Bir kolejli gibi giyinmek için öğrenci olmanıza gerek yok ama gençler hazır öğrencilik devam ediyorken lacivert pilili eteklerin, V yaka süveter ve sweatshirtlerin, polo yaka tişörtlerin ve Oxford ayakkabıların daha çok tadını çıkarsa keşke.
Gençlerin büyük bir kısmının okul formasından hoşlanmadığını biliyoruz değil mi?
Pilili etekler, polo tişörtler, chino pantolonlar, V yaka süveterler ve sweatshirtler, Oxford ayakkabılar dolabın bir köşesinde yatarken; eski sneaker’larını, bol eşofman altlarını, XL sweatshirt’lerini giymeye bayılıyorlar. Hele bir de kapüşonu varsa mutlaka yüzlerini de örtecek şekilde kafaya geçiriyorlar.
Yine de fazla yüklenmeyelim, ilk gençlik zor. O bol giysileri de, ne yapacaklarını bilemedikleri ergen bedenlerini saklama telaşıyla giyiyorlar.
Ebeveynler çocuklarına hijyeni öğretir, görgü kurallarını öğretir, ahlakı öğretir. Bana sorarsanız buna bir de stil sahibi olmayı eklemek lazım.
“Biz çocuğumuzu marka saplantısından vazgeçirmeye çalışırken sen bize ne öneriyorsun” diye söylendiğinizi duyar gibiyim. Halbuki stil sahibi olmak derken kastettiğim ne markalar, ne pahalı giysiler ne de trendler. Tam tersine giyinip kuşanmaya meraklı çocuklar biraz da yönlendirilirlerse asıl keyfin marka kovalamaktan değil, parçaları yaratıcılıkla birleştirmekten ve bir görünümü şekillendirmekten geçtiğini hisseder.
Çocuklara “yerine göre giyinmeyi” öğretebiliriz mesela. Çünkü bu sosyal beceri setinin bir parçası sayılabilir ve gerektiğinde bir topluluğun parçası olabilmek için gözlem yapmayı gerektirir.
Çoğu işte olduğu gibi giyinmek de özen ister. Giyinmek için biraz zaman ayırmak, denemeler yapmak, giysilere iyi bakmak… Çocuklar bunu evdeki yetişkinlerden ve varsa büyük kardeşlerinden öğrenir.
9 Eylül’de yeni eğitim öğretim yılı başlıyor, okullar öğrencilerle dolacak. Çocuğu ilk kez okula gideceklerin kendileri de ebeveynleri de daha heyecanlı. Bu heyecanın bir kısmı da giysiden kırtasiyeye okul alışverişi kaynaklı.
Bazı özel okullar “çocuklara uydu” çoktan formayı bıraktı. Devlet okulları bile kuralları gevşetti, giyim kuşam konusunda daha geniş bir çerçeve çiziyor. Bazı okullarsa hâlâ formaya sıkı sıkıya bağlı.
Bugün bir zorunluluk gibi algılansa da forma diye adlandırılan görünüm 1950’lerde ABD’de ortaya çıktı. Üstelik yaratıcıları de bizzat öğrencilerdi. İngilizce’de ‘preppy style’ denen tarzın temel parçaları Ivy League üniversitelerde ve prestijli kolejlerde okuyan öğrencilerin giysilerini örnek aldı. Klasik, şık, sade ama mutlaka rahat.
Kolejli stili o kadar popüler oldu ki Amerikan modasının neredeyse simgesi haline geldi. 80’lerde onu zirveye taşıyan Ralph Lauren, Tommy Hilfiger gibi Amerikalı modacılardı. O gün bugündür hemen her sezon en az birkaç marka yetişkinler için bu stili yenileyerek geleceğe taşımaya devam ediyor.
Rahat olsun diye gerektiğinde beline lastik takılan o güzelim pilili etekler, bir yaka dokunuşuyla mucize yaratan polo yaka tişörtler, chino pantolonlar, sweatshirtler, kadın erkek genç yaşlı demeden herkese uyan ve modası hiç geçmeyen Oxford ayakkabılar formalara ilham veren temel parçalardan bazıları.
Belki siz de sonbahar alışverişinizde bir lacivert blazer cekete, topukları biraz daha yükseltilmiş renkli bir çift Oxford ayakkabıya ya da şık bir beyaz gömleğe gardırobunuzda yer açarsınız ve çocuğunuza eşlik edersiniz. Ne dersiniz?