İstanbul’da ‘Beklenmedik Karşılaşma’: Olafur Eliasson İstanbul Modern’e geliyor
Çağdaş sanat dünyasının yıldız isimlerinden Olafur Eliasson'un Senin Beklenmedik Karşılaşman sergisi İstanbul Modern'de açıldı. Eliasson izleyicinin deneyimiyle sanat eserinin anlam ve değer kazanacağını düşünenlerden. Sergisini de öyle kurgulamış
Öyle ki isterseniz kendinizi sanat eseri haline bile getirebiliyorsunuz. Eliasson'un meselesi yetişkinlerin kurallı dünyasında bir gedik açmak. Bunun için insanın çocuksu tarafına sesleniyor. Çünkü biliyor ki o yetişkinler dünyanın canına okuyor.
İstanbul Modern’de bir grup lise öğrencisi Ozan Sağdıç sergisini gezerken gördükleri fotoğraflar üzerine biraz da yüksek sesle yorum yapıyorlar. Öğretmenleri hemen uyarıyor: “Biraz sessiz olun yukarıda dünyanın en ünlü sanatçılarından birinin yeni sergisinin açılışı var.”
Öğretmenin dünyanın en ünlü sanatçılarından biri dediği sanat insanı Olafur Eliasson. Yeni sergisinin adı da Senin Beklenmedik Karşılaşman. Aslında öğrenciler için beklenmedik bir karşılaşma olması an meselesi, bir yetişkin sözüne uymasalar, bir üst kata çıksalar tam onlara göre bir sergi var. Ama bir yetişkin ve eğitmen olarak öğretmenleri, kendisine önceki kuşaklar tarafından aktarılan bir öğrenilmiş bilgiyi farkında olmadan öğrencilerine aktarıyor. Müzede sessiz olunur, sadece eserlere bakılır ve sergi turu biter.
Tam da Olafur Eliasson’un istemediği bir şey bu. Hatta tam tersine Eliasson izleyicinin deneyimiyle sanat eserinin anlam ve değer kazanacağını düşünenlerden. Bu anlamda geleneksel sanat eserini deneyimleme pratiğine karşı çıkanlardan. Karşı çıkmanın ötesinde sergilerinde yeni öneriler getiriyor. Ki İstanbul Modern’de açtığı 30 yıllık çalışmalarından oluşan Senin Beklenmedik Karşılaşman başlıklı sergisinde de bu öneriyi serginin ana aksına yerleştirmiş durumda. Öyle ki ‘Senin Çoğulcu Buluşman’ adlı eserinde isterseniz bir sanat eserine dönüşme fırsatı veriyor izleyiciye.
Ayağında kovboy çizmesiyle geldiği sergi açılışı öncesindeki basın toplantısında yaptığı konuşmasında sanata bakışını özetliyor aslında: “Hayatımızın akışını sürekli kontrol altında tutmak istiyoruz. Beklenmedik bir şeyle karşılaşmak istemiyoruz. Sabah çocuğumuz okula gidemiyor mu bizim için büyük kaos oluyor. Bunun nedeni galiba bilinmeyenin riskini almak istemememiz. Kurallı ve kontrollü bir yaşam beklenmedik karşılaşma deneyimini edinmemizi engelliyor. Ama bu sergi müze gibi güvenli bir alanda izleyicileri beklenmedik karşılaşmalara davet ediyor. Bunu sanat eseri ile yapmaya yapmaya çalışıyoruz. Sanat eseri tüketilen bir şey değil. İletişim kuracağınız hatta arkadaş bile olabileceğiniz bir şey. Bazen hissettiğiniz ama dile gelmemiş olanı söyler size. Dünyayla olan kontrollü ilişkinizde size nefes aldıran anlar yaratır.”
Olafur Eliasson’un daveti net ve sergisi de gayet davetkar. Türkiye’deki ilk sergisinde üç boyutlu tasarımlarla, ışık oyunlarıyla, geometri ve fizikin imkanlarıyla izleyiciyi bir sanat deneyimi tüneline sokuyor adeta. Serginin girişinde bu sergi için özel ürettiği İstanbul Boğazı’nın dönüşen renklerini sergi alanına taşıyan ‘Günbatımından Şafağa, Boğaziçi” adlı eseri karşılıyor bizi. Lakin bu eser sade bir giriş aslında.
‘Renk Deneyi No 43’ ve karşısındaki ‘Renk Deneyi No 116’ eseri ise Eliasson’un çalışma pratiğini anlatan yapıtlar. Ama bir anlamda da hemen devamında gelen ‘Yokluğun Cisimleşmesi Pavyonu’ adlı eserini anlamak için de bir anahtar. Çünkü bu eser kutuplarda eriyen bir buz kalıbının yarattığı boşluğu gösteren bir hiykel. Ki bu eserle birlikte Eliasson’un dert ettiği meselelere giriş yapıyoruz.
Eliasson, özellikle su üzerinden iklim kriziyle ilgilinen bir sanatçı. Zaten ‘Yokluğun Cisimleşmesi Pavyonu’ karşısına koyduğu fotoğraflarla da 1999-2019 arasında dünyada buzulların nasıl hızla eridiğini gösteriyor. Bilinen bir gerçekle yüzleştikten sonra ben ne yapabilirim ki deyip devam edebilirsiniz. Ama bu fotoğrafların karşısındaki eserin adı gayet manidar: ‘Bencillikten Uzaklaşma Duvarı’. Ki bu duvardaki çalışma bir anlamda bakış açışınızı değiştirin ve bu mümkün diyen bir eser.
O an bir kez daha anlıyorsunuz, Eliasson’un kurallı yetişkin bakışıyla bir derdi var. Daha serginin ilk anlarında öğrenilmiş bilgilerini bir kenara bırakın demeye getiriyor. Çünkü o ana kadar yetişkinlerin dünyayı ne hale getirdiği göstermiş durumda. Sonrasında yeni karşılaşmalar size bekliyor. ‘Kritik Alan Küresi’, ‘Senin Güneş Nebulan’, ‘Güneş Maruziyetini Unutmamak’, ‘Kayıp Pusula’, ‘Okyanus Soğukluğu’ biraz da iklim krizi perspektifinden bakıp dünyanın halini düşününce karamsar bir duygu oluşturuyor insanda. Ya da sanat eserleri arkadaşlarımızın söylediği şu: Durum vahim.
Bir sonraki koridorda bu karamsarlık hali yerini umuta bırakıyor. Çünkü Eliasson yeni bir dünya mümkün diyen eserleri var karşımızda. Koridorun ortasındaki ‘Senin Dairesel Kentin İçin Bir Maket’ sanatçının mimar kimliğiyle tasarladığı fütüristik bir kent önermesi. Ama hayal gücüne saygı duyan hatta hayal kurmaya davet eden bir kent burası. Öğrenilmiş bilgilerini bir kenara koyarak geleceği yeniden kurma umudu da barındırıyor. Ki bu işin çaprazında ‘Gelecekten Köprü’ adlı eserin bulunması galiba tesadüfi değil.
İzleyiciyi adım adım kurallı yetişkin dünyasından çıkaran, yaşadığımız dünyanın gidişatında söz sahibi olabileceğimizi anlatan serginin bir sonraki adımı sanatın hayatımızdaki yerine ilişkin. Eliasson, yetişkin dünyasının sanatı konumlandırdığı genel olarak izleyiciyi pasif kılan durumu ters yüz ediyor ‘Senin Çoğulcu Buluşman’ eseriyle. Çünkü ışık yansımalarıyla izleyiciyi de bir sanat eserine dönüştüren bir çalışma var karşımızda. Serginin en çok ilgi çekecek işlerinden biri. Hatta Instagram’da bol bol paylaşılırsa sürpriz olmasın.
Ama sergi bitmedi… ‘Günbatımı Kaleydoskobu’ adlı eserinde sanatçı müzeden açılan bir pencere ile Boğaz’ı izleme imkanı veriyor. Aslında birkaç dakikalık sanat eseri olduğumuz dünyadan çekip çıkarıyor bizi ve İstanbul’da bir müzede olduğumuzu hatırlatıyor. Yani yeniden ayaklarımız yere basıyor. Hemen yanıbaşındaki ‘Fiziksel Beden ile Bilinçli Zihin arasındaki Tanımlayıcı Boşluğu Doldurmak’ adlı eser de ruh halimizi yerine getiren bir çalışma. Bir bütün olarak insanı bedeniyle yüzleştiriyor ve zihnimizdeki kendimize ait havalı görüntümüzle dışardan bakıldığında görünen arasındaki belki de uçurumu gösteriyor.
Lakin serginin finali çarpıcı. ‘Tek Renkli Oda’ adını vermiş esere sanatçı. Gerçekten bir odaya giriyorsunuz. Özel bir aydınlatma sayesinde sarı ve siyah arasındaki gri tonlarda görünüyor her şey. Odada bulunanlar birbirine bakıyor. Yüzümüzdeki, tenimizdeki insana dair canlılık gitmiş. Biraz zombi gibiyiz. Distopik bir duygu. Ve evet beklenmedik bir karşılaşma. Neyse ki müze gibi güvenli bir alandayız ve çıkabiliyoruz odadan. Ama iklim krizi böyle giderse bu odadan çıkamayacağımız da kesin.
📌 ‘Olafur Eliasson: Senin Beklenmedik Karşılaşman’ başlıklı sergi 9 Şubat 2025 tarihine kadar İstanbul Modern’de görülebilir.