Iron Maiden’ın ilk sesiydi: Paul Di’Anno 66 yaşında hayatını kaybetti

Iron Maiden grubunun ilk iki albümündeki solisti Paul Di'Anno 66 yaşında hayatını kaybetti. 1981'de gruptan ayrılan müzisyen kariyerine solo çalışmalarıyla devam etmişti. Müzisyenin ölümü üzerine grup üyeleri "derin üzüntü duyduklarını" açıkladı.

Kültür Sanat 23 Ekim 2024

Bruce Dickinson’dan önce o vardı. İngiliz heavy metal grubu Iron Maiden’ın ilk solisti Paul Di’Anno hayatını kaybetti. Müzisyenin ölümü ailesi adına plak şirketi Conquest Music tarafından duyuruldu. Yapılan açıklamada Di’Anno’nun “Salisbury’deki evinde vefat ettiği” belirtildi. Ölüm nedeni hakkında bilgi verilmedi.

Grup üyeleri yayınladıkları mesajda ilk iki albümlerinde yer alan Di’anno’yu “Paul’ün Iron Maiden’a katkısı muazzamdı ve neredeyse elli yıldır bir grup olarak yürüdüğümüz yolda bize yardımcı oldu. Hem sahnede hem de ilk iki albümümüzde bir solist ve vokalist olarak öncü varlığı sadece bizim tarafımızdan değil, dünyanın dört bir yanındaki hayranları tarafından sevgiyle hatırlanacak” sözleriyle andı.

Steve Harris hayatını değiştirdi

1958’de Londra’nın doğusundaki Chingford’da doğan Paul Di’Anno, gençliğinde kasap ve aşçı olarak çalıştı. Ancak müziğe olan tutkusu onu her daim sahneye çekiyordu. Öyle ki gündüzleri bu gibi işlerde çalışırken akşamları Londra’nın barlarında sesini duyurmaya çalışan genç rockçılardan kurulu gruplarla birlikte sahneye çıkıyordu. Bu barlar o dönem genç yeteneklerin bir nevi keşfedildiği platformlardı. Di’Anno için de böyle bir gelecek belirmişti.

1977’de gelecek vaat eden metal grubu Iron Maiden bir solist arayışındaydı. Steve Harris grubun ruhunu yansıtacak bir isim arayışındaydı. Bu süreçte Di’Anno ve Harris’in yolları kesişti. Grup solistliği için düzenlenen seçmelere katılan Di’Anno, sesi kadar tarzıyla da tam da grubun aradığı isimdi. Kısacası o artık seçilmişti.

Bir demoyla değişen kader

Ancak bir sorun vardı. İngiltere’de devir punkçıların devriydi. Iron Maiden özellikle Londra dışında konser vermekte sıkıntı yaşıyordu. Onları bu sorun sarmalından kurtaracak yegâne şey ellerinde bir kayıt olmasıydı. Üstelik artık bunu yapabilecekleri bir solistleri de vardı. Di’Anno aşçılığı bırakıp tam zamanlı olarak kendisini gruba adamıştı. Iron Maiden bu süreçte üç şarkılık bir demo kaydetti. ‘Soundhouse Tapes’ adlı bu üç şarkılık demo kısa sürede beş bin adet sattı. Punk rüzgârının estiği bir dönemde gelen bu dikkat çekici başarı Iron Maiden’a EMI ile anlaşma yapmanın kapılarını açtı.

1979’da yeni albüm için çalışmaya başlayan grup 1980’de kendi adlarını taşıyan ve sekiz şarıdan oluşan ilk albümlerini yayınladı. Dönemin modası punk etkilerinin hissedilse de albümdeki gitar riffleri, Iron Maiden’ın geleceğine dair bazı işaretler veriyordu. Nisan 1980’de albüm İngilter’deki müzik listelerine dört numaradan girdi. Albümde yer alan ‘Running Free’nin başarısı gruba ‘Top of the Pop’s müzik programında yer alma imkânı sundu. Böylece Iron Maiden herkesin biraz da seçenek azlığında kaçınılmaz bir şekilde izlediği bir televizyon programında alışılmış rock formatından daha sert tondaki müziklerini dinletme fırsatı buldular.

1980 yılında yayınlanan ve grupla aynı adı taşıyan albüm Iron Maiden’a İngiltere genelinde bir tanınırlık getirmişti. Grubun kurucusu Steve Harris de aşçılığı bırakıp kendisini tamamen müziğe adayan Paul Di’Anno da halinden oldukça memnundu. Ancak bu başarıyı sürdürülebilir kılma da gerekiyordu. Hazır ilham perileri de etrafta uçuşurken grup ikinci albümleri için çok geçmeden stüdyoya kapandı. 1981’de de Iron Maiden’ın ikinci stüdyo albümü ‘Killers’ yayınlanacaktı.

Eddie the Head’in yolculuğu kötü başladı

Bu albüm sadece Iron Maiden’ın değil, heavy metal müziğin de dönüm noktalarından biri olacaktı. Grubun ilk albümünün kapağını süsleyen maskotları Eddie the Head, ‘Killers’ albümünün de kapağındaydı. O dönem için iyi bir marka yaratım süreci olarak da görebileceğimiz bu seçim, grubun sonraki albümlerinde de gelenekselleşen bir şekilde devam edecekti. Albüme dönecek olursak; ‘Killers’ın yakaladığı başarı Iron Maiden’a her grubunun en büyük hayalinin kapılarını aralamıştı. Şimdi sırada bir dünya turnesi vardı.

İki yılı aşkın bir süredir neredeyse birlikte yatıp kalkan grup üyeleri bu süreçte iyiden iyiye kaynaşmıştı. Bir kişi hariç; Paul Di’Anno. Sürekli halının altına süpürülen sorunlar sonrasında yaşayanan tartışmaların fitilini daha da alevlendiriyordu. Grubun  Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da konser verdikten sonra büyük bir kavgaya tutuştu ve o bildik hikâye yeniden yaşandı. Paul Di’Anno, gruptan kovuldu ya da ayrıldı.

‘Musolini ve Hitler’le aynı grupta olmak gibi bir şeydi’

2 yılı aşkın bir süredir devam eden bu hikâye şiddetli kavgalarla son bulmuştu. Paul Di’Anno yıllar sonra verdiği bir röportajda Iron Maiden’dan ayrılışını şu sözlerle anlatacaktı: “Iron Maiden’da olmak, Mussolini ve Adolf Hitler ‘in grubunuzu yönetmesi gibi bir şey. Çünkü Rod Smallwood ve Steve Harris var ve başka da bir şey yok. Bu da benim karakterime uymuyordu. Steve Harris ile sürekli kavga ediyorduk”

Bu ayrılıktan zararlı çıkan Paul Di’Anno oldu. Grubun yükseliş döneminde yaşanan bu krizi Iron Maiden kendisi açısından iyi yönetti. Yaşadıkları durum bir nevi dereden geçerken at değiştirmekti. Di’Anno yerine gruba Bruce Dickinson dahil oldu. Grup ritmini kaybetmeden yeniden stüdyoya kapandı. Bu kapanmanın sonucu da 1982’de yayınlanan ‘The Number of the Beast’ oldu. Albümde yer alan ‘Run to the Hills’ ve ‘Halloweed be thy Name’ gibi şarkılardaki muhteşem vokaliyle Bruce Dickinson, Iron Maiden’ı adeta tek başına bir üst seviyeye taşıdı. Genç bir tenor ses rock efsanesine dönüşüyordu.

Kavganın kaybedeni Di’Anno oldu

Paul Di’Anno cephesine baktığımızdaysa yoluna yalnız bir şekilde devam etmeye karar vermişti. Lonewolf adlı grubu 1985 yılına kadar varlığını sürdürdü. İngiliz heavy metal tavrına Amerikanvari sesler eklediği çalışmalarıyla Di’Anno, kendisini bir nevi Foreigner ya da Journey gibi grupların tarzlarına yakılaştırdı. Albümün kaydetmeye çalıştığı albüm hiçbir zaman yayınlanmazken bu başarısız girişim sonrası Di’Anno yoluna Gogmagog adlı yeni grubuyla devam etmeye karar verdi. Ancak bu da uzun soluklu olmadı. Öte yandansa Iron Maiden efsanesi dünyayı kasıp kavurmaya devam ediyordu.

Battlezone adlı grubuyla bir nebze daha istikrarlı bir süreç yaşayan Paul Di’Anno sonrasında kurudğu Killers grubuyla 1990-2003 yılları arasında inişli çıkışlı olsa da müzik üretmeye devam etti. Müzikal çalışmaları devam ederken Di’Anno, bir yandan restoran işletmeciliğine de soyundu. Buna sonrasındaysa bir internet cafe işletmeciliği de eklendi. Uzun yıllar boyunca İngiltere’nin güneyindeki Salisbury’de yaşayan Di’Anno, fazla kilolarıyla bağlı olarak dizlerinden sorun yaşamaya başladı.

Paul Di’Anno hayatının son yıllarını tekerlekli sandalyeyle geçirdi.

Toplanan bağışlar ve eski grubu Iron Maiden’ın katkılarıyla operasyonlar geçiren Di’Anno sağlığına hiçbir zaman tam manasıyla kavuşamadı. Son yıllarda sahneye tekerlekli sandalyeyle çıkan müzisyen uzun süredir yaşadığı Salisbury kentinde 66 yaşında hayata veda ederken yanında ailesi vardı. Di’Anno’dan geriye Iron Maiden ile kaydedilmiş bir demo, iki albüm, sonraki projelerinden çok sayıda tekli ve ‘The Book of the Beast’ adlı otobiyografisi kaldı.

Bir vedanın yıldönümü: Leonard Cohen'den son şarkılarBir vedanın yıldönümü: Leonard Cohen’den son şarkılar

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.