İkinci bahar beraberinde neler getiriyor?
Elimizdeki işi doğru-yanlış bitirip teslim etmeyi marifet sayıyoruz. Eksik, yanlış, hatalı ,bozuk olmasından hiç gocunmuyoruz ve utanmıyoruz. Çünkü işin standardı vasat oldu.
Dünyayı kurtaran adam veya her şeyi bilen kadın olmak ister miydiniz?
Benim cevabım net ve hayır. Her konuyu bilen biri olmak yerine bazı konuları gerçekten iyi öğrenip üzerine konuşmayı, az bildiğim veya bilmediğim konuları ise iyi bilen arkadaşlarımdan dinlemeyi tercih ederim.
Takım arkadaşlarımızın işlerinde başarılı olması, ödüller alması ve konuşulması bizi ne kadar mutlu eder, değil mi?
O zaman iyi işler yapan, başarılı olan insanları, dostlarımızı, takım arkadaşlarımızı cömertçe, önce biz övelim.
Arkadaşlarımızın başarısı ile havalara uçalım, her yerde haykıralım. Mutluluk ve gururla anlatalım, büyütelim.
İnsanın başarılarını kendi anlatması yerine başkasının anlatmasını çok önemserim. İyi işler hızlı duyulur ve yayılır.
Başkalarının takdiri ve sizin işlerinizi önemsemesi ve anlatması kadar güzel şey yoktur bu dünyada.
İş hayatına yeni başladığımda kendimi yıllarca kabul ettirmeye çalıştığım babam iş arkadaşlarım eve gelince ve iyi işler yaptığımı onlardan duyunca nasıl da sevinmişti. Kendi müdürlerimden alacağım yıl sonu performans notundan çok babamın kapıdan çıkarken kulağıma ‘aferin oğlum’ demesi aklımda kalmıştı.
Hatta ondan sonra her önemli kararda yurtdışında çalışıyor olsam bile arayıp ‘sen ne dersin’ diye sorması paha biçilemezdi.
İnsanlar iyi yaptığın işleri konuştukça motivasyonun artar, daha iyisini yapmak için mücadelen büyür.
Daha iyisi için yapılan rekabete de çok inanırım. Faydalı rekabetin iş sonuçlarını olumlu ve kişisel gelişim için de faydalı olduğunu bilirim. Konusunda iyi olan insanlarla çalışmak hem öğretici hem de keyiflidir. Takımla birlikte iş yaparken sadece senin işini iyi yapman yetmez, takımdaki arkadaşlarının da en iyi sonuçları alması önemlidir. Dolayısıyla her konuda, konuyu iyi bilenlerle aynı takımda olmak işin sonuçlarını da çok etkiler, sadece iş sonuçlarını değil seni ve takımı da yukarı taşır.
Hepimiz yaptığımız işin en iyisini, en faydalısını yapmak için rekabet etsek güzel olmaz mı?
Son zamanlarda en çok kafama taktığım kavram da ‘vasat’. Neden her konuda vasatı kabul etmeye başladık, iyisi, daha iyisi olması için çaba göstermekten vazgeçiyoruz.
İşte vasattan kurtulmak, vasatı yok etmek hepimizin elinde ve bunun için artık hem toplum hem de birey olarak hepimizin adımlar atması gerek.
Elimizdeki işi doğru-yanlış bitirip teslim etmeyi marifet sayıyoruz. Eksik, yanlış, hatalı, bozuk olmasından hiç gocunmuyoruz ve utanmıyoruz. Çünkü işin standardı vasat oldu.
Uzun yıllar aynı işleri yapmak, birilerinin senden istediği işi üstüne fikir eklemene izin vermeden istemesi yapılan işleri otomatik hale getirebiliyor. İşte insan bir işi keyif almadan yapmaya başladığı zaman, isterse konunun uzmanı olsun, yaratıcılığını ve işe olan şevkini kaybediyor.
Özellikle işin ilk yıllarında farklı şeyler öğrenme ve denemeler yapmak için çok iyi enerjinin olduğu yıllar. İşte tam da o yıllarda hem yaratıcı hem de farklı ve yaratıcı işler yapmak için en güzel dönemler. Pozisyonun ya da rolünün ne olduğunun çok da önemi yok.
Sen müdür, genel müdür olmadan da öyle hissedip fikir geliştirip eyleme geçmeye hazırsan, olmuşsun demektir. Merak etme, kartvizite bakıp ne anlattığını dinleyenler dönemleri kapanıyor artık. İster bir yıl, ister 15 yıldır iş hayatında ol, sorumluluk almanın ve fikrini hayata geçirmenin yaşı yok. Oradaki heyecan ve cesaret de bana göre yaştan bağımsızdır.
Ve heyecanla yapılan işlerin ‘vasat’ olma ihtimali yoktur. Kendi fikrini hayata geçirmek için en iyisini ve hatasız olmasına çok daha fazla dikkat edersin. Başkasının sana söylediği ve ‘üstüne bir şey eklemene gerek yok’ dediği işleri her gün yapsan bile hata yapmak ya da vasat olma ihtimali daha çoktur.
İşte sırf bu yüzden bile iyi boyacı ustasını, iyi finans müdürünü, iyi garsonu, iyi politikacıyı daha iyiye götürecek motivasyonu konuşarak ve överek öne çıkartmalı, ilham ve örnek olmasını sağlamalıyız.
İş dünyasında bazen tersi durumlarla karşılaşmış da olabiliriz. Yaptığımız iyi işler ve sonuçları başkaları tarafından sahiplenilmiş ve cebe indirilmiş olabilir. Yine de insanları cesaretlendirmekten ve övmekten vazgeçmemek gerekir.
Sezar’ın hakkının Sezar’a gitmesi şartıyla.
İnsanların kendilerine olan güveni ve yaptıkları işe olan inançları başkalarından iyi şeyler duyunca daha çok artıyor. Özellikle sevdiği ve güvendiği arkadaşı, dostu ya da iş arkadaşı söylediğinde daha değerli oluyor.
Hepimizin farklı yetkinlikleri, kişisel özellikleri ve değerleri var. Yetkinlikleri ve kişisel özellikleri farklı, değerleri ise aynı olan takımlar ve arkadaşlıklar beni besliyor. Hayat amacı ve hayata bakışı ile birbirimize değer kattığımız insanlar, ortaklar, dostlar, topluluklar hatta işler en keyifli çalıştığım ve ürettiğim işlerdir.
Takımdaki veya arkadaş grubundaki hepimizin dışa dönük, iletişimi kuvvetli, sonuç odaklı ve kurallara sıkı sıkıya bağlı olduğunu düşünsenize. Herkesin tüm özellikleri ve yetkinlikleri aynı olsaydı, hem yaratıcılık hem de farklı fikirlerden beslenme ortadan kalkardı.
Farklı özellik ve yetkinlikteki arkadaşlıklar çok farklı iş üretme potansiyeline sahiptir. Her fikri baştan sona sabırla dinlemeli ve fikri öldürmeden ‘olmaz’, ‘ama’ , ‘denedik -olmadı’ kelimelerini cümlelerimizden çıkarmalıyız. Her yeni iş ve proje de iş hayatında da böyle çıkmıyor mu?
Arkadaşlarla ve aile üyeleri arasında da birbirimizi dinlememe ve fikir öldürme yarışı çok hız kazandı. Karşımızdaki arkadaşımız, kızımız veya oğlumuz söyleyeceğini bitirmeden ya alternatif bir çözüm üretiyoruz ya da ‘olmaz’ diye kesip atıyoruz. Hevesini kırıyoruz, coşkusunu üçüncü dakikada yok ediyoruz.
Dolayısıyla belki çok daha iyi işler, çok iyi sonuçlar alacak kızımızı, oğlumuzu, eşimizi, dostumuzu, iş arkadaşımızı baştan durdurarak ve önünü keserek iyi işler yapmasını durduruyoruz.
Farklılıkları sevelim, destekleyelim ve kucaklayalım, ama önce dinleyelim.
30 Aralık 2024 - 2025’te kim korkar LinkedIn’den?
26 Aralık 2024 - 2024 yılı Z Raporumu açıklıyorum
23 Aralık 2024 - Bir adım önden ve arkana bakmadan yürü
Tuğrul Ağırbaş Kimdir?
30 yılı aşkın süre ile Türkiye, Rusya ve CIS ülkelerinde FMCG alanında değişik görevler alan Tuğrul Ağırbaş, son 20 yıldır Efes’in global marka olma, satınalma ve birleşme projeleri ve yeni pazarlara giriş işlerini yürüten ekipte, büyüme odaklı projelere liderlik yapmıştır.
Pertevniyal Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu olan Tuğrul Ağırbaş öğrenim hayatı boyunca Kapalıçarşı’da değişik alanlarda çalışarak, ticareti ve tüketici davranışlarını öğrenme şansına sahip oldu.
İş hayatına 1990 yılına Anadolu Efes’te Pazarlama uzmanı olarak başlayan Ağırbaş, sırasıyla Proje Geliştirme, Satış ve Pazarlama’da görev aldıktan sonra, son olarak da değişik ülkelerde 16 yıl boyunca Genel Müdürlük görevlerini sürdürdü.
Anadolu Efes’in Rusya operayonunu 10 yıl boyunca yönetti ve dünyanın en büyük bira pazarlarından biri olan Rusya’da satınalma ve birleşmelerle firma pazar payını ikinciliğe taşıyan ekibe liderlik yaptı. Türkiye,Rusya ve çalıştığı diğer ülkelerde büyüme odağıyla çok sayıda yeniliği ve markayı tüketicisiyle buluşturdu.
Efes Türkiye Genel Müdürlük görevini yürüttüğü dönemde ise, marka ve kurumun topluma katkısını büyütme amaçlı, pazarı büyütmeye yönelik, bira kültürü oluşturma ve inovasyon, kültür, sanat, turizm ve spor alanında çok sayıda projeye öncülük etmiş ve tüm paydaşlara katkı sağlayan stratejileri hayata geçirmiştir.
İnovasyon ve yeni ürünlerin hem hızını artırma hem de etkisini büyütme amaçlı, inovasyon ve kurum içi girişimcilik çalışmalarını yapılandırarak ve ekosistemdeki çok sayıda girişimle işbirliği kurarak, Efes’in Start-Up dostu şirket olması yönünde çalışmalara öncülük etmiştir.
Halen çalışmalarını yurtiçi ve yurtdışı şirket ve girişimlere danışmanlık ve üst düzey yöneticilere koçluk yaparak sürdürmekte olan Ağırbaş, Türkiye’de kurumsal şirketlerin, girişimci kurumlara dönüşmesi vizyonu ile 2018’de kurulan ‘ Girişimci Kurumlar Platformu’nun danışma kurulu üyesi ve başkanıdır.
2022 sonunda, ortağı Zeynep Kurmuş ile birlikte, 40+ yaş ve kurumsal deneyimi olanlar için, birikmiş deneyim ve tecrübelerin yeni işlere ve girişimlere dönüşmesini sağlayan, üretim ve paketleme kampı Genwise girişimini hayata geçirmiştir.
Köylerde, çocuktan başlayarak tüm topluma yayılacak yenilikçi bir eğitim anlayışını hayata geçirmek için 2016’da kurulan Köy Okulları Değişim Ağı- KODA’nın yönetim kurulunda görev almaktadır.