Müşteri verisini ABD’ye ‘usulsüz’ taşıyan Uber’e Hollanda’dan dev ceza
Erdoğan Suudi Arabistan ve Azerbaycan ziyaretlerinin ardından uçakta gazetecilere Esad konuşurken salonda olmamasının nedenini açıkladı ve Suriye ile normalleşme konusunda umudunun hâlâ taze olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yoğun geçen iki günün ardından Türkiye’ye döndü. Önce Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da Filistin odaklı Arap Ligi-İİT olağanüstü zirvesine katılan Erdoğan daha sonra Azerbaycan’ın başkenti Bakü’deki iklim zirvesi COP29’da yerini aldı. Bu ziyaretlerinde öne çıkan en önemli şey Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la Riyad’da aynı ortamda bulunup görüşmemeleriydi. Hatta Esad konuşurken Erdoğan odayı terk etmeyi tercih etmişti. Dönüşte uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan Suriye’den ABD’ye dış politikayla ilgili bazı sorulara yanıt verdi.
Erdoğan her iki ülkede de birçok liderle ikili görüşmeler yaptı. Örneğin Riyad’da Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Ürdün Kralı Abdullah, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın yanı sıra Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan, Irak, Gana, Burkina Faso, Çad, Gine Bissau, Senegal ve Maldivler devlet, hükümet başkanı ve diğer yetkililerle bir araya geldi. Bakü’deyse İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, Moldova Cumhurbaşkanı Maia Sandu, Karadağ Cumhurbaşkanı Yakov Milatoviç ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile görüştü. Ne var ki zamanında Katar’daki Dünya Kupası’nda Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi’yle el sıkışması gibi bir an Riyad’da Esad ile yaşanmadı.
Aile fotoğrafında Esad ile arasında sadece dört lider olan Erdoğan Suriyeli liderle hiçbir şekilde etkileşime girmedi. Hatta tam Esad konuşurken salonu terk etti. Erdoğan salondan Prens Muhammed’le görüşmek için ayrıldığını olduğunu söyledi. Konuşmasına “Ben hala Esed’den umutluyum. Bir araya gelip Suriye-Türkiye ilişkilerini inşallah yoluna koyalım diye hala umudum var” diye devam eden Erdoğan “Suriye-Türkiye arasındaki terör yapılanmalarını yok etmek lazım” dedi.
Bunun için atılacak adımın ilişkilerde normalleşme olduğunu söyleyen Erdoğan “Biz elimizi uzattık” diye konuştu. Sözlerini “Suriye’nin toprak bütünlüğünü terör örgütü PKK/PYD/YPG başta olmak üzere teröristler tehdit ediyor. Suriye’nin toprak bütünlüğünü çoğu ülkelere dağılmış Suriyeliler de tehdit etmiyor. Esed bunun farkına varıp ülkesinde yeni bir iklimi başlatacak adım atmalı ve ülkesine sahip çıkmalıdır. Yanı başlarındaki İsrail tehdidi bir masal değil. Çevredeki ateşin istikrarsız topraklarda hızla yayılacağı unutulmamalıdır” şeklinde sürdürdü.
İsrail’in Türkiye’ye doğrudan saldırması pek mümkün görünmüyor. Çünkü Türkiye bir NATO üyesi ve NATO’nun beşinci maddesine göre üye ülkelerden birine yapılan saldırı hepsine yapılmış kabul ediliyor. Ancak İsrail dolaylı yollarla Türkiye’ye zarar verecek ittifaklar kurabilir. Örneğin Suriye’de ABD’nin yardımıyla güçlenen YPG ile. PKK’nın uzantısı olan YPG 2014’ten beri ABD’den “IŞİD’le mücadeleye yardımcı olduğu” gerekçesiyle yardım alıyor.
ABD ile iyi ilişkiler içindeki YPG’nin İsrail’le işbirliği yapması imkansız gibi görünmüyor. Ankara da bu ihtimali dışlamıyor. Hatta Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) son haftalarda PKK ile ikinci çözüm süreci diye yorumlanan açıklamalar yaptı, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Öcalan’ı Meclis’e çıkaralım, silah bırakın çağrısı yapsın” bile dedi.
İsrail tarafından gelen açıklamalar da bu endişeyi körüklüyor. İsrail’in yeni Dışişleri Bakanı Gideon Saar önceki günlerde Kürtleri “doğal müttefik” olarak gördüklerini söyleyerek iki taraf arasındaki ilişkilerin güçlenmesi gerektiğini söyledi. Saar’ın açıklaması şöyle: “Kürtler büyük bir millettir, siyasi bağımsızlığa sahip olmayan milletlerden biridir. Onlar bizim doğal müttefikimizdir. Bölgedeki azınlıkların birleşmesi gerekiyor. Kürtler, İran ve Türkiye’nin zulmünün kurbanıdır. İsrail’in onlarla iletişim kurması ve ilişkilerini güçlendirmesi gerekiyor. Biz bölgede bir azınlığız, bu nedenle doğal olarak diğer azınlıklar müttefikimizdir.”
Erdoğan uçakta gazetecilere terörden arındırılmış bölge planından da bahsetti. “Bu terörden arındırılmış bölge konusunda 30 kilometre derinlik durumu var. 30 kilometre derinlik meselesinde aslında Suriye’nin içinde bu terör örgütlerini yok etme adımlarımız söz konusuydu” diyen Erdoğan bu bölgenin bir diğer amacının da Türkiye’deki Suriyelilerin gönüllü, güvenli ve onurlu bir şekilde evlerine dönmesine zemin hazırlamak olduğunu söyledi.
Suriye’nin kuzeyinde konut yapımının devam ettiğini aktaran Erdoğan “Oradaki konut yapımlarıyla Suriyeli kardeşlerimize bir zemin hazırladık. Şu anda da gerek COP Zirvesi’nde gerek Riyad’da yaptığımız toplantılarda Suriye’deki atacağımız adımlar büyük önem arz ediyor. Bunu hallettiğimiz andan itibaren zaten Suriye’nin kuzeyinde ciddi mesafe alacağız. Şu an Suriye’de Kamışlı bölgesini düşünün. Niye biz Kamışlı’da güvenlik güçlerimizle gerekli adımları atıyoruz? Çünkü orada bu terör örgütünün kökünü de yok edelim diyoruz” diye konuştu.
Esad bugüne kadar Erdoğan ile görüşebilmesi için Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki operasyonlarını durdurup topraklarından çekilmesinin gereklilik olduğunu söylüyor. Oysa Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bunun ancak bölgede terör tehlikesi sona erdikten sonra mümkün olacağını söylüyor. Fidan bir konuşmasında Esad muhaliflerini terk etmeyeceklerini de vurguladı.
Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılarından kimsenin şüphesi olmaması gerektiğini anlatan Erdoğan şöyle konuştu:
“Fakat Suriye’nin kuzeyinde tam bir istikrarsızlık hüküm sürüyor. Bu da terör örgütlerinin o bölgedeki karmaşadan beslenmesi ve orada tutunması için elverişli ortam hazırlıyor. Suriye’deki istikrarsızlık ve terör örgütlerinin orada tutunması bizim için bir güvenlik riskidir. Bizim gerek IŞİD’e gerek PKK/PYD/YPG’ye yönelik tüm harekatlarımızın amacı kendi güvenliğimizi sağlamaktır. Bundan sonra atacağımız adımlar da bunun için olacak. Sınırlarımızda hala teröristlerin tutunduğu alanlar bulunuyor ve burası bizim güvenliğimiz için risk oluşturuyor. Oraları tamamen temizlemeden ve terör bataklığını kurutmadan tam anlamıyla güvenliği sağlamak mümkün değil.”
Türkiye içinde yeni bir çözüm sürecinin sinyallerinin verilmesi konusunda Erdoğan “Muhalefetin böyle bir derdi olmadığı için biz artık kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz. Mecburuz, başka çare yok. Gelen bütün haberlerde Suriye’de alınan netice bana göre Suriye’yi de rahatlatacak. Ama bizim burada Beşar Esed ile aramızdaki hukuku yeniden ihya etmemiz bölgeyi çok daha fazlasıyla inşallah rahatlatacaktır. Bizim iç cephemizi sağlam tutma anlayışımızı, muhalefet anlayamamış gibi görünüyor. İç cephenin tahkimi elbette her zaman önemli ancak ne yazık ki iç cepheyi güçlendirmek istediğimizde ortak hassasiyetlerle hareket eden bir muhalefeti yanımızda bulamadık” dedi ve şöyle sürdürdü:
“İç cephemizi sağlam tutarken aynı zamanda teröre de göz açtırmayacağız. İç cepheyi sağlamlaştırmak, terör örgütlerine alan açmak, onların milletin kaynaklarını terör baronlarına peşkeş çekmesine göz yummak anlamına gelmiyor. Bizler birlik ve beraberliğimizi güçlendirme çağrısı yapıyoruz. Bizi bölmeye çalışanlara, bizi parçalamaya çalışanlara aynı kararlılıkla ve aynı tonda yanıt verelim ve ‘Biz biriz, bütünüz, hep birlikte Türkiye’yiz’ diyelim istiyoruz. Aramıza nifak sokmaya çalışanların elleri boş kalsın diye uğraşıyoruz. Bu birlik ve beraberlik ruhu bizim mayamızda var zaten. Bize birlik, beraberlik ve kardeşliğimizi hatırlatacak bir kıvılcımdır iç cepheyi sağlam tutma çağrımız. Bizi biz yapan değerlere sımsıkı tutunup, oluşturduğumuz o eşsiz tabloyu lekelemeye çalışanları elimizin tersiyle itelim çağrısıdır.”
ABD’deki seçim sonuçları açıklandığında Trump’ı kutlayan ilk liderler arasında Erdoğan da vardı. Erdoğan bu seçim sonucundan memnun görünüyordu. Uçakta bu sevincinin nedenini de “Trump ile görüşmelerimiz Biden ile mukayese edilemeyecek kadar fazlaydı” sözleriyle açıkladı. Biden döneminde Erdoğan ABD’ye Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için birkaç kez gitmiş olsa da ABD Başkanı Joe Biden onu hiç şatafatlı bir şekilde ağırlama zahmetine girişmedi.
Ancak Trump’ın kabinesi için açıkladığı bazı isimler hiç de Türkiye’ye seven isimler değil. Mesela dışişleri bakanı olarak ismi geçen Marco Rubio Türkiye’deki insan hakları ihlallerine dikkat çekmek için Senato’da açık mektup yazılmasına teşvik eden isimlerdendi. Ayrıca FETÖcülere yakınlığıyla biliniyor. Uusal güvenlik danışmanı olarak düşünülen Mike Waltz ise ABD’nin Suriye’de IŞİD’le mücadelesine destek veren (PKK’nin uzantısı olan) YPG’li Kürtlere desteğin kesilmemesini istiyor. Uçakta gazetecilerle özellikle dışişleri bakanları ve başkan yardımcılarının önemine dikkat çeken Erdoğan mevcut kadro için neler düşünüyor?
Erdoğan’a göre belli başlı tespitler yapmak için daha çok erken: “Trump görevi Biden’dan teslim alsın bakalım. Devir teslimden sonra yeni dönemde ne gibi adımlar atacak, bunu o zaman göreceğiz. Temennimiz odur ki Trump bu dönem bölgeye yönelik çok daha farklı adımlar atsın. Çünkü zaman zaman verilen mesajlar bizi kaygılandırabiliyor.”
Bazı analistler Trump’ın seçtiği ekibin kendisinden bile radikal kişilerden oluştuğunu söylüyor. Bu da ya bu isimlerin Trump’a ayak uyduracağı ya da Trump’ın geçen dört yılda daha da radikalleştiği düşüncesini akıllara getiriyor. Hangi durumun geçerli olduğunu görmek için ocak ayını beklememiz gerekiyor.
Yine de Erdoğan Trump’ın yeni döneminden epey umutlu. Bunu da uçakta “Temennimiz odur ki, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında çok daha farklı bir süreç başlamış olsun. Şüphesiz iki ülke arasında fırsatlar her zaman mevcuttur. Bu fırsatları değerlendirme iradesi ve iki ülkeye de kazandıracak adımların atılması temel beklentimizdir. Biz konuya, her liderin yaptığı gibi ülkemizin çıkarları perspektifinden yaklaşıyoruz. Trump yönetimi, ekonomiyi öncelikli hedeflerinden biri olarak görüyor. Türkiye de stratejik coğrafi konumu ve genç nüfusu ile yatırım fırsatları sunan bir ülke. İki ülke arasında ticaret hacminin artırılması ve yatırımların teşvik edilmesi için yeni fırsatlar oluşturabiliriz. Özellikle enerji, altyapı ve teknoloji alanlarında yeni işbirliklerini geliştirmemiz mümkün” sözleriyle belli ediyor.
Malum, Erdoğan önceki New York gezilerinden birinde milyarder girişimci Elon Musk’ı Türkevi’nde ağırladı. Türkevi’nden ayrıldığı sıralarda fotoğrafları çekilen Musk’ın elinde Erdoğan’ın kitabı “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” vardı. Şimdi Musk Trump yönetiminde Hükümet Verimliliği Bakanlığı’nda rol alacak. Gerçi onun bu rolü daha çok ABD’deki kurumları ilgilendiriyor ama teknoloji dünyasında, özellikle de uzay alanında, en güçlü isimlerin başında gelmesi Türkiye’nin önemsediği bir konu.
Erdoğan da bunu “Kendisi teknolojiyi yakından takip eden ve bazı ciddi teknolojik adımları da atan bir isim. Türkiye’de kendisiyle bu konuyla ilgili bir görüşme yaptık. Son Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Türkevi’nde kendisiyle görüştüğümüzde çocuğunu da yanına almış ve Türkevi’ne öyle gelmişti. Türkevi’ndeki görüşmemizde de samimi bir havada görüşmeyi yaptık. Türkiye’nin teknoloji alanında attığı atılımlar, dünyanın dikkatini çekiyor. Teknoloji tek başına ilerleyeceğiniz bir alan değil, mutlaka bazı işbirliklerine ihtiyacınız oluyor. Bu alanda işbirliği fırsatlarının doğması halinde Musk ile de adımlar atılabilir” sözleriyle anlattı.