Çocuk Kitapları Masumdur… Peki Ya Yazarları?

21 Aralık 2025

Londra’da yeni çocuk kitapları ve yeni yazarlarla dolu bir hafta geçirirken inanılmaz bir haberle karşılaştım. İngiltere yayıncılık kulislerini sarsan habere göre Türkiye de dahil tüm dünyada çok satan çocuk kitapları yazarlarından David Walliams uzun yıllardır birlikte çalıştığı yayınevi Harper Collins tarafından kovuldu.

Waliams öyle bir yazar ki 40’tan fazla kitap ve kısa öykü derlemesi bulunuyor, İngiltere’de okullarda yaygın olarak okutuluyor, eserleri 55 dile çevrilmiş ve BBC tarafından da televizyona uyarlanan eserleri var.

Haberin sarsıcı olma sebebine gelince: Çocuk edebiyatı, yetişkin dünyasının kirinden en uzak görünür. Renkli kapaklar, kahkaha atan karakterler, altı çizili “iyi kalpli” mesajlar… Ama perde arkasında, o kadar temiz olmayan yazarın dünyası bazen işte böyle çocuk kitaplarının içine sızar. Üstelik sessizce.

Meğer David Walliams 2023 ten beri HarperCollins tarafından soruşturuluyormuş. İddialar, genç kadın çalışanlarına yönelik rahatsız edici davranışlar etrafında şekilleniyor. Kurum içinde yürütülen bir inceleme, görüşmeler, hatta işi bırakan ve beş haneli bir ödeme içeren bir uzlaşmayı kabul ederek tazminatla ayrılan bir çalışan… Daha da çarpıcısı, bazı çalışanlara yazarla tek başına görüşmemeleri, hatta evine gitmemeleri yönünde uyarılar yapılmış olması.

Soruşturma 2024 yılında tamamlanıyor. The Telegraph’ın verdiği bilgilere göre, şirket Walliams ile bazı çalışanların temas etmemesi için gerekli önlemleri alıyor.

Bu noktada durup şunu sormak gerekiyor: Bir yazarın kitapları çocukların elindeyken, yetişkin dünyasında olup bitenler bizi ilgilendirmemeli mi?

Walliams’ın kitapların dünyada birçok okulda okutulan, ebeveynlerin güvenle aldığı kitaplar. Eğlenceli, hızlı okunan, çocukları kitaba yaklaştıran metinler.

Tartışma da tam burada başlıyor zaten. Yayıncılık artık sadece “iyi satıyor mu?” sorusuyla yürümüyor. Yazarın kamusal davranışı, kurum içi etik, çocuklara rol model olma meselesi… Hepsi aynı dosyada.

Üstelik bu yazarın ilk alarmı da değil. Televizyon kariyeri, geçmişte yaptığı cinsiyetçi ve aşağılayıcı yorumlar nedeniyle zaten ivme kaybetmiş. Şimdi yazarın çocuk edebiyatı cephesinde de benzer bir “durup düşünme” anı yaşanıyor.

Satışların düşmesi, kitaplarda kullanılan stereotiplere yönelik eleştiriler derken, tablo yavaş yavaş değişiyor.

Burada önemli bir parantez açalım: Bu bir mahkeme kararı değil. İddialar var, inkârlar var, hukuki süreç ihtimali var. Ama yayıncılık dünyasında bazen etik risk, hukuki riskten önce değerlendirilir. Çünkü çocuk okur, en hassas okurdur.

Ünlü ve güçlü bir yazarın, çalıştığı yayınevindeki genç kadın çalışanlara karşı sınır ihlaline varan davranışlar sergilemesi çoğu zaman “cinsel dürtü kontrolsüzlüğü” ile açıklanmaz; asıl mesele güç psikolojisi.

Ün, erkeklik ve erişim duygusu birleştiğinde, bazı erkekler için “hayır” kelimesi görünmez hâle geliyor. Bu noktada kadın, birey olmaktan çıkıyor; sistem içindeki daha zayıf bir pozisyonun temsilcisine dönüşüyor.

Üstelik yayıncılık gibi yaratıcı ve hiyerarşinin flu olduğu alanlarda, “şaka”, “samimiyet” ya da “mentor-mentee ilişkisi” gibi kılıflar, sınır ihlallerini meşrulaştırmak için sıkça kullanılıyor.

Güçlü erkek, kendini çoğu zaman arzulanır ve dokunulabilir sanıyor. Genç kadın çalışan ise bu denklemde, yalnızca yaşça değil, statü olarak da “erişilebilir” kabul ediliyor. Burada cinsellikten çok, egemenlik hissi devrede.

Taciz, bu anlamda bir cinsel davranıştan ziyade, “ben buradayım ve gücüm var” mesajı. Kadının rahatsızlığı ya fark edilmiyor ya da bilerek görmezden geliniyor; çünkü güç sahibi erkek, rahatsızlığın bedelini ödemeyeceğine inanıyor.

Peki kadınlar neden artık susmuyor? Çünkü sessizlik artık güvenli değil. Eskiden konuşulmamasının nedeni utanç değil, bedel korkusuydu: kariyerin bitmesi, “zor kadın” etiketi, sektörde kara listeye alınma ihtimali. Bugün ise kolektif farkındalık, hukuki mekanizmalar ve “Me Too” gibi küresel hareketler sayesinde kadınlar şunu biliyor: Yalnız değiller.

Susmak, sistemi koruyor; konuşmak ise ilk kez gerçekten bir şeyleri değiştirebiliyor. Bu yüzden artık fısıltılar kulisten çıkıyor, dosyalar açılıyor ve güç sahiplerine şu mesaj veriliyor: Bu davranışlar normal değil, kabul edilebilir hiç değil.

Bu durumda BBC bile “şimdilik programları değiştirmiyoruz” diyor ama “gelecek projeler” konusunda frene basıyor. Yani mesele sadece bir yazar değil. Mesele şu: Çocuk edebiyatı endüstrisi, artık ‘yazar markası’nı da denetlemek zorunda mı kalacak? Görünen o ki cevap yavaş yavaş evet oluyor.

Bu noktada bir hakkı teslim etmek gerekiyor. HarperCollins, yaptığı açıklamada açıkça şunu söylüyor: “HarperCollins çalışanların iyi oluşunu son derece ciddiye alır; endişelerin bildirilmesi ve soruşturulması için süreçlerimiz vardır. Kişisel mahremiyete saygı gereği kurum içi konular hakkında yorum yapmayız.”

Kısa, net ve olması gerektiği gibi. Helal olsun. Çünkü bu tutum, “çok satan bir yazar mı, çalışan ve okur güvenliği mi?” sorusunda tereddütsüz doğru tarafta durmayı gerektiriyor.

Yayıncılık tam da burada bir ticaret olmaktan çıkıyor, bir etik duruş meselesine dönüşüyor. Türkiye’de de yayıncılar çocuklara kitap sunarken yalnızca eğlenceyi ya da satış rakamlarını değil, çocuklarımızın temizliğini, güvenliğini ve değer dünyasını ön plana alan taraf olmalı.

Mesele para değil. Çok daha ulvi, çok daha kalıcı bir amacımız var: Çocuklara iyi hikâyeler anlatırken, arka planda doğru insanların, doğru değerlerin durduğundan emin olmak.

Yayıncılık biraz da budur. Bu yazı, tüm yayıncılara küçük bir not: “Artık sadece metne değil, metni yazan dünyaya da bakılıyor.”Masum kapakların arkasında, yetişkin sorumluluğu var. Ve o sorumluluk, artık görmezden gelinemiyor.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.