanın maliyeti ve yükünün de artacağını belirtiyor.
1970’lere kadar bu üç ülkede de kadınlar ortalama beşten fazla çocuk doğuruyordu. Ne oldu da kadınlar doğurmayı, evlenmeyi bıraktı?
Kore Sosyal Refah Araştırma Derneği’nin 2022’de yayınladığı bir araştırmada yaşları 20 ila 34 arasında değişen 281 bekar erkek ve kadının görüşlerine yer verildi. Araştırmaya katılan kadınların sadece yüzde 4’ü evlilik ve çocuğun gerekli olduğu yönünde görüş bildirdi. Erkeklerde ise bu oran yüzde 12.9’du. Erkeklerin yüzde 61.3’ü evlilik ve çocuğun önemli olduğunu düşünürken, kadınlarda bu oran yüzde 42.9’du. İşte birkaç Koreli kadının ağzından bu oranlarla ilgili yorumlar:
“Kadın bir yandan çocuk yetiştirirken diğer yandan da çalışmalı, üstüne üstlük geleneklere uyarak kayınvalidesine bakmalı. Yakında bunları yapmaya istekli kadınların sayısı tamamen tükenecek.”
“Erkekler genelde evin geçimini sağlamanın ne kadar zor olduğundan şikayet ederler… Halbuki kadınlar evin geçimini sağlamakla kalmaz, üstüne bir de çocuklara bakar; kahvaltıyı, öğle yemeğini ve akşam yemeğini hazırlar, ev işlerini yapan da kadındır. Geçmişte kadınlar hamile kaldıklarında hiç olmazsa işlerinden ayrılabiliyordu, şimdilerde bunu bile yapabilecek ekonomik güce sahip değiller. Bu ülkede yanlış giden bir şeyler var.”
“Biz de hayatımızdaki kadınların evlilik ve çocuk yüzünden mutsuz yaşamlarına şahit olarak büyüdük… Kendi yaşadıklarımdan sonra kızlarımı evlenmeye ya da çocuk sahibi olmaya teşvik etmek istemiyorum.”
“Eskiden bir ev alabiliyorduk. Eşimin geliriyle rahatça yaşayabiliyorduk. Şimdi kadının da erkeğin de çalıştığı senaryoda bile ev alınamıyor. Eve giren paranın hepsi faturalara ve yemeğe gidiyor. Bir de buna çocuğun masrafları eklenirse ne olur bilemiyorum…”
Bu yorumları yazan kadınlardan bazıları muhtemelen “Sampo” yani “üç şeyden vazgeçmiş nesilden.” Ekonomik baskılar nedeniyle birileriyle flört etmekten, evlenmekten, çocuk sahibi olmaktan vazgeçmiş 20’li, 30’lu yaşlardaki insanlar… Sampo yine iyi aslında, çünkü bu “Opo” (beş şeyden vazgeçmiş / öncekilere ek olarak iş sahibi ve ev sahibi olmaktan), “Chilpo” (yedi şeyden vazgeçmiş / öncekilere ek olarak sosyal ilişkilerden ve umuttan), “Gupo” (dokuz şeyden vazgeçmiş / sağlığından ve fiziksel görünümünden) ve son olarak “Sippo”, yani yaşamaktan vazgeçmiş nesil diye gidiyor.
Benzer bir durum Japonya için de geçerli. 2010 yılından itibaren 10 ila 20’li yaşlardaki gençlerin oluşturduğu kuşağa “Satori kuşağı” deniyor. Onlar da tıpkı Sampo kuşağı gibi lüks eşyalardan, yurt dışı seyahatlerinden, paradan ve başarılı bir kariyerden vazgeçmiş. Bu maddelere bakınca bizdeki Z kuşağını görüyor gibi oluyorsunuz, biliyorum.
İnsanları bu raddeye getiren şey çok çalışmak zorunda kalıp az şey elde etmek. Güney Kore en uzun süre çalışma saatlerine sahip ülkelerden biri. Şirketler çalışanlarını haftada 40 saat çalıştırma hakkına sahip. Ancak çoğu şirket buna uymayıp çalışanlarına mesai uyguluyor ve ek ücret vermiyor. Hükümet çalışma saatlerini 69’a çıkarmayı bile planlıyordu. Sadece iş düşünmek zorunda kaldığınız bir ortamda aşk ya da evlilik yaşamak aklınıza gelir mi? 35 yaşındaki Lee Sang Hyuk, İngiliz gazetesi The Guardian’a geçen yıl verdiği demeçte bu sorunun cevabını veriyor: “Arkadaşlarımla buluşabildiğim zamanlarda tek düşünebildiğim şey iş olduğu için yaptığım şeyden de keyif alamıyordum. Sorun bende zannediyordum.”
Güney Kore’de çocuk sahibi olmanın maliyeti azımsanacak bir şey değil. Çok rekabetçi bir eğitim sistemi var. Ebeveynler çocuklarını “SKY” olarak kodlanan “Seul Üniversitesi, Kore Üniversitesi ve Yonsei Üniversitesi”ne (Bizdeki Boğaziçi, ODTÜ, Bilkent üçlüsü gibi düşünün) gönderebilmek için artık devlet okullarından ziyade özel öğretim kurumlarını tercih ediyor. Hatta 2022 yılında bunun için yaklaşık 20 milyar dolar harcanmış. Kore Sanayi Federasyonu’nun geçen yıl aralıkta yayınladığı rapora göre 2015 ve 2022 yılları arasında doğum oranlarındaki ciddi düşüşün bir kısmı, ebeveyn olma potansiyeline sahip kişilerin özel eğitim masraflarını çocuk yapmanın önünde bir engel olarak görmesinden kaynaklanıyor. Ebeveynlerin çocuklarını ve kendileri soktukları stresi en iyi anlatan dizilerden biri de SKY Castle’dır. Son dönemlerde Kore’de bu sorunun anlatıldığı dizilerin sayısında da artış yaşanıyor.
Güney Kore çalışma saatlerini artırarak “Hadi çocuk sahibi olun” dese de Çin ve Japonya’da bu konunun üstüne epey düşüldüğü söylenebilir. Mesela Çin’de geçen yıl havacılık okullarındaki öğrencilere ödev olarak bir hafta eğlenme görevi verildi. Aslında amaç dışarı çıkıp yaşıtlarıyla tanışmaları ve birbirlerine aşık olmalarıydı. Hakkını yemeyelim şimdi, Güney Kore’de de 9 ila 24 yaşları arasında kendilerini eve kapatan gençleri topluma geri kazandırmak için aylık 490 dolara tekabül eden 650 bin wonluk para desteği verileceği duyurulmuştu geçen yıl.
Çin’in Xian kentindeki yetkililer insanları evliliğe teşvik etmek için evlilik cüzdanını ibraz eden yeni evlilere ödül olarak piyango bileti vereceğini açıkladı. Bunun için 700 bin yuan, yani 97 bin dolar harcanacağı belirtiliyor. Eh, kazanma ihtimalinin düşük olacağı bir çekiliş uğruna hayatının en kritik kararını alır mı bu insanlar? Orasını kampanyanın biteceği 30 Kasım’dan sonra katılımcı sayısı açıklanırsa öğreneceğiz.
Tek önlemler bunlar da değil elbette, doğum oranlarını yükseltmek için hükümetler belli bir bütçe ayırıyor ancak bunların o kadar da etkili olmadığı 2023 verilerinin 2022’dekinden çok daha düşük olmasından da anlaşılıyor. Bu da hükümetlerin geçici önlemlerden ziyade kalıcı, gençlerin ekonomik sıkıntıları daha az düşüneceği, sosyal aktivitelere daha çok vakit ayıracağı yöntemlerden geçiyor, yani sistemde köklü bir değişiklik yapmaktan.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2023 yılı doğum istatistikleri verilerine göre 2001 yılında 2,38 olan doğurganlık oranları 2023 yılında 1,51’e düştü. Televizyonlar mevcut durum sebebiyle alarm veriyor. Belki Türkiye’de de yakında bebek bezinden ziyade yetişkin bezlerinin revaçta olduğunu görürüz, kim bilir…