Trabzon’un tek CHP’li belediye başkanı partisinden istifa etti
Tutuklu belediye başkanı Ahmet Özer'in avukatları tutukluluğun gözden geçirileceği 30 gün incelemesinin avukatlarının da katılımıyla duruşmalı yapılması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurdu.
Tutuklandıktan sonra yerine kayyum atanan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in avukatları tutukluluğun gözden geçirileceği 30 gün incelemesinin avukatlarının katılımıyla duruşmalı yapılması talebiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na dilekçe verdi. Özer’in avukatlarından Prof. Dr. Hasan Sınar “25 gündür Prof. Dr. Ahmet Özer özgürlüğünden yoksun bir şekilde cezaevinde tutuluyor. Ve bu konuyla ilgili iddianamenin hazırlanması noktasında henüz hiçbir gelişme gerçekleşmiş değil. Bu durum adil yargılanma hakkı açısından kabul edilemez bir durumdur” dedi.
Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in tutuklanıp yerine kayyum atanmasının üstünden 25 gün geçti.
Bugün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne gelen Özer’in avukatlarından Prof. Dr. Hasan Sınar ve Hüseyin Ersöz tutukluluğun gözden geçirilmesi amacıyla yapılan 30 gün incelemesinin avukatların da katılımıyla duruşmalı yapılması talebiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na dilekçe verdi.
Öncesinde adliye önünde açıklama yapan Sınar şöyle konuştu:
“Bildiğiniz üzere geçtiğimiz hafta pazartesi günü müvekkilimiz Profesör Doktor Ahmet Özer hakkında yürütülen soruşturmadaki delillerle ilgili kısıtlama kararının ortadan kaldırılması ve müvekkilimiz hakkında iddia edilen delillerin tarafımıza verilerek bunlar hakkında savunma hakkımızın gereğinin yerine getirilebilmesi için taleplerimizi dilekçeler halinde Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunmuştuk. Bugün ikinci aşamaya geçmiş bulunmaktayız. Bildiğiniz üzere müvekkilimiz Profesör Doktor Ahmet Özer, 30 Ekim tarihinden bu yana özgürlüğünden yoksun bırakılmış durumda. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 108’inci maddesi uyarınca uygulamada 30 gün incelemesi ismi verilen, en geç bir ay içerisinde tutukluluğun gözden geçirilmesi zorunluluğu var.
Biz bu zorunluluğun gereği olarak müvekkilimiz hakkında yapılacak olan 30 gün incelemesinin mutlaka duruşmalı şekilde gerçekleştirilmesi ve biz müdafilerine de müvekkilimizin yanı sıra, burada savunma hakkının tanınması için gerekli talep dilekçelerimizi gerekçeleriyle birlikte oluşturduk ve bugün Cumhuriyet Başsavcılığı’na takdim edeceğiz. Bu dilekçelerde ortaya konulan gerekçelerin göz önüne alınmasını ve müvekkilimiz hakkında yapılacak 30 gün incelemesinin mutlaka duruşmalı şekilde ve bizlerin de katılımı ile yapılmasını talep ediyoruz. Bu talebin kabul edilmesini istiyoruz.”
Aradan geçen 25 güne rağmen dosyayla ilgili henüz hiçbir somut adımın atılmadığını söyleyen Sınar şöyle devam etti:
“25 gündür Prof. Dr. Ahmet Özer özgürlüğünden yoksun bir şekilde cezaevinde tutuluyor. Ve bu konuyla ilgili iddianamenin hazırlanması noktasında henüz hiçbir gelişme gerçekleşmiş değil. Bu durum adil yargılanma hakkı açısından kabul edilemez bir durumdur. Dolayısıyla bizim düşüncemize göre, zaten ortaya konan, iddia edilen veriler hiçbir şekilde ceza muhakemesi anlamında somut veya delil teşkil etmediği için müvekkilimiz hakkında yeterli suç şüphesini gösteren somut delilin bulunmaması nedeniyle hakkında bir kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla birlikte derhal tahliye kararı verilmelidir. Ancak olur da Sayın Cumhuriyet Başsavcılığı müvekkilimiz hakkında yeterli suç şüphesinin varlığı kanaatine ulaşıyor ise o zaman derhal gecikmeksizin bir iddianame düzenlenmek suretiyle yargılamanın başlamasını ve çelişmeli muhakeme ilkesi uyarınca bizim müvekkilimizin haklarını savunabilmemizi, savunma hakkının gereğini yerine getirebilme imkanının tarafımıza verilmesini talep ediyoruz.”
Avukat Hüseyin Ersöz ise şöyle konuştu:
“Haksız tutukluluğun 26’ıncı günündeyiz. Öyle ki Esenyurt’un seçilmiş belediye başkanının hiçbir şekilde 26 gündür özgürlüğünden haksız ve hukuka aykırı bir şekilde kısıtlanmasının, alıkonmasının hiçbir şekilde bir hukuk düzeninde, hukuk devleti ve hukuk güvenliğinin egemen olduğu bir devlette mümkün olmadığını öncelikle ifade etmek lazım. Dün kendisiyle de cezaevinde bir görüşme gerçekleştirdik. Gerçekleştirmiş olduğumuz o görüşmede müvekkilimiz Prof. Dr. Ahmet Özer gayet dirayetli, konuya hakim, masumiyetinden emin şekilde, isminin bu isnatlarla yan yana gelemeyeceğini, hiçbir terör örgütüne iradesini teslim etmeyeceğini, geçmişten bugüne kadar yapmış olduğu açıklamalarla her zaman barışı, özgürlüğü, demokrasiyi ve çözüm yollarını konuştuğunu ve bunu da devletin kendisine bizzat davet etmiş olduğu yerlerde de ifade ettiğini söyledi. Bunlar zaten bizim dilekçemizin de ana çatısını oluşturan ve müvekkilimizin tutukluluğunu neden sonlandırılması gerektiğinin temel prensibini oluşturan bir husus.
Öyle ki bir terör örgütüyle aidiyetin söz konusu olması halinde o terör örgütünün savunmuş olduğu değerleri ya da o terör örgütünün savunmuş olduğu eylemleri de benimsemeniz gerekir ve bunun şartsız ve koşulsuz bir şekilde benimsemeniz gerekir. Ancak geçmişten bugüne kadar kendisinin yapmış olduğu açıklamalara baktığınızda her şekilde demokrasiyi savunan, özgürlükleri savunan ve yine Kürt sorunu olarak nitelendirilen meseleyle ilgili olarak da devletin kurumları tarafından çağrılıp, görüşlerine başvurulduğunda da her zaman Türk ve Kürt halklarının birlikte yaşama arzusunun olduğunu ve bunun ayrılamaz bir bütün oluşturduğunu ifade eden bir kişiden ve dünya görüşüne sahip olan bir kişiden bahsediyoruz. Böyle bir durumda da hiçbir şekilde müvekkilimizin isminin bölücü bir terör örgütüyle yan yana gelmesinin kabul edilebilir bir yanının olmadığını ve kanunlarda düzenlenmiş olan şartların da bu noktada müvekkilimiz açısından geçerli olmadığını tabii ki ifade etmemiz gerekiyor.
Çok geniş kapsamlı ve ayrıntılı bir dilekçe oldu. Yaklaşık 46 sayfadan oluşuyor. Ama ekleriyle beraber neredeyse 500 sayfalık bir dilekçeden bahsediyoruz. Bunların içerisinde katılmış olduğu şuralar, katılmış olduğu toplantılar, yani devlet kurumları tarafından çağrılmış olduğu toplantılara ait notlar var. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gerçekleştirilmiş olan komisyon toplantılarının oturum tutanakları var. Bunların hepsi zaten ayrıntılı bir şekilde incelendiğinde 2009 yılından bugüne kadar gerçekleştirilmiş olan bütün bu oturumlarda ve toplantılarda ifade etmiş olduğu hususların hep bir barış mesajı içerdiğine ve hiçbir şekilde de isminin terör örgütüyle yan yana gelebilecek bir mahiyet taşımadığını da zaten görebiliyorsunuz.”