Babamın kalbi bu dünyanın yüküne yetmedi
Şair Afşar Timuçin 84 yaşında hayatını kaybetti. Felsefeci ve çevirmen kimliğiyle de tanınan PEN ödüllü şair, kaldırıldığı hastanede hayata veda etti.
Afşar Timuçin… Bir entelektüel, felsefeci, şair, romancı, çevirmen… Ya da kısaca çok yönlü düşün insanı… Artık yok. Dün haberi geldi 84 yaşında yaşamını yitirdi. Ön planda olmayı sevmeyenlerdendi. Yazılarıyla, fikirleriyle ya da şiirleriyle ansızın karşınıza çıkar ve koca bir pencere açardı…
Açtığı pencereden kimler kimler bakmadı ki… Bakın şair Haydar Ergülen “İlk şiirimi Felsefe Dergisi’nde yayımladı 1978’de. Aykırıydı, edebiyatta da düşünce hayatında da, olması gerektiği gibiydi, ‘aydın’dı, bizim Afşar Abimizdi” diye anlatıyor onu. Yazar Behçet Çelik ise “Afşar Timuçin ağabeyin büyük emeği vardır üzerimde, çok şey öğrendim sohbetlerinden, kitaplarından. Çalışkan, mütevazı, bilgili ve bilgeydi. Şairliği, felsefeciliği bilinir; roman ve öyküleri de eşsizdir” diyor onun ardından.
Türkiye’nin en önemli beyin cerrahlarından Prof. Dr. Türker Kılıç “Kitapları öyle çok şey düşündürmüştür ki bana. Çok bilge bir öğretmendi” diye anmış Afşar Timuçin’i…
PEN Türkiye bir taziye yayınladı Afşar Timuçin için. Çok güzel özetliyor onun yaptıklarını: “Edebiyatımızın en üretken yazarlarındandı. 60 kadar kitap yayımladı, şiirden romana, öyküden felsefeye, estetiğe. Profesördü, hocaydı ama bunu hiçbir yerde kullanmadı, ne akademide ne yaşamda ne kitaplarında ne de dilinde! Son dergisi Felsefe Dergisi’ydi, Eray Canberk’le birlikte yayımladılar, orada pek çok genç şairin, yazarın yetişmesine de önayak oldular. Alçakgönüllülüğü, kıyıda duruşu, buna karşın sisteme en sert eleştirileri yöneltmesiyle de ‘aydın’lık görevini her zaman önde tuttu. İnceliklerin şairi, romancı, öykücü, denemeci, felsefeci, çevirmen ve PEN Şiir Ödülü sahibi sevgili hocamız Afşar Timuçin’i uğurlarken, bıraktığı her şey için Türkçe ve edebiyatımız adına çok teşekkür ediyoruz. Devri daim olsun.”
1939 yılında Manisa’nın Akhisar ilçesinde dünyaya gelen Timuçin 1930 Kuşağı’ndandı ve kuşaktaşları gibi çok çalışkandı. İlkokulu Gaziantep’te (Fevzipaşa İlkokulu) ortaokulu Adana’da (Tepebağ Ortaokulu) okudu. Liseye Adana Erkek Lisesi’nde başladı ama İstanbul Erkek Lisesi’nde tamamladı. Sonra da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde ve Felsefe Bölümü’nde okudu. Ardından Kanada’nın Montreal kentinde felsefe eğitimi aldı. Sonrası eğitimle, kitaplarla, dergilerle, çeviriyle, şiirlerle, romanlarla ve öykülerle geçen yıllar.
Dürüst ve korkusuz bir babanın evladı olarak yetişti. Babasından da dürüst olmayı ve korkmamayı öğrendi. Savaş zamanı çocuklarındandı. 2. Dünya Savaşı’nın getirdiği sıkıntıları yaşadı. Yoksulluğu da yoksunluğu yaşadı. Babasının kütüphanesi ona büyük bir kapı araları. Onu yazar olmaya heveslendiren de o kütüphaneydi, “Yazı yazmak bir oyundu. Ortaokul yıllarımda yazı işi iyice sardı beni. Çocuksu bir düşüncem vardı, Türkiye’nin en büyük yazarı olacağım diyordum. Hırs değildi istekti bu. Babamın kitaplığındaki kitapları yazanlar gibi olmak istiyordum. Tolstoy düşlerimi süslüyordu” diyecekti sonraları bu kütüphane için.
Yazmak Afşar Timuçin için bir hesaplaşmaydı. Bunu da bir söyleşisinde açık açık anlatmıştı: “Yazmak insanın hem kendiyle hem de dünyayla hesaplaşmasıdır. Kendimize karşı ve dünyaya karşı yükümlülüklerimiz var, bunu ancak belli bir hesaplaşmayla yerine getirebiliriz. Eli kalem tutan için bu hesaplaşma yazıyla olacaktır. Kültür düzeyinde hesaplaşma da diyebiliriz buna. Toplumlar asıl gelişimlerini düşünen adamlarıyla yani filozoflarıyla sanatçılarıyla bilim adamlarıyla gerçekleştiriyorlar. Dönüşüm öncelikle onların sorumluluğundadır. Yazı yazan adamın dürüst olmak gibi bir yükümlülüğü var. O olmadan ne kendimizle ne dünyayla sağlam bir ilişki kurabiliriz.”
Kimimize çevirileriyle kimimize şiirleriyle kimimize de roman ya da öyküleriyle dokundu Afşar Timuçin. Lakin yazının bütün türlere karşı eşit bir mesafedeydi “Hepsi benim için önemlidir. Birini öbüründen ayıramam. Hepsine aynı önemi ve aynı emeği verdim. Onların hiçbirini ikincil bir uğraş olarak görmedim. Hepsinde başarılı oldum mu bilemem. Yargıyı tarih yani okurlar verecek” diyecekti.
Ama şairliği biraz öne çıktı sanki. Işığın Yansıması adlı rock grubu onun aynı şiirinden ilhamla kuruldu ve birçok şiirini de besteledi. Onun şiirlerini besteleyen bir başka müzik grubu da Ezginin Günlüğü’ydü. ‘Bahçedeki Sandal’ ve ‘Ölü Deniz’ albümlerinde Afşar Timuçin’in şiirlerinden bestelenen eserlere yer verdi grup.
Yarın (28 Temmuz Pazar) öğle namazının ardından, Bakırköy 5. Kısım Ömer Duruk Camisi’nde kılınacak cenaze namazı sonrası Zincirlikuyu Mezarlığı’nda defnedilecek.
‘Ayrılıkta Söylenmiş Bir Yaz Türküsü’ şiirinde yazdığıyla uğurlayalım onu : “Her bahar her umuda zorunlu mu? Neden yolcusun bu kadar / Gideceksen / Al götür umudumu /Al götür sonuna kadar.”