Ömer Faruk Sorak Altın Koza’nın jüri başkanı oldu
4. İstanbul Uluslararası Oda Müziği Festivali cumartesi akşamı başlıyor. CRR Konser Salonu'ndaki açılış öncesi festivalin kurucusu Nil Kocamangil ile festivalin dünü, bugüne ve geleceğine dair konuştuk.
İstanbul Uluslararası Oda Müziği Festivali dördüncü kez müzikseverlerle buluşuyor. 31 Ağustos-18 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek festival kapsamında dünya çapında müzisyenler CRR Konser Salonu, Baruthane ve Metrohan’da sahne alacak. Büyük salonlardan ziyade daha küçük salonlarda çalınmak üzere bestelenen ve az sayıda çalgıyla icra edilen eserleri kapsayan oda müziğine adanmış bu özel festival İstanbul için de önemli bir kazanım. Festivalin arkasındaki isimse Türkiye’nin dünya çapındaki çellistlerinden Nil Kocamangil.
Müzik eğitimini Paris ve Leipzig’de alan Nil Kocamangil, Hollanda’nın prstijli Concertgebeuw Oda Orkestrası’nın bir üyesi olarak konserler verdi. Çeşitli orkestralarla birlikte aynı sahneyi paylaşan Kocmangil’e prestijli topluluklar dünyanın dört bir yanındaki sahnelerde eşlik etti.
Pandemi günlerinde böyle bir festivali gerçekleştirmek hayaliyle yola çıkan Nil Kocamangil’in başlattığı festival bu yıl üç hafta boyunca sekiz farklı konsere evsahipliği yapacak. Meksika’dan Tambuco Ensemble gibi iddialı toplulukların yanı sıra oda müziğinin yıldız ismi Ebene Quartet’i de festival kapsamında CRR Konser Salonu’nda izleyebileceğiz. Festivalin programını detaylı bir şekilde geçen hafta duyurmuştuk. Şimdiyse tamamı ücretsiz masterclass eğitim programıyla da dikkat çeken festivali genel sanat yönetmeni Nil Kocamangil ile konuştuk. Festival fikrinin nasıl doğdunu anlatan Kocamangil, böylesi bir organizasyonun düzenlenmesinin önemini de 10Haber okurlarına anlattı.
-Bildiğim kadarıyla oda müziği festivali yoktu. Ne oldu da böyle bir düşünceyle yola koyuldunuz?
Bir müzisyen olarak yıllarca yurtdışında yaşadım ve festivallere katıldım. Bu süreçte genç müzisyenlerin dahi festival düzenlediklerini gördüm. O sırada fark ettim ki bizim ülkemizde bu işler genelde vakıflar ya da organizatörler tarafından düzenleniyor. Avrupa’da genç müzisyenlerin bu tip festivaller organize ettiğini görünce “keşke ben de böyle bir şey yapsaydım” demeye başladım. Bahsettiği bu festivaller elbette daha butik organizasyonlar. Bu düşüncemin üzerinden yıllar geçti. Tam pandemi döneminde “artık bir şeyler yapmalıyım” diye düşünmeye başladım. Sonra eğitimim boyunca katıldığım çok sayıdaki masterclass ve oradaki hocalarımı gözümün önüne getirdim. Çoğunun Türkiye’ye gelmediğini de biliyordum. Bu değerli isimleri Türkiye’ye getirip bir akademi ve festival yapma fikri oluştu kafamda. İstanbul gibi bir metropolde oda müziğine odaklanan bir festival olmaması üzücüydü. Arkadaşım Onur Tahmaz ve Duygu Esenkar’a “bana katılır mısınız?” diye sordum ve üç kişi bu işe giriştik.
-Sonrasında neler gelişti? Pek çok fikrin oluşum aşamasında hayata geçmeden buhar olduğuna şahitlik ediyoruz…
İşte burası bizim için çok önemli. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı’nın kapısını çaldık. Gördüğümüz ilgi bizi çok şaşırttı. Yaptığımız toplantılar sonrası bizi destekleyeceklerini açıklayıp CRR Konser Salonu’nu bize açtılar. Böylece bu özel mekâna böylesi bir festivali kazandırdık.
-Peki bundan sonrası nasıl gelişti? Sıfırdan bir festival ve ikna etmeniz gereken müzisyenler var. Bu süreci nasıl yönettiniz?
Bir müzisyen olmam sanatçılara daha rahat ulaşabilmemi sağladı. Özellikle hocalarımın güçlü referansları da ikna sürecinde etkili oldu. Tabii arkamızda İBB olunca bilet fiyatlarının erişilebilirliği de pozitif bir etken oldu karşı tarafta. Üstüne bir de tamamı ücretsiz masterclass programlarının yapılacak olması bu müzisyenleri ikna etmekte etkili oldu. Zira bildiğim kadarıyla tamamı ücretsiz olacak şekilde bu tip eğitimlerin pek yapılmıyor. En azından ben denk gelmedim.
-O zaman bu masterclass eğitimlerinden devam edelim. Ücretsiz ama peki öğrenci seçimleri nasıl gerçekleşiyor?
Başvurular da ücretsiz. Başvuru yapan öğrencilerin kayıtlarını hocalarımıza iletiyoruz. Sonrasında da hocalar hangi öğrencilerle çalışmak istediklerini bu kayıtlar doğrultusunda seçiyor. Bu yollardan geçmiş biri olarak şunu söyleyebilirim ki öğrenciler için bu eğitimler çok değerli. Farklı enstrümanlardaki bu eğitimler 3 ilâ 4 gün sürüyor.
-Peki doğrudan bir sanatçının böylesi bir festival düzenlemesinin festivale ne gibi artıları var?
Sanatçı sanatçıyı anlar. Programın her detayında yer alıyorum. Sanatçıların neye ihtiyacı olabileceğini tahmin edebiliyorum. Sanatçıyla konser programının belirlenmesinde daha iyi bir iletişim kurabiliyoruz. Bir diğer konu da prova yeri ve saatleri. Onların ihtiyaçları ve sorunlarını daha hızlı çözebiliyorum.
-Artık üç yıllık bir birikim söz konusu. Sürdürülebilirlik de göz önünde bulundurulduğunda geçen yıllarda festivalin üstüne neler kattınız?
Geçmiş festivallerle kıyasladığımızda bu seneki biraz daha farklı. Bu yıl festivalde gitar var. Perküsyon grubu var. Bunun dışında festivale söyleşiler de ekliyoruz. Off the Record adlı seride Feyzi Erçin, Metrohan’da festivale katılan sanatçılarla söyleşiler gerçekleştiriyor. Söyleşilere katılan müzisyenlerden birer dinleme listesi rica ediyoruz. Bu insanların sadece klasik müzik dinlediğini sanıyoruz ama aslında farklı türlerle de ilgililer. Amacımız bu algıyı kırmak. Bu tür söyleşiler müzisyen ve dinleyici arasında doğrudan bir bağ kurulması açısından da son derece önemli.
-Bu yıl sanırım festivalin süresi de uzadı…
Önceki üç festivalde hep altı konserimiz vardı. Bu yıl, bu sayıyı sekize çıkardık. Bunlar uzun süreli programlamalar. Bu yıl sahne alacak Ebene Quartet’in festivale katılacağını bir yıl önceden belirlemiştik. Diğer müzisyenler için de bu geçerli. Masterclass eğitimlerini de göz önünde bulundurarak programlama yaptık. Böylece festivalin süresi uzarken kapsamı da genişledi.
-Geleceği dair nasıl bir projeksiyon çiziyorsunuz? Örneğin “Eylül geldi mi Oda Müziği Festivali başlar” gibi bir algıyı yaratmak hedefleriniz arasında var mı?
Elbette bunu çok istiyoruz. Oda müziği daha özel bir ilgi alanı olsa da olabildiğince geniş kitlelere ulaşmaya çalışıyoruz. Hedefimiz bu. Bizim dileğimiz İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı’nın katkılarıyla böylesi mekânlarda ve bu fiyatlara böylesi bir festivali sürdürmek. CRR Konser Salonu’nun konumu da çok önemli bir avantaj. Festivalimiz İstanbul’un göbeğinde.
-Festivalin en büyük amaçlarından biri İstanbul’a hiç gelmemiş isimleri şehre getirmek mi?
Asıl amaçlarımızdan biri bu. Oda müziği daha spesifik bir alan. Bu alanda çok değerli müzisyenler var. İnsanlar genelde yıldız solist ve orkestralara odaklanıyor. Ancak bu festivalle daha önce İstanbul’a hiç gelmemiş sanatçıları müzikseverlerle buluşturuyoruz.
-Türkiye’de işler çok çabuk değişebiliyor. Mevcut yönetimin festivale ne denli büyük katkı sunduğundan bahsettiğiniz. Fakat günün birinde olası bir anlayış farklılığı karşısında bir B Planınız var mı?
Aslında bakarsanız bu sorun herkes için var. Bu gibi durumlar sadece belediye çatısı altında gerçekleşen etkinlikleri değil farklı türdeki organizasyonları da etkileyebiliyor. Her şeyden önce döviz kuru gibi bir gerçekliğimiz var. Bu da bir günde değişebilecek bir şey değil. Bu noktada bizim de önemsediğimiz sürdürülebilir bir iş sunmak. Herkesin destek vermek isteyeceği bir organizasyon ortaya koymayı amaçlıyoruz. Buradaki niyet İstanbul’a güzel bir etkinliği kazandırmak.
-Bu yıl festival CRR Konser Salonu’ndan çıkıp Ataköy Baruthane’ye de taşınıyor. Bu süreç nasıl gelişti?
Festivalin daha ulaşılabilir olması açısından İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin önerisiydi. Bu yıl festivale büyük topluluklar geliyor. CRR Konser Salonu bunun için ideal bir yer. Ama daha butik konserlerimiz için Baruthane uygun bir ambiyansa sahip.
-O halde zor bir soruyla bitirmek istiyorum. Festival programına bir müziksever olarak baktığınızda hangi üç konseri kaçırmak istemezdiniz?
Tambuco Ensemble Meksika’dan İstanbul’a geliyor. Perküsyon konusunda çok özel bir yere sahipler. Grammy adaylıkları var, ‘James Bond’ film müziklerinde yer almışlıkları var. Bu topluluğun konserini ben olsam kaçırmazdım. Ebene Quartet’i katiyen kaçırmazdım. Ben kişisel olarak da bu topluğun büyük hayranıyım. Gelecek olmalarından ötürü büyük mutluluk duyuyorum. Bir de ben olsam Cello Duello’ya gelirdim. Şöyle söyleyeyim; İstanbul’da çok enteresan şeyler yapacaklar. CRR Konser Salonu’ndaki konserlerin biletleri satışta. Söyleşiler, çocuk etkinlikleri ve Baruthane’deki konserlerse ücretsiz. Ancak bu ücretsiz etkinlikler için İstanbul Senin uygulaması üzerinden kayıt yaptırmak gerekiyor.