Çukurdan, gemiden, ayrımcılıktan ve liseden sağ çıkanlar!
Bu hafta sonu ‘Meraklı Adamın 10 Günü’ ve ‘My Old Ass’ bize nasıl biri olmak istediğimizi sorgulatacak. ‘The Old Man’in yaşlı başlı amcalarından casusluk ve babalık dersi alacağız. ‘Tadına Doyulmaz Sohbetler’ ise genel kültürümüzü besleyecek.
Dijital platformlarda yerli yapım görünce destek olmak için bile havada kapanlardansanız hafta sonu için müjde: Netflix’in yerli yapımlarından olan, Mehmet Eroğlu’nun romanlarından Damla Serim tarafından senaryolaştırılan ‘İyi Adamın 10 Günü’ ve ‘Kötü Adamın 10 Günü’nü takiben serinin üçüncü ayağı ‘Meraklı Adamın 10 Günü’ de artık bizlerle. Yönetmen koltuğu yine Uluç Bayraktar’a emanet.
Film serisi polisiyeye, işin içinde işlere ve Nejat İşler’i benzer rollerde görmelere doyamayanları memnun etmişti: Ana karakterimiz Sadık, İşler’le özdeşleşen çoğu karakter gibi az serseri ama yufka yürekli, iyi-kötü ayrımı muğlak, kendi adaletini sağlamaya çalışan karizmatik biri. Sadık’ı özgün kılansa birilerini ya da bir şeyleri beklerken saniyeleri sayması, hayatın temposunu müzik terimleriyle yaşaması, ‘Uzun Veda’ filminin ve ana karakter Marlowe’un hastası olması.
Sadık, eşinin bir suçunu üstlenip onun yerine hapis yatmış, avukatlıktan atılmış, hapisteyken de terk edilmiş kalbi kırık biri. Tüm bunların üstünden yıllar geçmişken buluyoruz Sadık’ı. Avukatlık yapamadığından artık bir hafiye. Arkadaşı bir gün Sadık’tan, evine bakıcı olarak gelen kadının kayıp oğlu Tevfik’i (Ata Artman) aramasını ister ve olaylar gelişir. Tevfik’i aradığı bu 10 günde Sadık insan kaçakçıları, istismarcılar, organ mafyaları ve katillerle dolu bir dünyada bulur kendini. Arayışının sonunda iyilik ve kötülük arasındaki çizginin bulanık olduğunu fark eden Sadık adını Adil olarak değiştirmeye, adaleti aramaya karar verir. Eski eşinin açtığı yaraları ise kapı komşusu genç seks işçisi Fatoş’la (İlayda Alişan) sarar. Filmin sonu görece mutlu biter: İkilimiz eski hayatlarını bırakıp yeni bir sayfa açmak üzere Eskişehir’e yerleşir.
Serinin ikinci filminde taze çiftimizi de bebek beklerken izleyeceğimizi düşünürüz. Ancak beklenen huzursuzluk kapıyı çalar ve Sadık/Adil eşini de çocuğunu da kaybeder. Hüsranla sonuçlanan evliliğinin ardından ikinci kez gönül yarası yiyen karakterimiz, ilk filmde tanıştığı mafyatik Abi’yle (Erdal Yıldız) yolları kesişince iyice karanlığa batar. Şimdi de Ferhat (Bora Akkaş) adlı birini aramak zorundadır, ancak Abi’nin mide bulandırıcı eylemlerinden de bıkmıştır. Neyse ki değişen güç dengeleriyle ondan kurtulması da yakındır. Peki Adil kendi buhranlarından kurtulabilecek midir?
‘Meraklı Adamın 10 Günü’nde aradığımız kayıp şahıs bu kez genç bir kız. Bir sosyal medya ünlüsü olan bu kızın kaybı, ilk iki filmde boğazına kadar kötücül dünyaya batmış Sadık’ı bu kez internet dünyasına çekiyor. İyilikle de kötülükle de adaletle de yeterince sınanmış Sadık bu kez kendi merakıyla sınanıyor ve iz sürmeye başlıyor.
Film serisini henüz izlemeyenler buraya kadar gelip merak ettiyse notumuzu düşelim: Karakterleri derinlikli işleyememek ve genç kızları yaşça çok büyük erkeklerle eşlemek, seriye yöneltilen ve değişmeyen iki eleştiri (İlki romandan uyarlanan çoğu filmin makus talihiyken ikincisi daha ziyade orijinal eserle ilgili bir durum; uyarlamaların esnetilebildiğini de unutmadan). Tüm bunların dışında, hafta sonu takibi kolay ve zevkli bir polisiye izlemek istiyorsanız üçlemeyi bitirmek için iyi bir fırsat. ‘Meraklı Adamın 10 Günü’ serinin ilk iki filmiyle birlikte Netflix’te.
Hafta sonunun filmi iyi hissettiren kategorisinden gelsin. Önce sinemalarda izleyicinin beğenisine sunulan, artık Prime’dan izleyebileceğiniz ‘My Old Ass’ yeni bir film ve hem gençlere hem yetişkinlere hitap ediyor. Mizah ve duygusallığı tatlı bir dengede tutabilen filmi yazan da yöneten de Megan Park.
Maceramız 18 yaşındaki Elliott’ın (Maisy Stella) arkadaşlarıyla kamp yaptığı sırada ‘kafa olmasıyla’ başlıyor. Böyle sahnelerin bir klasiğidir, önce hiçbir şey hissetmeyen karakter ardından deyim yerindeyse çarpılır. İşte Elliott’ın da aynısını yaşıyor, ancak beklenen çarpma, aniden beliren 39 yaşındaki kendisinden geliyor. Elliott’ın yetişkin halini, Disney+’a geçenlerde gelen ve bizim de tanıttığımız ‘Agatha All Along’ oyuncularından Aubrey Plaza canlandırıyor. Oyuncuyu bilen bilir, gönlümüzde efsane sitcom ‘Parks and Recreation’ın April’ı olarak yer etmişti.
Bu beklenmedik ‘karşılaşma’ Elliott’ın önce tuhafına gider, gördüğü şeye inanmaz, inansa da yetişkin haline biraz kaba davranır, ardından gerçeği kabullenir. Hatta bundan zevk almaya bile başlar. Sonuçta gelecekteki haliyle karşılaşabilen kaç kişi vardır? Elbette bu iş eğlenceli olduğu kadar ciddidir de. Elliot’ın hayata ve kendine dair bildiklerini tartmasına neden olan bir deneyimdir bu. Bu vesileyle aile ilişkilerine ve aşk hayatına farklı gözle bakmaya başlar. Hem kendimizi keşfe hem sevdiklerimize ayırdığımız zamanı Elliott’la birlikte sorgulamaya başlarız.
Benzer temada yapımlar var aslında, yalnızca farklı işleniyorlar. Meşhur romantik komedi ‘Keşke 30 Olsam’da 13 yaşındaki karakterimiz bir gün aniden 30 yaşında uyanır; ancak ergenlikte bile yapmayacağı hataları yetişkinlikte yaptığını görünce yeniden 13 yaşına dönüp farklı tercihler yapar. Bir de durumu kara mizahla ele alan ‘A Young Doctor’s Notebook’ var. Karakterimiz gençlik anılarını hatırlar, ama onları değiştirmek istercesine genç kendine tavsiyelerde bulunur. Elbette bir şey değişmez ve kendi gözlerinin önünde aynı hataları tekrarlar.
İşte bu doğru karar meselesi kendi açmazını doğuruyor: Şimdiki bilge halimize ulaşmamızda geçmiş hataların payı yok mu? Eğer geçmişe dönüp ‘doğru’ hamleleri yaparsak şimdi güzel giden şeyleri bozmaz mıyız? Peki genç halinize ne tavsiye ederdiniz – ya da eder miydiniz? Hafif bir şey izleyeyim, azıcık da içgörü kazanayım diyenlerin rotası Prime’da yayınlanan ‘My Old Ass’.
Ajanlı yapımların dinamik temposundan başı dönen, yine de kaçma-kovalama izlemek isteyenlere tam dozunda bir dizi var: ‘The Old Man’. Gerilim dolu ama aksiyonu yavaş bu dizinin ikinci sezonu Disney+’ta bizlerle. Thomas Perry’nin aynı adlı romanından uyarlanan dizi, ‘son bir iş’ diye diye bir türlü geçmişinden kurtulamayan karakterlerden birini, eski CIA ajanı Dan Chase’i (Jeff Bridges) konu alıyor.
‘The Old Man’ daha ilk dakikasından dram gibi başlıyor, bizi kasvetli bir atmosferin içine çekiyor. Dan, zamanını kızıyla telefonda konuşarak geçiren, ücra bir yerde iki köpeğiyle yaşayan yaşlı bir adamdır. Yıllar önce kaybettiği karısının yokluğuna alışamamıştır. Ancak kapı eşiğine kurduğu tuzaklar, elinde gezdirdiği silah ve tetikte bekleyişi bize hemen Dan’in göründüğü gibi emekliliğinin tadını çıkaran tontiş bir amca olmadığını ima eder. Hemen ardından bu paranoyasında haklı olduğunu anlarız. Aynı gece evine gerçekten biri gizlice girer ve Dan, tereddüt etmeden onu öldürerek kaçar. Zamanla anlarız ki Dan eski bir CIA ajanıymış ve hem CIA hem de FBI onun peşine düşmüş. Özetle, emekli olamamış.
Bu bile diziyi götürmeye yetecekken kızı Emily (Alia Shawkat), Dan’in zamanında Afganistan görevindeyken tanıştığı savaş ağası Faraz Hamzad (Navid Negahban) tarafından kaçırılır. Bu kaçırılışın ardında yatan babalık meselesiyse böylece hikâyeye bir katman daha ekler. Sezon finalinde öğreniriz ki Faraz Emily’nin biyolojik babası, Dan ise onu büyüten babasıymış. Üstelik Emily’nin tek baba figürü ikisi değil. Bir de ajan olan Emily, babasının arkadaşı Harold’a (John Lithgow) çalışıyormuş ve onu akıl hocası olarak görüyormuş. Böylelikle bu casusluk hikâyesine karmaşık bağlar, dolayısıyla aile dramı ekleniyor.
Dan ve Harold ilk sezondaki dost-düşman yelpazesindeki ilişkilerini bir kenara bırakıp Emily’yi kurtarmak için güçlerini birleştiriyor ve ikilinin yolu Afganistan’a düşüyor. İlk sezonda hangi karakterin ne derdi var, kim kimin nesi anlamaya çalışırken ikinci sezon net bir hedefin peşindeyiz özetle. Bu anlamda ikinci sezon daha rahat akıyor.
Öyle veya böyle derinlikli bir hikâye izliyoruz. Ajanlı casuslu yapımlarda derinlikten ziyade adrenaline önem verildiğini hesaba katarsak bu ‘The Old Man’in güçlü tarafı. Ek olarak karakterler karikatürize değil, iyi ve kötü net değil. Kavga dövüş sahneleri de cabası. Yine benzer temalı yapımlarda karakterlerin profesyonelliklerini vurgulamak için bu vurdu kırdı sahneleri çok seri geçer. ‘The Old Man’de bu sahneler sürekli karşımıza çıkmadığı gibi daha gerçekçi. Karakterlerin havalı görünme derdi yok. Boğuşma şeklinde yavaş ve ağır geçen sahnelerdeki can havlini iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Tevekkeli değil, dizinin yönetmenleri iddialı. İlk iki bölümü yöneten Jon Watts’u ‘House of the Dragon’dan Greg Yaitanes, ‘Percy Jackson ve Olimposlular’ın dizi versiyonundan Jet Wilkinson ve ‘This Is Us’tan Zetna Fuentes takip ediyor. ‘The Old Man’in ikinci sezonu şimdi Disney+’ta.
Son olarak, yiyecekleri izlerken kültürlenmemizi sağlayan pek leziz bir önerimiz var. BluTV’nin söyleşi formatındaki programı ‘Tadına Doyulmaz Sohbetler’ ikinci sezonuyla dönüyor. Gastronomi, tarih ve kültürü bir araya getiren yapım yine Sahrap Soysal, İlber Ortaylı ve Okan Bayülgen’i bizlerle buluşturuyor. Programın her bölümü hemen mideye indirilen leziz atıştırmalıklar gibi kısa ama öz bilgiler içeriyor.
Şampiyonlar ligi gibi kadrosu olan programda bu üçlü tüm bu bilgileri sohbet tadında, eğlenceli bir tonda aktarıyor. İlk sezonun bölümleri farklı ülkelerden bir yiyecek temsilinin tanıtılması ve tadından, yararlarından, kullanım alanlarından bahsedilmesiyle açılıyordu. Ardından bir bakıyorduk ki tarih sohbetinde kaybolmuşuz. Sezonun her bölümünde farklı bir göçmen lezzetini izlemiştik; babka, sachertorte, göçmen böreği, bougatsa (Selanik böreği), ekşi mayalı ekmek…
Yeni sezonda üçlümüz bizi Sicilya’ya götürüyor: Alıştığımız gibi masa başında Sicilya yemeklerinden bahsederek değil, bizzat kameralarla oraya giderek. Bu da sadece midemize ve zihnimize değil, gözlerimize de hitap edecekleri bölümler geliyor demek.
Özetle ‘Tadına Doyulmaz Sohbetler’ yemek kültürüne ilgi duyanlar kadar genel kültüre, tarihe, yerel kültürlere ilgi duyanlar için de birebir. Kültürlerin yeme alışkanlıklarımızı etkilediği gibi yeme alışkanlıklarımızın da kültürleri etkilediğini, bir yiyeceğin sadece bir yiyecek olmadığını hatırlatan programın ikinci sezonu 9 Kasım’da BluTV’de.
Bu hafta sonu ‘Meraklı Adamın 10 Günü’ ve ‘My Old Ass’ bize nasıl biri olmak istediğimizi sorgulatacak. ‘The Old Man’in yaşlı başlı amcalarından casusluk ve babalık dersi alacağız. ‘Tadına Doyulmaz Sohbetler’ ise genel kültürümüzü besleyecek.