Ölümler ve şikayetler artınca obezite cerrahisine sıkı denetim ve sınır geldi
Recipe For Change platformunun İngiliz hükümetine gönderdiği mektupta gazlı içeceklerden alınmakta olan vergiye benzer vergilerin diğer 'sağlıksız' gıdalardan da alınması talep ediliyor. Böylece 25 yılda 77.9 milyar pound tasarruf sağlanabilir.
Recipe For Change platformunun İngiliz hükümetine gönderdiği bir mektup ile sağlıksız gıda vergisine ilişkin tartışmalar tekrar gündeme geldi. Önlenebilir obezite ve gıda kaynaklı sağlık sorunlarının hem sağlık sektörüne hem de genel olarak ekonomiye ciddi ölçüde zarar verdiğinin altının çizildiği mektupta, özetle İngiltere’de gazlı içeceklerden alınmakta olan vergiye benzer vergilerin diğer “sağlıksız” gıdalardan da alınması talep ediliyor. Platform tarafından yapılan bir veri analizine göre gıda sektörü genelinden alınacak bir tuz ve şeker vergisi 25 sene içinde 2 milyon hastalık vakasını engelleyebilir ve sağlık harcamalarında 77.9 milyar pound tasarruf sağlayabilir.
Imperial College Business School bünyesinde yapılan bir araştırma, İngiliz halkının %72’sinin, elde edilen gelirin sağlıklı yiyecekleri daha ulaşılabilir kılmak için kullanılması şartıyla “sağlıksız gıda vergisi” fikrini desteklediğini ortaya koyuyor. Sağlıklı yiyeceklerin daha ulaşılabilir kılınması için herhangi bir çalışma yapılmadığı durumda, bu desteğin oranı %48’e iniyor. Sağlıksız gıda vergisine olan destek gelir düzeyi ile doğru orantılı olarak artış gösteriyor. En yüksek gelir grubunun sağlıksız gıda vergisi fikrine desteği %60 oranında, vergi gelirinin sağlıklı yiyecekleri daha ulaşılabilir kılmak için kullanılması halinde bu oran %76.8’e yükseliyor. En düşük gelir grubunda ise oranlar sırasıyla, %34.3 ve %56.6.
Global Access to Nutrition Index (ATNi) 2024 raporuna göre, son 20 yılda obezite oranı arttı ve küresel beslenme yetersizliği alanında yaşanan gelişmeler yavaşladı. 2022 senesinde fazla kilolu yetişkinlerin küresel oranı %43 olarak kaydedildi. Gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde bu oranın çok daha hızlı bir şekilde arttığı belirtiliyor. Raporda hem obezitenin hem de beslenmeye bağlı bulaşıcı olmayan hastalıkların (yüksek tansiyon, kalp hastalıkları ve diyabet gibi) yaygınlaşmasındaki en temel faktörlerden birinin işlenmiş gıda tüketimindeki artış olduğunun altı çiziliyor.
İşlenmiş gıdalar arasından “sağlıksız” olarak nitelendirilenlerin tüketiminin alınacak bir sağlıksız gıda vergisi ile azaltılması gerçekten de hem vergi geliri sağlayabilir hem de sağlık harcamalarını azaltabilir. Geçmişte yapılan denemeler arasından başarılı olduğu öne sürülenler de var. Örneğin, bir dönem Danimarka’da alınan “yağ vergisi”, verginin kapsamına giren yağların satışını azaltmasıyla biliniyor.
Keşke sorun da çözüm de gerçekten bu kadar basit olsa. Bireylerin otokontrol sergileyerek sağlıksız gıdalar yerine sağlıklı gıdalara yönelmelerine destek olmak için vergi toplanarak sağlıksız ürünlerin pahalılaştırılması fikri, sorunun halihazırda ne politika yapıcılar ne de aktivistler tarafından net olarak anlaşılamadığını gözler önüne seriyor. Geçmişte yapılan uygulamaların en başarılılarının bile tam bir başarı sergileyememiş olmaları da belli ki sorunun bu şekilde çözümlenebileceği kanısını değiştirmeye yetmiyor. Bu alanda sıklıkla örnek gösterilen Danimarka’nın yağ vergisi kapsamına giren yağların satışını azalttı, çünkü vatandaşları daha ucuz alternatiflere ve sınır komşusu ülkelerden yağ almaya yönlendirdi.
Van Tulleken, “Ultra İşlenmiş İnsanlar” kitabında esas sorunu çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Obezite ve beslenmeye ilişkin hastalıklar bazı eski genlerimizin aşırı tüketimi teşvik etmek üzere tasarlanmış bir gıda ekosistemi ile çarpışmasından kaynaklanıyor. Gerçek yiyeceklerden yola çıkarak hazırlanan, fakat normal içerikler yerine ucuz ve bazen tamamen sentetik alternatif “malzemeler” ile üretilen sözde gıdaların yaygınlaşması, yemek yememize rağmen herhangi bir besin alamamamıza yol açıyor. Obezite ile birlikte bodurluğun da dünya çapında yaygınlaşıyor olması, bu yetersiz beslenme sorununun bir göstergesi. Ultra işlenmiş gıdalar tokluk sistemimizi doğrudan etkiliyor, bağırsak sağlığımızı bozuyor ve bağımlılık yaratıyor. Öyle ki, ultra işlenmiş gıdalar kadar bağımlılık yapan bir başka madde yok. İnsanların %40’ının bırakmayı denedikten sonra bile ve olumsuz sağlık sonuçlarına rağmen hâlâ düzenli olarak kullanmaya devam ettikleri başka bir “uyuşturucu” mevcut değil.
Ucuz ve erişilebilir olmaları nedeniyle ultra işlenmiş gıdalar düşük gelir grubunun temel besin kaynağını teşkil ediyor. Bu gıdaların aslen herhangi bir besin değeri içermemesi nedeni ile de bazı gelir gruplarının diyetlerinden çeşitli tam gıdalar neredeyse tamamen çıkmış oluyor. Bu noktada Van Tulleken’in kitabının giriş bölümünde yaptığı gözlem, “temel sorunu” ortaya koyuyor. Ultra işlenmiş gıdalar aksi takdirde gizli kalabilecek genlerin kendilerini dışa vurmasına olanak sağlayarak, adeta travmaya ve yoksulluğa eşlik eden adaletsizlikleri gözler önüne seriyor. Diğer bir anlatımla, obezite ve beslenmeye bağlı diğer hastalıklar bireylerin otokontrol eksikliğinden ziyade bağımlılık yapan maddelerin pazarlanması ve tüketiminden kaynaklanıyor. Yoksulluk giderilir ve piyasada mevcut gıdalar gerçek anlamda gıdalardan oluşmaya başlarsa, obezite de önlenir.
Global Access to Nutrition Index (ATNi) 2024 raporuna göre, uluslararası gıda şirketlerinin gelirlerinin sadece %34’ü görece sağlıklı ürünlerin satışından geliyor. Sağlıklı bir beslenme için gereken gelir düzeyi ise halihazırda son derece yüksek. Gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde durum oldukça vahim. Hanelerin %52’si için sağlıklı gıdalar ulaşılmaz. Sanılanın aksine, gelişmiş ülkelerde de durum pek parlak değil. Food Foundation’ın araştırmasına göre Ağustos 2024 itibariyle İngiltere’de çocuklu ailelerden %18’i gıdaya ulaşımda ekonomik sorunlarla karşılaşırken, nüfusun %4.8’i senede en az bir bütün gün boyunca herhangi bir gıdaya erişemediğini belirtiyor.
Nüfusun önemli bir kısmı için erişilebilir olan tek gıda türü ultra işlenmiş gıdalar ise, bu gıdalar aynı zamanda sağlık sorunlarına yol açıyor ve bağımlılık yapıyor ise, bu gıdalar üzerinden alınacak cüzi miktarda bir vergi sorunu çözmede ne derece etkili olabilir? Asıl yapılması gereken, piyasada mevcut gıdaların içeriğinin ivedilikle düzeltilerek sadece “gerçek” gıdaların halka ulaşmasını sağlamak değil midir? Gelişmiş ülkelerde bile nüfusun bir bölümü bütün bir gün boyunca herhangi bir gıdaya ulaşamıyor ise “sağlıksız” olarak nitelendirilen gıdalardan bir vergi alınması ve bu gıdaların fiyatlarının artması açlık sorununu arttırmaz mı? Son olarak, gıda olmayan gıdaların tüketiciye ulaşması nasıl hâlâ mümkün olabiliyor?
Uzun lafın kısası, obezite sorununu kesin olarak çözmek istiyorsak, sağlıksız gıdalardan alınabilecek vergilere kafa yormak yerine, öncelikle gelirin nasıl daha eşit dağıtılabileceğine ve gıda sektörünün nasıl daha sıkı denetlenebileceğine odaklanmalıyız.
20 Aralık 2024 - ‘Ücretsiz’ sosyal medya devrinin sonunu KDV mi getirecek?
13 Aralık 2024 - Ponzi’ye yatırılan paranın vergisini ödemek
6 Aralık 2024 - Obeziteye kesin çözüm: Sağlıksız gıda vergisi
29 Kasım 2024 - Vergi kayıp ve kaçağını önlemenin en etkili yolu nedir?
22 Kasım 2024 - 2024 senesinin bilançosu: 492 milyar dolar vergi geliri kaybı