İsrail ordusu ‘ikisini yanlışlıkla vurmuş olabiliriz’ dediği altı esirin cenazesini buldu
Kaid Farhan El Kadı İsrailli askerlerin operasyonla kurtardığı sekizinci rehine. Ama aynı zamanda tünellerde kurtarılan ilk Arap rehine. 326 günlük çilesi bitti, ama İsrail toplumunda Bedevi olarak başka bir çilesi var: Köyünün yıkılma ihtimali.
Kaid Farhan El Kadı Gazze’de Hamas’ın ateşkes için elinde koz olarak tuttuğu rehinelerden biri olarak 326 gün geçirdi. İsrail vatandaşı bir Bedevi olan Farhan salı günü İsrail’in Gazze’nin güneyine düzenlediği rehine kurtarma operasyonunda kurtarılan ilk Arap rehine oldu. Kurtuluşu rehine ailelerince “mucize” olarak değerlendirildi, kimileriyse Hamas’ın elindeki 100’den fazla rehinenin bu tür operasyonlarla tek tek kurtarılmasının mümkün olmayacağını, ateşkesin tek çözüm olduğunu savundu. Peki Kadı rehin tutulduğu dönemde ne yaşadı, nasıl kurtarıldı ve bundan sonra Farhan’ı neler bekliyor? Malum İsrailli yetkililer Farhan’ın köyünü yıkmak için hedef alıyor.
326 günün büyük kısmında yeraltında ekmek ve hurma yiyerek hayatta kalma mücadelesi veren Farhan o tünelden bu tünele taşındı, hiçbir yerde uzun süre tutulmadı. Salı günü İsrailli askerlerin yaklaştığını duyan Hamas savaşçıları oradan ayrılırken Kadı tek başına kaldığını söylüyor. Askerlerin kendisini Hamas savaşçısı sanacağından korkup “Ateş etmeyin. Ben Farhan” diye bağırmış. Askerlerden cevap megafonla gelmiş, daha önce silah taşımadıklarını İsrailli askerlere kanıtlamak için üstleri çıplak, bir ellerinde beyaz bayrak taşıyarak gelen üç rehineyi vurdukları gibi Farhan’ı da vurmadılar.
Böylece Kadı’nın İsrail’in bombardımanında mı yoksa sağlıksız koşullardan dolayı mı öleceği korkusu sona ermiş oldu. Askerler onu tünelden çıkararak Gazze’nin güneyinden uçakla İsrail’deki bir hastaneye götürdü. 52 yaşındaki zayıf, güler yüzlü adam ailesiyle burada bir araya geldi.
İsrail’in Bedevi topluluğunun bir parçası olan Farhan 11 çocuk babası ve 10 kardeşin de en büyüğü. Necef Çölü’nde küçük bir köyde yaşıyor. 7 Ekim saldırıları sırasında Hamas savaşçıları onu güvenlik görevlisi olarak çalıştığı ambalaj fabrikasında alıkoydu. 11 aylık sürecin sonunda Farhan kurtarılan sekizinci rehine, bir tünelin içindeyken kurtarılan da ilk rehine oldu.
Farhan esaret altında 45 kilo kaybetmiş, yeraltında geçirdiği süreçte zamanın hesabını tutamamış. İsrail havadan her saldırdığında öleceğinden korktuğunu söylüyor. Bu, muhtemelen Gazze’deki tünellerde tutulan çoğu rehinenin taşıdığı bir korku ve rehine aileleri bu hava saldırılarının durdurulup ateşkesin sağlanması için savaşın başından beri her hafta protestolar düzenliyor. Kadı’nın 20 yıllık arkadaşı Mazen Ebu Siam rehinelerin başlarında duran Hamas savaşçılarının rehine müzakerelerinden onları haberdar ettiğini söylüyor.
Kimi zaman diğer rehinelerle birlikte tutulmuş Kadı. Hatta yaşlı bir Yahudi rehine hemen yanıbaşında hayatını kaybetmiş. Kadı’yı hastanede ziyaret eden Rahat’ın eski Belediye Başkanı Ata Ebu Mdegm, Farhan’ın Müslüman olmasının diğer rehinelerden farklı bir muamele görmesinde etkili olmadığını söylüyor: “Tıpkı bir Yahudi rehine gibi davranmışlar ona da. Müslüman Bedevi olduğu için hiçbir ayrıcalık tanımamışlar.”
Son günlerini yeraltında bir odada tek başına tutularak geçiren Kadı korumaları dışında kimseyi görmemiş. Günlerini ya uyuyarak ya da dua ederek geçirmiş. İşte o dönem “umudunu kaybetmeye” başlamış.
Hamas’ın elinde hâlâ hayatta olduğuna inanılan üç Bedevi rehine ile daha önce İsrailli yetkililer tarafından öldüğü açıklanan başka bir rehine daha var. İki Bedevi genç ise kasım ayında çatışmalara bir haftalık ara verilen kısa sürede serbest bırakılan 100 rehine arasındaydı. 7 Ekim saldırılarında öldürülen Bedevilerin sayısı 17.
Farhan’ın yaşadığı köyün eski Belediye Başkanı Mdegm yaşadıkları köyde çöpler toplanmadığı için yığın oluştuğunu söylüyor. En önemlisi de hükümet köyü yıkılacak köylerden biri olarak sınıflandırmış. Mdegm, Farhan’ın durumunu tek cümleyle özetliyor: “Bir gün sığınaktan çıkıp ertesi gün çöplerin içinde yaşıyor.”
Aslında Bedeviler bir İsrail vatandaşı olarak askerlik görevlerini bile yerine getiriyorlar. Ama yaşadıkları köylerin üçte biri hükümet tarafından “yasadışı” olarak görülüyor ve yıkılmak isteniyor. Bedevileri temsil eden bir avukata göre kasım ayından bu yana Kadıların da yaşadığı Khirbet Karkur sakinlerinin yaklaşık yüzde 70’ine evlerinin yıkılmasının planlandığı söylendi. Sebep olarak da konutların imara açılmamış “koruma altındaki ormanda” izinsiz inşa edilmesi gösterildi.
Bedevi toplumundaki yıkım işlemlerini takip eden Necef Sivil Eşitlik Forumu’na göre bu yılın ilk altı ayında 1325 Bedevi evi yıkıldı. Bu sayı 2022 yılının aynı dönemine göre yüzde 51 daka yüksek.
Yıkımlardaki artış Netanyahu’nun sağcı koalisyonunun yükselişiyle aynı zamana denk geliyor. Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar Ben Gvir ve destekçileri hem Necef Çölü’ndeki hem de işgal altındaki Batı Şeria’daki Bedevilerin yaşadıkları yerlerin yıkılmasını savunuyor. Hatta Ben Gvir geçen yıl yıkımlara bizzat tanıklık etmek için yıkım bölgelerine gelmiş ve bunun “kutsal bir iş” olduğunu söylemişti.
Oysa Khirbet Karkur sakinleri 1950’lerde bizzat hükümet tarafından oraya taşınmışlardı. Bedeviler yaşam tarzlarını sürdürmek istediklerini ve hükümetin köylerini resmen tanıması gerektiğini söylüyor. Kırsal başk abölgeye taşınmaya açıklar ama şehre taşınmak onlar için bir ihtimal değil.