Önce ‘Kılıçdaroğlu’nun vekil olmasını önereceğim’ dedi, sonra ‘dışarıda kalmak kendi tercihi’ diye düzeltti
Siyaset gündeminin 12 gündeki seyri iki tarafın birbirlerini kamuoyu önünde kırıp dökmemeye çalışarak bilek güreşine tutuştuğunu gösterdi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 29 Nisan’da Bahçeli’nin Çayyolu’ndaki evine görüştü. Dört aya yakın görüşmüyorlardı ve yumuşama politikasının Bahçeli’yi rahatsız ettiği söyleniyordu.
İki lider 10 Mayıs günü bu kez Beştepe’de bir araya geldi. Dört ay ayrı kalmaları az görülürdü, 12 günde iki görüşme ise dikkat çekiciydi.
Görüşmelerden sonra alışılageldiği üzere bir açıklama yapılmadı. Bununla birlikte iktidarın seyir defterinde önemli bir süreç geride bırakıldı. 12 günde siyaset gündeminin seyri iki tarafın birbirlerini kamuoyu önünde kırıp dökmemeye çalışarak bilek güreşine tutuştuğunu gösterdi. Gündem yargı meselesiyle, daha çok da MHP ile ilgiliydi. Şimdi az geçmişe dönelim…
Geçen nisan ayının sonuna gelindiğinde Ülkü Ocakları’nın eski genel başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesi ile ilgili soruşturma akamete uğratıldığı tartışmaları eşliğinde 16 aydır tamamlanamıyordu.
Dosyaya bakan savcı ve bazı polislerin eski bakanlar döneminde sürekli değiştirilmesi şaşırtıcıydı. Gel-gitlerin hiç de normal olmadığı ortadaydı. Soruşturmanın nerelere uzanacağı merak ediliyordu. Baş şüpheliler arasında bazı Ülkü Ocakları mensupları vardı. Davanın AK Parti ile MHP arasında tartışma yaratabileceği söyleniyordu.
Aynı günlerde Mehmet Şimşek’in ‘locals’ kelimesine en çok takılan kişi Bahçeli oluyordu. Bahçeli’nin 23 Nisan’da resepsiyona katılmayıp arabesk isyan şarkısı eşliğinde yürüyüş videosunun yayınlanması şaşırtıcıydı.
Erdoğan ve Bahçeli’nin 29 Nisan’daki Beytepe zirvesi işte bu havada yapıldı.
Ülkücü yargı mensuplarının kilitlediği Yargıtay başkanlığı seçimi aynı gün 28’inci sonuçsuz turunu atıyordu.
İddianame, tesadüf mü bilinmez aynı gün mahkemeye gönderilmişti.
İnanılmaz seviyede eksik bırakılmış bir iddianame olduğu açıktı.
Savcının suçun sebebini araştırmamış, örgütlü suçu değerlendirmeye almamış, katilin kaçırıldığı aracın plakasını sorgulamamış ve yazmamış, Sinan Ateş’in eşinin ifadesindeki iddialara yer vermemişti.
Mahkemenin iddianameyi bu haliyle reddetmesi gerektiği görüşü hukukçu ve siyasi yorumcular tarafından yoğun şekilde dillendirildi. Bahçeli ise 7 Mayıs’taki grup toplantısında iddianamenin kabul edilmesi gerektiğini savundu.
Toplantı bittikten sonra aynı gün mahkemenin iddianameyi kabul ettiği haberleri ekranlara art arda düştü.
Savcının iddianamede yer vermediği Audi marka aracın plakası ise 9 Mayıs sabahı basına mobese kamerası görüntülerinden yansıdı. Sözün özü bazı MHP’lilerin başı başı dün görüşme başladığı sırada yeniden beladaydı.
MHP-AK Parti hattını ilgilendiren bir diğer dosya olan Ayhan Bora Kaplan davasında da dünkü zirveden bir gün önce kritik bir gelişme yaşandı. Söz konusu davanın eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun çevresiyle ilgili olduğu konusunda pek tartışma yok. Kanıtlamak için uzun anlatmaya da gerek yok. Bizzat Yargıtay üyesi Yüksel Kocaman bunu üstüne vazife edinip alenen “Soylu’ya operasyon yapılıyor” dedi ve kimse yalanlamadı.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın eski içişleri bakanına operasyon yaptığını bir yüksek yargıç söylüyordu ve bu inanılmazdı. Yerlikaya’nın görevdeki ilk göze batan operasyonuydu bu. Operasyon için gözde polis müdürleri görevlendirilmişti.
Soruşturmanın seyri AK Parti-MHP hattının sorunlu noktalarından biriydi. Çünkü Soylu ile ilgiliydi. O Soylu ki bakanlığı döneminde AK Parti’de MHP politikalarının elçisi gibi konumlanmıştı. Emniyet’teki ülkücü kadrolaşmanın da baş mimarıydı Soylu. Yerlikaya döneminde kadrolaşmanın pek iştahla sürdürüldüğünü söylemek ise güçtü.
Dolayısıyla 10 Mayıs zirvesinin arefesinde Yerlikaya’nın Ayhan Bora Kaplan operasyonu için görevlendirdiği polis şeflerinin açığa alınması Soylu’yu, dolaylı olarak da MHP’yi memnun edebilecek bir gelişmeydi. Polislerden birinin Sinan Ateş suikastı şüphelilerine düzenlenen operasyonda görev almış olması da bonus olmalıydı.
Ve geliyoruz son güne. Erdoğan dün sabah Danıştay’ın yıldönümünde manidar bir konuşma yaptı. “Ülkenin selameti yerine belli zümrenin menfaatini gözeten dar kadrocu anlayışların adalet teşkilatı dahil devlet kurumlarında yuvalanmasına izin vermeyeceğiz” dedi.
Kimleri kastediyordu? Kafalar karıştı. Yargıdaki cemaat yapılanmaları Yargıtay’daki ağırlık dengesinin diğer ucunda. Organize olma kabiliyetine sahip ülkücü yargı mensupları da ‘zümre’ olarak nitelenebilirdi.
Sorunun yanıtı konuşmadan kısa süre sonra verilmiş görünüyor. Ülkücülerin Yargıtay başkan adayı Muhsin Şentürk adaylıktan çekildi. Ardından Bahçeli’yi Beştepe’de gördük.
Cumhur İttifakı için bir sorun şimdilik galibi tam anlaşılamayan bir bilek güreşiyle aşılmış olabilir.
İttifakla ilgili raporu çıkarmak şu aşamada zor. Ancak bu kadar ağır dosyaları ve raftaki yasa paketlerini yok saymak kolay olmayacak.
40+1 sorun daha çıkma ihtimali var…