Tiyatroya kış sezonu bereketiyle geliyor
Kumbaracı50 ‘Öteki Venedik Taciri’yle çoğunluktan, egemenden olmayan ‘öteki’ye yaşatılanları çok güçlü Shakespeare uyarlamasıyla sahneye taşıyor. Bugünlere de tarihe ve ne yazık ki geleceğe de çok isabetli bir yerden sesleniyor…
Bugün çoğunluktan olmayanların; toplumda kurucu ve egemen olanın dışında oluşturdukları yaşam alanlarını tanımlamak için kullandığımız ‘getto’ kelimesinin kökeni, 16’ıncı yüzyıl Venedik Cumhuriyeti’ne dayanıyor. Nazi Almanya’sının Yahudi halkına uyguladığı zulmün mekânsal karşılığı olarak dünya dillerine yerleşen ‘getto’, bugün; dünyadaki pek çok şehirde, artık o şehrin ‘öteki’si kimlerse, onların bir arada bulunduğu alan için de kullanılan bir sözcük. Siyahların, çingenelerin, yoksulların, ‘asli unsur’ olmayan her kimse işte, onların ‘ait olduğu’ yerin adı…
‘Getto’ sözcüğü ve kavramı insanlık tarihine 16. yüzyıl Venedik Cumhuriyeti’nden miras. Shakespeare’in ölümsüzlerinden ‘Venedik Taciri’nin döneminden ve mekânından yani… Az sayıdaki Yahudi nüfusun, Venedik’in asli unsuru olan Hrıstiyanlardan mekânsal, yaşamsal, ekonomik vs. olarak net bir şekilde ayrıştırılması kararının ürünü; ‘getto’. Hırıstiyan toplumun egemen olduğu Venedik’te Yahudiler; kapıları belli saatlerde açık olan, geceleri Hıristiyan askerlerce çevrelenen, adına zamanla ‘getto’ denen bir alanda yaşar. Dinlerini ‘özgürce’ yaşamalarının koşulu olarak burada kendilerine izni verilen birkaç meslek haricinde bir yolla gelir elde edemezler. Kıyafetlerinde Yahudi olduklarını belli edecek semboller taşımak zorundadırlar. Daha yüksek vergilere tabi tutulurlar…
Shakespeare’in sayısız kez sahnelenen, sinemaya da uyarlanan oyunu ‘Venedik Taciri’ işte bu dönemde ve atmosferde geçer. Soylu bir Hıristiyan soylu olan Antonio, eli sıkışık olan ancak sevdiği soylu kadına talip olabilmek için paraya ihtiyaç duyan dostu Bassanio’ya destek olmak ister. Antonio’nun mallarla yüklü gemileri dünyanın dört bir yanında açık denizdedir, ama piyasadan gerekli nakdi toplamak için ‘namı’ yeter. Dostu Bassanio ile birlikte kentin Yahudilerinden, tefeci Shylock’tan yüklü bir borç alır. Gemileri dönünce ödeyeceğine emindir, o yüzden de ödeyemediği takdirde tefeciye kalbine en yakın yerden yarım okka etini vereceğine dair bir senet imzalar. Bassanio ilerleyen sahnelerde sevdiği kadına kavuşur ama dostu Antonio’nun gemileri batar, tefeciye verdikleri senedin karşılığını sunmak üzere kendilerini mahkemede bulurlar…
Shakespeare’in taraf tutmayı çok güç kılan, adalet üzerine zihinleri zorlayan oyunu; okuyanı, izleyeni farklı köşelere savuran bir yapıda. Kumbaracı50 ise bu zorlu oyun metninden tüyler ürpertici yepyeni bir oyun çıkarmış: Öteki Venedik Taciri.
Hikâye, Kumbaracı50 versiyonunda son sahneye kadar, birkaç değişiklik dışında, orijinal oyunla paralel ilerliyor. Karakter sayısı azaltılmış. Yahudi tefecinin ‘karşı taraftan bir erkeğe âşık olan kızı’ gitmiş. Yerine, otoriter baba-sessiz oğul çatışması içinde ezilip kalmış, bir noktada da babadan kaçıp ‘karşı tarafa’ katılan erkek çocuk gelmiş. Orijinal metnin aksine, Yahudilerin ustası oldukları zanaatları yapmalarının yasak olduğu oyun boyunca vurgulanmış. Yahudiler, mesleki yasaklar nedeniyle yaşamlarını tefecilik yaparak sürdürür ama bu faaliyetleri nedeniyle de sürekli aşağılanırlar. Geleneksel sanatları olan terziliği ise meslek olarak yapamazlar. Oyunda tefeci Shylock’ın oğluna gizli saklı dikiş dikmeyi öğretişini görürüz sık sık.
İsmail Sağır’ın uyarlayıp yönettiği ve Antonio rolünde yer aldığı ‘Öteki Venedik Taciri’, Kumbaracı50’nin metin uyarlama ve sağlam temellere oturan dramaturji kurma konusundaki maharetinin en son örneklerinden. Öyle ki, oyun sanki daha sahne üstüne geçmeye gerek kalmadan, masa başı çalışmada hazır olup bitmiş gibi… ‘Venedik Taciri’ne getirilen ‘öteki’ okuması, kostümlerden oyuncuların jest ve mimiklerine, özel selamlaşma ritüellerine kadar oyunun tamamına özenle yerleştirilmiş. Oyun bombayı ise final sahnesine saklamış. Oyun boyunca didişen, toplumun iki farklı/eşitsiz kesimini izlerken asli unsur Hristiyan erkeklerin, ‘öteki’ pozisyonundaki Yahudi tefeci ile oğlunu sonsuz şekilde aşağılamasına tanık oluyoruz. Yahudi tefeci, Hıristiyan soylu erkeklerin nazarında ‘kafir, köpek, yabancı, şeytan, hain’dir. Kendisine ihtiyaç duydukları kısa bir zaman diliminde ‘komşuluğa’ terfi eder ancak… Öte yandan Yahudi tefeci Syhlock da tıpkı Shakespeare’in yazdığı gibi öfkeli ve korumacıdır. Kendini, kimliğini, köklerini, sanatını, oğlunu korumak isterken güç eline geçtiğinde kullanmaktan çekinmez.
Kumbaracı50, ‘Venedik Taciri’nin finaline getirdiği yorumla, kimin, neyin ‘öteki’ ilan edilebileceğinin bir anda nasıl değişebileceğini -tekrar olacak ama- tüyleri diken diken eden bir dokunuşla anlatıyor. Hıristiyan tüccar Antonio ile hikâyenin kaybedeni Yahudi tefeci, kısacık bir anda ortak linçin kurbanlarına dönüşüyor önümüzde. Kalabalığın, güçlünün, egemen ve söz sahibi olanın dışında kalmanın nasıl da an meselesi olduğunu; misal, Antonio’nun, yakın dostu Bassonio’ya finalde yaptığı ufacık bir hareketin bile böyle bir dışlamaya sebep/bahane olabileceğini kısa ve sert bir şekilde gösteriyor oyun.
Oyunun kadınlarının (Bassanio’nun sevgilisi Portia ile hizmetçisi Nerissa) yan hatta akan öyküsü bir süre, tüm bu ezen/ezilen ilişkisinin dışında kalıyormuş gibi görünüyor. Lakin bu iki kadının da pozisyonlarını -oyunun orijinalinde olduğu gibi- mahkeme sahnesinde kılık değiştirerek ana meseleye dahil oldukları noktada görüyoruz: Bu iki Hıristiyan kadın her ne kadar ‘adalete’ özgün ve insancıl bir yorum getirerek, Antonio’nun kaderinde ‘kurtarıcı’ olarak yer alsalar da, ‘kendilerinden olmayana’ muamele konusunda, kentin egemen erkeklerinden farklı bir yerde durmuyor.
Yalın bir sahne tasarımı, az sayıda ama sembolik olarak güçlü ve işlevsel aksesuarlar (bıçaklar, sandık, tabure gibi…) ve hem ekip olarak hem de tek tek çok iyi oyunculuklarla; insanlık tarihinde defalarca kez tekrarlanmış ve tekrarlanmaya devam edecek bir ‘öteki’ öyküsü anlatıyor oyun. Emrah Can Yaylı’nın müzikleri, Efe Arslan’ın taraflar arasındaki farklılığı renkli şeritlerle vurgulayan kostümleri Yiğit Sertdemir ile İsmail Sağır’ın tasarımı olan; sahneyi, hikâyenin farklı mekânlarına göre ayrıştıran ışık tasarımı ve sadece seyirciler arasında kalan oyun alanını değil, mekânın arka uçlarını da oyuna dahil edecek şekilde kullanılması oyuna itinayla hizmet eden unsurlar olmuş.
Çağdaş Tekin, Deniz Danışoğlu, İbrahim Arıcı, İsmail Sağır, İpek Türktan, Tuğra Can Bıçak, Yiğit Sertdemir’den oluşan kadro, oyunun taşıyıcı ana karakterlerinde, teker teker pürüzsüz diyebileceğim işlere imza atıyor. Üstelik seyri hafifleten bir mizahla da donatmışlar oyunu el birliğiyle. Tıpkı müzikler, jestler ve bilhassa tefecinin bıçağının başrole çıktığı anlarda sahneyi gerilimle de donattıkları gibi.
Benim için oyunun kişisel keşfi ise Deniz Danışoğlu’nun çıkardığı her seste, gösterdiği her harekette kendini fark ettiren albenili oyunculuk tonu oldu. Yiğit Sertdemir’in ise sahnede hakikaten tefeci Shylock’a dönüştüğünü söylemeye gerek yok belki, izleyenler anlayacak…
Oyun bittiğinde içime; ‘öteki’ye zulmü ve histerik linçi; soğuk, keskin atmosferler içinde anlatan kitapların, filmlerin bıraktığı buz gibi hava dolmuştu. İçinden geçtiğimiz günlere de tarihe ve ne yazık ki geleceğe de sözünü çok isabetli bir yerden söylüyor ‘Öteki Venedik Taciri’. Bugünlerde farklı ve üzerine ciddiyetle düşünülmüş bir sahne işi görmek isterseniz, tavsiye ederim.
Öteki Venedik Taciri
Kumbaracı50
Yazan: William Shakespeare
Uyarlayan, yöneten: İsmail Sağır
Oyuncular: Çağdaş Tekin, Deniz Danışoğlu, İbrahim Arıcı, İsmail Sağır, İpek Türktan, Tuğra Can Bıçak, Yiğit Sertdemir
Süre: 100 dakika
Ne zaman, nerede: 15 Mart Cuma, 20.30’da Bursa Nazım Hikmet Kültürevi’nde, 30 Mart Cumartesi Kumbaracı50’de.
Bilet fiyatları: 250 ve 350 TL
22 Kasım 2024 - Festival bitti şimdi sezon zamanı
17 Kasım 2024 - İstanbul Tiyatro Festivali günlüğü: Dünya başımıza çöküyor kurtaran yok mu!
14 Kasım 2024 - İstanbul Tiyatro Festivali günlüğü: Gölgelerin gücü adına, ‘Macbeth’ uykuya yatırdı
10 Kasım 2024 - İstanbul Tiyatro Festivali günlüğü: Haberler kötü olsa da haberciler iyi