Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ümmeti savunmak suç mu?” çıkışı, Türkiye’de uzun süredir üstü örtülü kalan bir tartışmayı açığa çıkardı. Bu sadece dini bir mesele değil; aynı zamanda siyasal yönelim, tarihsel hafıza, ekonomik strateji ve toplumsal geleceğimizle ilgili bir kırılma hattı.
Çünkü “ümmetçilik”, eğer sadece duygusal bir birlik çağrısıysa, bugünün dünyasında fazla romantik. Ama gerçekten yeni bir vizyon öneriyorsa, önce geçmişin muhasebesi, bugünün eleştirisi ve geleceğe dair net bir yol haritası şart.
Bağdat’taki Beytü’l-Hikme, Kurtuba’daki rasathaneler, Semerkand’daki medreseler sadece İslam’ın değil, tüm insanlığın ışığıydı.
Farabi, İbn Rüşd, El Harezmi, İbn Haldun gibi düşünürler Batı’yı bile etkileyen entelektüel sıçramaların öncüsüydü.
Ama bugün?
57 İslam ülkesinden büyük çoğunluğu:
•Fakirlik ve eşitsizlikle boğuşuyor,
•Bilim ve teknoloji üretiminde geri,
•İnsan haklarında kırmızı kartlık durumda,
•Mezhep savaşları ve baskıcı rejimlerle parçalanmış,
•Ve çoğu, kendi halkına bile umut veremiyor.
•Neden bu kadar büyük kaynaklara, genç nüfusa ve jeopolitik konuma sahipken İslam dünyası küresel karar süreçlerinde yok sayılıyor?
•Neden “ümmet” söylemi, çoğu zaman daha fazla parçalanmaya, kutuplaşmaya ve çatışmaya neden oluyor?
•En acısı: Neden İslam’ın adını kullanan bazı örgütler, en çok Müslümanlara zarar veriyor?
İslam İşbirliği Teşkilatı’na üye 57 ülkenin toplam GSYİH’si yaklaşık 9,9 trilyon dolar. Ancak bu servetin büyük bölümü birkaç petrol monarşisinin elinde.
İslam ülkeleri birbirleriyle değil, Batı ve Çin ile ticaret yapıyor.
Zekât, sadaka, hac gelirleri üretken yatırımlara değil; kontrolsüz vakıflara, saraylara ve yandaş ağlara akıyor.
Ümmet adına konuşanlar zenginleşiyor, halk ise yoksullaşıyor.
İlk 500 üniversite içinde sadece dört İslam ülkesi yer alıyor.
Yapay zekâdan biyoteknolojiye, uzaydan dijital dönüşüme kadar İslam dünyası ya tamamen dışa bağımlı ya da oyunun dışında.
Üniversiteler özgür değil. Eğitim sistemleri ezberci. Akademik üretim ya siyasi denetimde ya da beyin göçüyle dışarı kaçıyor.
İslam dünyası dev bir coğrafyada yer alsa da:
•BM Güvenlik Konseyi’nde kalıcı üyelik yok,
•NATO’da sadece Türkiye var,
•Suudi Arabistan–İran–Türkiye üçgeni sürekli çatışma hâlinde.
Mezhepçilik, rekabet, iç müdahalecilik… Ümmet olma iddiası haritada var ama gerçek hayatta yok.
Petrol ve doğalgaz zengini Müslüman ülkeler:
•Bu kaynakları halk refahına dönüştüremedi.
•Katma değerli üretime geçemedi.
•Yeşil enerjiye yatırım yapmadı.
Enerji, stratejik bağımsızlık değil, dışa bağımlılık yarattı.
Freedom House’a göre İslam ülkelerinin %80’i “özgür değil” ya da “kısmen özgür.”
•Kadın hâlâ geri planda.
•İfade özgürlüğü sınırlı.
•Hukuk, siyasetin ya da mezhebin kontrolünde.
Ümmetçilik adına inşa edilen birçok yapı, aslında despotizmin dinle cilalanmış hâlidir.
IŞİD, El-Kaide, Boko Haram, Taliban gibi yapılar, “İslami” olduklarını iddia ediyor ama:
•En çok Müslümanı öldürüyorlar.
•Camileri bombalıyorlar.
•Kız çocuklarının eğitimini engelliyorlar.
•Düşünce özgürlüğünü yok ediyorlar.
Bu örgütler, İslam’ın özündeki rahmeti, aklı, ahlakı yok sayarak, dini bir korku ideolojisine dönüştürüyor.
Ve her kanlı eylem, sadece insan canına değil, İslam’ın itibarına da zarar veriyor. Bugün dünyada İslamofobi varsa, sadece Batı değil, bu yapıların da sorumluluğu var.
İslam dünyasının bugünkü ihtiyacı:
•Ne geçmişe övgü,
•Ne soyut birlik söylemi,
•Ne de dinin arkasına saklanan meşruiyet arayışlarıdır.
Gerçek çözüm:
•Aklın ve adaletin ışığında yeni bir zihniyet,
•Ezberci değil özgürleştirici eğitim,
•Hamaset değil, üretkenlik,
•Dini inancın değil, ahlaki kalkınmanın rehberliğidir.
İslam’ın altın çağı sadece bir geçmiş değil; doğru okunursa geleceğin de mayası olabilir.
Ama bu, ancak zihinsel reform, cesur liderlik ve özgürlük temelli bir İslam modernizmi ile mümkün.
5 Aralık 2025 - “Bir Ömür Çeşme”: Nuri Ertan ile Ege’nin Hafızasına Yolculuk
4 Aralık 2025 - İran Neden Van’da Başkonsolosluk Açmak İstiyor?
3 Aralık 2025 - Saman Alevi Gibi Parlayan Programlar ve Türkiye’nin Gerçek İhtiyacı
2 Aralık 2025 - Kırmızı Çizgi Çekmek: Sessiz Olgunluğun En Güçlü Hâli
1 Aralık 2025 - Yeni Bir Korku Çağı: Savunma Sanayinde Patlayan Sipariş Defterleri ve Türkiye