Savaştan bu yana iki ilk: Putin G20’de konuştu, ‘operasyon’ yerine ‘savaş’ dedi
Türkiye bu yıl BRICS'e "aday ülke" pozisyonuyla katılıyor. Ukrayna savaşının ardından yeniden önemli müttefik haline gelen Türkiye'nin ziyareti Batı'nın da merceğinde. Ankara'nın adımını ABD'nin meşhur dış politika dergisi FP analiz etti.
BRICS yıl başında Mısır, İran, Etiyopya ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni bünyesine katarak büyüme hamlesini yaptı. İlerleyen zamanda daha da genişlemeyi amaçlıyor. Birliğin hedefindeki ülkelerin başında petrol zengini Suudi Arabistan geliyor. Gerçi Suudi Arabistan henüz bu konuya kararsız yaklaşıyor. Öte yandan birlik için önemli görülebilecek ülkelerden bir diğeri Türkiye. Ankara bu ekonomi birliğine başvurusunu iki ay kadar önce yaptı. Şimdi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Rusya’nın güneybatısındaki özerk Tataristan Cumhuriyeti’nin başkenti Kazan’da yapılan BRICS zirvesinde aday ülkenin başkanı olarak boy gösteriyor.
Amerika’nın en ünlü dış politika dergilerinden biri olan Foreign Policy’de (FP) Boston Üniversitesi Pardee Küresel Çalışmalar Okulu’nda profesör Jorge Heine ve Arjantin Pontifical Catholic University’de Uluslararası Çalışmalar Merkezi Başkanı Ariel Gonzalez Levaggi, Türkiye’nin BRICS’e katılma hamlesini değerlendirdikleri bir yazı kaleme aldı.
İki profesör Türkiye’nin başvurusunu “jeopolitik açıdan dönüm noktası niteliğinde” bir hareket olarak yorumluyor. Bunun nedeni de Türkiye’nin NATO’nun en önemli üyelerinden biri olması ve uzun süredir Avrupa Birliği üyeliğine talip olması. “Türkiye’nin diplomatik duruşu, Küresel Güney’in dünya meselelerinde daha görünür olduğunun başka bir işareti ve ideolojik olarak bağlantısızlığın artışının altını çiziyor” diye vurgulayan yazarlar bir es vererek, “Ancak bu Türk dış politikasında büyük bir kırılma anlamına gelmiyor: Ankara’nın BRICS başvurusu, bir yandan Batı ile bağlarını korurken, diğer yandan ittifaklarını çeşitlendirmeyi amaçladığı dengeleme hareketinin bir uzantısı” diyor.
Erdoğan’ın iktidardaki 20 yılını “Batı merkezli olmayan dünya vizyonu”nu destekleyerek geçirdiğini yazan dergi, cumhurbaşkanının hem AB hem de ABD konusunda yaşadığı hayal kırıklığı nedeniyle dış politikada daha özerk davranma arayışına girdiğini söylüyor. Dünyanın en zengin 20 ekonomisinin oluşturduğu G20’ye bir alternatif olan BRICS, Batı’nın kontrolündeki IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların üstlerinde yarattığı baskıdan kurtulmak isteyen Küresel Güney için çıkış kapısı olmayı amaçlıyor.
Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın isimlerinin birleşiminden oluşan BRICS üyeleri arasındaki işbirliği hızla artıyor. Bu işbirlikleri özellikle de enerji, ticaret ve altyapı gelişiminde kendini gösteriyor. 2002’den 2022’ye kadar BRICS üyeleri arasındaki ticaretin küresel ticaretteki payı yüzde 40’a ulaşarak iki kat büyüme gösterdi. Ayrıca BRICS üyeleri 2015 yılında Şanghay merkezli Yeni Kalkınma Bankası’nı kurarak Dünya Bankası’na alternatif bir yapı oluşturmuş oldu. Kuruluş sermayesi 50 milyar dolar olan bankanın başında şu anda Brezilya’nın eski Devlet Başkanı Dilma Rouseff var. Kurulduğundan beri 96 proje için 33 milyar dolar kredi verdi bu banka.
BRICS’in yeni amacı Batı kontrolündeki uluslararası bankacılık sistemi SWIFT’e alternatif ödeme sistemi geliştirmek. Bu proje, Batı’nın Ukrayna savaşından sonra Rusya’nın SWIFT ile bağlantısını kesmesiyle daha da önem kazandı.
“Türkiye’nin BRICS’e katılımı, birliğe fayda sağlayacaktır” diye yazan dergi bunu da şöyle açıklıyor: “Jeopolitik açıdan bakılacak olursa Türkiye’nin üyeliği birliğin üstündeki ‘Batı karşıtı gündemi olan grup’ imajını kaldırıp, grubun bağlantısızlık yanlısı olarak itibarını artıracaktır.” Yazarlar yazıya “ama”yla devam ediyor, bu hamlesi nedeniyle Batı’nın Türkiye’ye duyduğu şüphenin artacağının da altını çiziyor.
BRICS’in ikiye bölünmüş durumda olduğunu yazan dergi, bir tarafın birliği Batı karşıtı yapıya dönüştürmek isteyen Çin ve Rusya, diğer tarafın da her iki bloğa da tarafsız yaklaşmayı isteyen Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika olduğunu söylüyor. İşte Türkiye’nin varlığı ikinci grubu güçlendirici bir unsur olabilir. Öte yanda bu yıl birliğe kabul edilen İran da Çin ve Rusya’nın elini güçlendirici unsur.
Birliğe katılmanın Türkiye’yi ayrıcalıklı bir konuma getireceğini de ekleyen yazarlar, “Her iki kampta da yer almak isteyen Ankara’nın dış politika kozu artacaktır” diye yazıyor. Erdoğan’ın dünya meselelerinde üst düzey profile sahip olmasına rağmen iç politikada giderek daha zorlu bir sahneyle karşı karşıya olduğunu söyleyen yazarlar, örnek olarak da yerel seçimlerde AK Parti’nin zemin kaybetmesini ve ekonomik büyümenin yavaşlamasını gösteriyor.
Erdoğan’ın dış politikasının “Osmanlı mirası, milliyetçi saikler ve Batı’nın en iyi günlerinin geride kaldığı hissinin” bir karışımı üstüne inşa edildiğini söyleyen dergi, Erdoğan’ın “Rusya gibi geçmişteki düşmanlarla ve Çin gibi Müslüman azınlıklara karşı acımasız politikalar izleyen” ülkelerle ortaklık pahasına Batı hegemonyasından bağımsız hareket edebileceği çok kutuplu bir dünya düzeni istediğini yazıyor.
Dergi Ankara’nın AB üyeliği umutları azalırken ve ABD ile stratejik bağları zayıflarken yapmak istediği şeyi şöyle özetliyor: Batı ile bağları koparmadan Türkiye’nin uzun vadede ulusal çıkarlarına yarayacak daha geniş ve çeşitli ittifaklar oluşturabilmek. Yazarlar yazıyı şöyle sonlandırıyor:
“Türkiye, küresel güç rekabetiyle şekillenen dünyada Batı, Küresel Güney ve Avrasya güçleri arasında köprü olma rolünü yeniden kazanmaya hazır. Ülkenin bu benzersiz konumu, hem coğrafi hem de tarihinden kaynaklanıyor. Türkiye’nin birliğe katılma başvurusu Batı’ya hafife alınmaması gerektiği mesajı veriyor.”