Alzheimer için önemli adım: FDA’dan Leqembi’ye tam onay geldi
Ülkelerin adeta Ay'a hücum ettiği bir dönemdeyiz. Sayıları giderek artan ülke ve şirketler uzaydaki kaynaklara ulaşmak ya da uzayda hakimiyeti ele geçirmek amacıyla gözüne Ay'ı kestirmiş durumda. Peki biz bu yeni Ay keşfi çağına hazır mıyız?
Çin Ay’ın karanlık yüzeyine indirdiği Chang’e-6 ile geçen hafta Çin bayrağı dalgalandırdı. Böylece Ay’a dördüncü kez yumuşak iniş gerçekleştirerek Ay’ın uzak yüzünden taş örnekleri getirecek ilk ülke de Çin oluyor. Çin’in başarılı Ay hamleleri Ay’a iniş yapmayı kolay bir şeymiş gibi gösterse de öyle olmadığını diğer ülkelerin başarısızlıkları gösterdi. Son bir yılda ABD, Hindistan ve Japonya da Ay’a yumuşak iniş yapabildi. Ama Hindistan hariç diğer iki ülke, iniş pozisyonları sıkıntılı olduğu için kayda değer bir araştırma da yapamadı. Yine de NASA’nın işbirliği yaptığı Intuitive Machines’in Ay’a araç indirmeyi başaran ilk özel uzay şirketi olması diğer şirketlerin de o yoldan gideceğini gösteren işaretlerden.
ABD ve Çin’in Ay planı birbirinden çok farklı değil. İki ülke de Ay’a insan göndermek istiyor. NASA 2026’ya kadar Artemis programıyla Ay’a inmeyi hedeflerken Çin de 2030 yılına kadar Ay’a insan göndereceğini söylüyor. İki ülke de bu çabanın kısa ziyaretler için değil araştırma üsleri kurmak için olmasını istiyor. Ülkeler en son Ay yarışına giriştiğinde ABD ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) Soğuk Savaş’taydı. Şimdiki savaşın başrolü ise Çin ve ABD. Pasifik gerilimi esasen Ay yüzeyine de taşınacak görünüyor.
Kansas Üniversitesi’nde jeolog Justin Holcomb BBC International’a verdiği demeçte “Ay ile olan ilişkimiz çok yakında temelden değişecek” diye uyarıyor. “Uzay araştırmalarının hızının artık uluslararası yasaları aştığını” söylüyor. 1967 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) anlaşmasına göre hiçbir ulus Ay üzerinde hak iddia edemez. Dış Uzay Anlaşması Ay’ın herkese ait olduğunu ve orada yapılacak her araştırmanın insanlığın yararı ve tüm ulusların çıkarları doğrultusunda yapılması gerektiğini belirtiyor.
Kulağa ne kadar barışçıl geliyor değil mi? Halbuki Dış Uzay Anlaşması Soğuk Savaş’ın en şiddetli yaşandığı dönemde yapılmıştı. ABD ve SSCB arasındaki gerilim arttıkça uzayın da savaşa dahil olmasından korkuluyordu. Bu nedenle anlaşmanın can alıcı noktası olarak hiçbir ülkenin uzaya nükleer silah yerleştirmemesi istenmiş, anlaşmaya 100’den fazla ülke imza atmıştı. Ancak yeni uzay çağı o zamankinden biraz farklı. Şimdi ABD’nin Rusya’nın uzaya nükleer silah yerleştirdiği endişesini konuşuyoruz.
Bu kez savaşta sadece ülkeler yok, özel uzay şirketleri de uzay pastasından kendilerine pay istiyor. Ocak ayında NASA’nın özel ticari misyonu Peregrine uzay aracı Ay’a insan külleri, DNA örnekleri ve sporcu içeceği götüreceğini açıkladı. Yakıt sızıntısı nedeniyle Ay’a hiç ulaşamadı ama tartışmanın kapılarını araladı: Peregrine’nin taşıdığı envanteri insanlığa fayda ilkesiyle nasıl açıklayacaktık?
Uzay avukatı ve Apollo’nun iniş alanlarını korumaya çalışan For All Moonkind’ın kurucusu Michelle Hanlon BBC International’a “Sırf yapabildiğimiz için Ay’a bir şeyler göndermeye başladık. Artık yapılanlarda mantık ya da neden aranmıyor. Ay elimizin altında diye onu suiistimal etmeye başladık” diyor.
Özel uzay şirketlerinin Ay merakı artsa da bu çalışmalarda devletler kilit oyuncu olmaya devam ediyor. Londra Uzay Politikası ve Hukuku Enstitüsü Direktörü Sa’id Mostehsar özel bir şirketin uzaya gitmek için bağlı oldukları devletten izin alması gerektiğini söylüyor. Ayrıca bu maceranın uluslararası anlaşmalara uygun olması gerekiyor.
Ay’a yumuşak iniş yapmanın bir artısı da prestije sahip olmak. İkisi de yumuşak iniş yapmış Hindistan ve Japonya bundan sonra uzay yarışında iddialı olduklarını söyleyebilir. Ama Ay yarışının en büyük getirisi kaynakları.
Google Görseller’de Ay diye arattığınızda karşınıza çorak topraklar çıksa da bunlar aslında demir ve titanyum gibi metallerle ve helyum gibi gazlarla dolup taşıyor. Ay’daki kaynaklara milyarlarla katrilyonlar arasında bir değer biçiliyor. Dolayısıyla Ay çok para kazanılacak bir kapı olarak görülüyor. Tabii bu amaca ulaşabilmek için uzun vadeli yatırımlar ve kaynakları çıkarıp geri getirebilmek için uygun teknolojiyi yakalamak gerekiyor.
1979’da imzalanan uluslararası anlaşmaya göre hiçbir devlet ya da kuruluş, Ay’daki kaynakların sahibi olduğunu iddia edemez. Ancak anlaşmayı sadece 17 ülke imzalamış durumda ve bu ülkeler arasında ABD gibi Ay’a gerçekten gitmiş ülkelerin hiçbiri yok. Hatta ABD 2015 yılında vatandaşlarının ve şirketlerinin uzaydan kaynak çıkarmasına, kullanmasına ve satmasına izin verdiği bir yasa çıkardı. Benzer yasaları daha sonra Lüksemburg, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Japonya ve Hindistan gibi ülkeler de çıkardı.
En çok talep gören Ay kaynağı ise su. Doğa Tarihi Müzesi’nde gezegen bilimleri profesörü olarak çalışan Sara Russell “Apollo astronotları tarafından getirilen ilk Ay taşları analiz edildiğinde tamamen kuru olduklarını düşünüyorduk. Ama yaklaşık 10 yıl önce bu fikir değişti. Fosfat kristalleri içinde hapsolmuş su izleri olduğunu keşfettik” diyor.
Peki bu su neden önemli? Geleceğin Ay ziyaretçileri bu suyu içmek için, oksijen üretmek için ve hatta oksijen ve hidrojenlerini ayırarak roket yakıtı olarak kullanabilir. Böylece Ay’dan Mars’a ve onun da ötesine taşınabilir.
ABD şimdi Ay keşfi ve uydumuzdan faydalanma konusunda yol gösterici ilkeler geliştirmeye çalışıyor. Artemis Anlaşması olarak adlandırılan bu anlaşma, Ay’daki kaynakların çıkarılması ve kullanılmasının Dış Uzay Anlaşması’na uygun şekilde yapılması gerektiğini söylese de yeni kurallara ihtiyaç duyulabileceğini de vurguluyor.
Bağlayıcı olmayan bu anlaşmaya şimdiye kadar 40’tan fazla ülke imza atmış olsa da şu anda Ay’ın en uzak noktasına gidebilmiş tek ülke olan Çin listede yok. Bazıları Ay keşfi için yeni kuralların tek bir ülke tarafından belirlenmemesi gerektiğini savunuyor. Bunun BM aracılığıyla gerçekleştirmesini savunuyor o ülkeler.
Bir anlaşma olmazsa işlerin nasıl yürüyeceği de sıkıntıya girebilir. Ay’da boş alan çok olsa da donmuş suyla dolu kraterlere yakın olmak ayrı, gerçekten çorak yerde olmak ayrı. Ya herkes gelecekte araştırma üssü için aynı yeri gözüne kestirirse? Ayrıca bir ülkenin kurduğu araştırma üssünün yakınına başka bir ülkenin üs kurmasının önüne nasıl geçilebilecek?
Uzmanlar Ay’da üs kuracak ilk ülkenin bu kuralların konmasında diğer ülkelerden daha fazla söz hakkına sahip olabileceğini düşünüyor. Şimdilik ilk Ay kolonilerinin ABD ya da Çin tarafından kurulacağı düşünülüyor. Yani Ay standardını da muhtemelen bu iki ülke belirleyecek. Onların koyacağı kurallar zaman içinde kalıcı hale gelebilir.
BBC International’ın bilim editörü Rebecca Morelle konuştuğu uzay uzmanlarının bir kısmının yeni bir büyük uluslararası uzay anlaşmasının imzalanmayacağını düşündüğünü söylüyor. Onlara göre bundan sonra anlaşmalar yerine mutabakat zaptları yapılacak.