İngiltere Başbakanı Sunak: Putin’in Ukrayna Savaşı için Batı’yı suçlaması gülünç
Heavy metal burada doğdu. 1881 yılında Birmingham'ın merkezinde açılan The Crown, 1960'lardan itibaren rockçıların mabedi olmaya başlamıştı. Robert Plant, Black Sabbath ve Judas Priest'in ilk sahne deneyimini yaşadığı bu pub artık devlet korumasında.
1881 yılında kapılarına açan The Crown, İngiltere’nin en büyük ikinci şehri Birmingham’ın uğrak noktalarından biri olmayı başarmıştı. Savaş dönemlerinde dahi açık kalan pub, 1960’lardan itibaren yeni filizlenmeye başlayan bir müziğin ilk mabedi oldu. Rock çılgınlığı dünyayı kaplarken ondan biraz daha sert formdaki heavy metalde de bu işçi kentinde yükseliyordu. Kendisine bulduğu ilk sahne de işte 143 yıllık pub oldu. Burası Robert Plant’ın daha Led Zeppelin kurulmadan sahne aldığı ilk yer, Judas Priest ve Black Sabbath’ın da ilk sahne deneyimlerini burada yaşadı. Heavy metalciler için özel bir yere sahip bu mekân artık devletin resmi koruması altında. Yani bir kültürel miras.
15 bin müzikseverin topladığı binlerce imza sonrası İngiltere Hükumeti’nin resmi koruma alanlarından biri olarak kabul ettiği The Crown, şubat ayında kapsamlı bir restorasyonun ardından kapılarını yeniden açmıştı. Şu an bir Japon şirketinin işlettiği pub, genç müzisyenleri ağırlamaya devam ediyor. Dünyaya heavy metali armağan eden mekâna, insanlar gönül borcunu bu şekilde bir nebze de ödedi. Hani, Rus edebiyatı için Gogol’un ‘Palto’sundan çıkmıştır denir ya, heavy metal de Birmingham’daki bu pubın sahnesinden çıktı.
Tüm dünyada heavy metalin doğduğu pub olarak bilinen The Crown’un duvarlarında bu tarihi miras canlı tutuluyor. Müzik tarihine adını yazdıran Robert Plant’i daha ailesi dışında pek kimse tanımazken sahne aldığı bu mekân, Le Zeppelin kuruluşuna giden yolda önemli bir mihenk taşı olmuştu. 1960’lı yılların bu asi gençlerinin birbirleriyle sosyalleştiği pub, Led Zeppelin’den sonra iki devin daha kuruluşuna tanıklık edecekti. Bunlardan biri Black Sabbath idi.
Havasından mıdır? Suyundan mıdır? Bilinmez ama Birmingham olmadan rock ve metal tarihinden söz etmek büyük eksilik olur. Bu kentte filizlenen gruplardan Black Sabbath ilk konserini artık devlet koruması altındaki The Crown’da vermişti. Ağırlıklı olarka işçi ailelerde doğup büyüyen Tony Iommi, Ozzy Osbourne, Geezer Butler ve Bill Ward adlı bu gençler 1968’de gruplarını kurduktan sonra ilk konserlerini burada verdi. O akşam Ozzy Ozbourne ilk kez dinleyen şanslı insanları bir düşünsenize. 1970’de yayınladıkları ‘Paranoid’ adlı albümleri ve bu albümlerindeki aynı adlı şarkı sonrasıda müzik dünyasında hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Rockü vites artırmıştı. İlk konserlerini The Crown’da veren grup, sonrasında Avustralya’dan ABD’ye kıtaları aşan bir şöhrete kavuşacaktı. İlham oldukları onlarca müzisyen de cabası.
The Crown hakkındaki düşünceleri sorulan rock tarihinin en büyük gitaristlerinden Tony Iommi şöyle konuşmuştu: “dört bir yanındaki şehirler müzik miraslarını koruyor, Birmingham da bu konuda geride kalmamalı. The Crown bizim ve diğer pek çok başarılı grup için büyük bir öneme sahip. Burası gelişmekte olan rock sahnesini bir blues kulübüyle destekleyen çok az sayıdaki mekândan biriydi ve ilk konserimize ev sahipliği yaptı”
Robert Plant ve Black Sabbath burada ilk sahne deneyimlerini yaşayanlardan değildi. 24 Temmuz’da Bonus Parkorman’da bir konser vermek üzere İstanbul’a gelecek olan Judas Priest’de ilk konserlerini burada verdi. Black Sabbath’tan bir yıl sonra yani 1969’da kurulan grup, iddialı kıyafetleri ve sert şarkı sözleriyle kısa sürede tüm dünyanın ilgisini çekmeyi başarmıştı. Kariyerleri boyunca 50 milyondan fazla albüm satan grubun da yolu tıpkı Robert Plant ve Black Sabbath gibi buradan geçecekti. Grup, birlikteki çıktıkları ilk konseri burada vermişti. Bir diğer deyişle Rob Halford, ilk kez burada sesini duyurmuştu.
Müzik tarihi yazmak isteyen birinin mutlaka uğraması gereken The Crown’da şöhretinin başlarında konser veren isimler yukarıda saydıklarımızla sınırlı değil. Bu tarihi yapı, 1960 ve 1970’lerin o gıpta edilen müzik ortamında daha nice gelceğin efsanesini ağırladı. The Who, Status Quo, UB40, Duran Duran, Thin Lizzy, Marc Bolan ve Supertramp, bu tarihi pubun tozunu yutan grup ve müzisyenlerden sadece birkaçı. Dünyaya bir müzik türünü armağan eden bu sanayi kentinin insanları, tarihi miraslarına sıkı bir şekilde organize olup sahip çıktılar. Bugün kente gelen yabancıların müzelerle birlikte en çok ziyaret ettiği noktalardan biri haline gelen pub özellikle metalciler için kutsal bir ziyaret noktasına dönüşmüş durumda. Değerlerini koruma konusunda pek de iyi sınav vermeyen bir ülke olarak böylesi örneklerin bize de ilham olmasını dileriz.