Kral kansere yakalandı, tahtın varisi ilk kez konuştu
Ne diyordu Yahya Kemal Beyatlı Endülüs’te Raks şiirinde: “Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır/İspanya dalga dalga bu akşam şaldadır.” Futbolu seven herkes ilk maçtan sonra İspanya’ya gönlünü düşürdü. Onlar da karşılıksız bırakmadı. Kazandılar.
Bu tip turnuvaların en güzel yanıdır. İstediğin takımı istediğin nedenle tutarsın. Bazen sırf tuttuğun takımla aynı renk diye gönlün düşer. Kimi zaman Türkiye’de oynamış bir oyuncu için taraf olursun. Yıldız bir oyuncunun peşinden sürüklenen de vardır, sırf herkes şunu tutuyor diye diğerini tutan da. Bazısı gider politik nedenler arar. Liste böyle uzar gider. Bir de turnuva sırasında ‘gönülçelenler’ olur. İyi oynarlar, genç bir oyuncu çıkarırlar, maçlarında hep bir tat bir doku ihtiva ederler. Futbolseverlerin gönlü bir o yana bir bu yana salınır durur tatlı bir poligami içinde…
Ama bu sefer öyle değil. Nereden bakarsanız bakın karşınıza İspanyollar çıkıyor. Harika oynuyorlar. Hiç kimsenin oynayamadığı kadar hem de. Turnuva öncesi kimse favori göstermiyordu onları. O yüzden nefret ögesi de değiller. Gencecik hatta minnacık yeni yıldızları var. İspanya’nın altyapı fabrikası Basklı bir dolu isim kadroda. Teknik direktörleri nefis bir insan. Bu çocukları minnacıkken yetiştirdi, elleriyle aldı tepeye taşıdı. Kibir falan hak getire, tevazunun kralı adam. Bir önceki altyapı devrimini yapan Inaki Saez verdi ona görevi. Teker teker çıktı basamakları. Sonra Luis Enrique Covid olunca milli takımın başına geçti. Bir maçlık zannedildi, ama çıkış o çıkış. Bütün bunlar yetmezmiş gibi politik olarak da doğru İspanya. Hem iktidarda sol var hem de Filistin konusunda en net duruşa sahip Batı Avrupalı onlar. Daha ne olsun.
Oysa ben İngiltere’yi tutmak istiyordum. Hayır İşçi Partisi kazandı diye değil (Biliyorsunuz tarihlerindeki tek Dünya Kupası zaferinde iktidarda İşçi Partisi vardı). Bunca zamandır dünya futbolunu zirvede tutan bir ülkenin artık hak ettiğini düşünüyordum. Gerçi onların ‘loser’/kaybeden hali de bir tatlıdır. Nefis yazılar yazarlar. Hele de son dakikada ya da penaltılarla kaybettiklerinde. Ama artık kazanabilirlerdi bence. Bu takım, bu hoca hak ediyordu. Gerçi hiç hak etmiş gibi oynamadılar. Hep bir ittirme, hep bir kaktırma. Yine de epik goller ve hikayeler buldular. Finalde de iyiydiler. Dirençliydiler. Olabilirdi. Razıydım onlardan. Kabullenebilirdim.
Ama bir turnuvada bir takım anca bu kadar hükmeder oyuna. Bir takım diğer bütün tutma biçimlerini anca bu kadar tatlı tekzip eder. Herkesi yendiler herkesi. Son şampiyonu (İtalya). Ev sahibini (Almanya). Futbolu yaratanı (İngiltere). En güçlüyü (Fransa). Diğer bütün gerekçeler boş. Final öncesi İspanya’yı tutmamak futbola ihanetti. Kazandılar evet. Belki de öyle olması gerektiği için oldu bu.
Aslında, futbolun çok önemli bir gerçeği daha vardı. Düdük çalar ve sizi oraya getiren her şey unutulur. Çıkar oynarsanız, bunu bir de iyi yaparsanız gönüller döner. İşte dün akşam öyle de olmadı. Allah var, İngiltere terinin son damlasına dek direndi. 1-1 olduğunda havaya da girdiler. Üstelik İspanya da süper değildi o sırada. ‘Zinde kuvvetler’ Lamal ve Nico tekaüt gereği heyecanlı, diğerleri de final görgüsüzlüğü nedeniyle ayrı bir heyecanlıydı. En eski haline dönen İngiltere’yi daha çabuk çözebilirlerdi. Adalılar sadece sert ve sağlam durmak derdindeydi ve ‘kick’n rush’ (vur ve koştur) amentüsüne rücu etmişlerdi. Bunu daha çabuk ve daha çok çözmeliydiler. Yine de istediklerini aldı Matadorlar.
Özellikle devre arasının ‘Xanax’ etkisi bir anda İspanya’yı rahatlattı ve ikinci devrede erkenden gelen gol final anksiyetesine yenik düşenleri de gevşetti. Artık yağ gibi akıyordu İspanya. İngiltere’yi tutmayı gerektirecek hiçbir şey kalmamıştı. İkinci yarıda ilk 10 dakikada beş net pozisyon yakaladılar. Ama finalde finalleri de iyi yapmak gerek. Mümkünse bol bol.
İşte tam bu anda, o ikinci gol gelmeyince dirildi İngiltere. Bellingham’ın müthiş süpürücülüğü bir de asiste dönüşünce küllerinden doğdular. Maçın dramasını uzattılar. Yine de yazgıları değişmedi. Hem onların kadim kaderi hem de İspanyolların kalitesi nihayetinde kupayı müstahak olana götürdü. Uzatmadan. Tertemiz.
Ne diyordu Yahya Kemal Beyatlı “Endülüs’te Raks” şiirinde: “Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır/İspanya dalga dalga bu akşam şaldadır.”
Şimdi Madrid’de, Barcelona’da, Bilbao’da olmak vardı.
21 Aralık 2024 - Fenerbahçe için gidiyor gitmekte olan
16 Aralık 2024 - Kadıköy’de yağmur, ter ve gözyaşıyla gelen üç puan
12 Aralık 2024 - Fenerbahçe’ye Mourinho değil Freud lazım
8 Aralık 2024 - Bir derbi klasiği: Kalite değil mücadele kazandı
29 Kasım 2024 - Tel tel dökülüyor Beşiktaş, sahada da masada da…