Kuyumcu soygunu bir günde çözüldü: 300 kilometre takip, 11 gözaltı
ABD'de üniversitelerde devam eden protestolarda tutuklananların sayısı iki bini buldu.Hükümetin ve üniversite yönetiminin baskısı bir yandan, İsrail yanlılarının baskısı öteki yandan protestocuları sıkıştırırken anonim kalmanın yolu maskeden geçiyor.
Gazze’deki savaşın ucu ABD’deki üniversitelere dokundu. Columbia ile New York Üniversitesi’nin yaktığı ateş, rektörlerinin polis çağırıp barışçıl bir şekilde protesto yapanları tutuklatmasıyla ABD geneline yayıldı; oradan da Kanada’ya ve Avrupa’ya sıçradı. ABD’den şimdiye kadar gözaltına alınanların sayısı iki bini buldu. Bu protestoların neden başladığının yanı sıra biçimi de tartışılır oldu.
Mesela Aşırı sağcılar çadırların niye birbirine benzediğini sorguladı, “dış güçler” türküsünü tutturdu. Sonra öğrencilerin çoğunun maske takması, battaniyelerini kullanarak protestoya karşı çıkanların kendi görüntülerini çekmesini engellemeleri dikkat çekti. Michigan Üniversitesi’ndeki protestocular okulun girişinde maske dağıttı, öğrenciler idare haklarında cezai işlem başlatır diye muhabirlere tam isimlerini vermekten kaçındı. Harvard’ın Filistin’le Dayanışma Komitesi ise İngiliz gazetesi The Guardian’a öğrencilerin güvenliğini düşünerek basına konuşmayı askıya aldıklarını söyledi.
Savaşın başında Harvard’ın 34 öğrencisi savaştan İsrail’i sorumlu tuttuğu için isimleri, fotoğrafları ve telefon numaraları açık açık kampüsün ortasında kamyonlarda dolaştırılmıştı. Bunun sonucunda da bazı şirketler bu öğrencileri kara listelerine aldıklarını duyurmuştu. O örneği görünce bugün eylem yapan öğrencilerin anonim kalma isteği o kadar da tuhaf gelmiyor. Zira şu anda ABD’de, 34 bin Filistinlinin öldüğü Gazze’de ateşkes istemek, İsrail üzerinde baskı oluştursunlar diye üniversitelerden İsrail’in saldırılarından çıkar sağlayan şirketlerle ya da doğrudan İsrailli üniversitelerle ilişkilerin kesilmesinin istenmesi “antisemitik” olarak görülüyor.
Protestoya karşı çıkanların ve İsrail yanlılarının yaptığı şey tam olarak “doxing”, yani birilerinin kişisel bilgilerini ya da yüzlerini izin almadan diğer insanlara ifşa etmek. Bugüne kadar Google gibi şirketler Filistin yanlısı açıklamalar yaptıkları ya da protestolara katıldıkları için işten çıkardı, CEO’lar üniversitelerden kara listeye almak için protestocuların isimlerini istedi.
Üniversite yönetimleri öğrencileri maske takmamaları konusunda uyarıyor, 1950’lerde ırkçı Ku Klux Klan grubu için çıkarılan maske karşıtı yasaları hatırlatıyorlar. Örneğin Kuzey Carolina Üniversitesi’ndeki öğrenciler yönetimden kampüs politikası ve maske takmanın aykırı olduğu eyalet yasasıyla ilgili mail aldıklarını söylüyor. İsrail yanlıları da protestolarda maske takılmasının yasaklanması için çağrılar yapıyor. İftira ve İnkârla Mücadele Birliği Başkanı Jonathan Greenblatt kısa süre “Banka soyguncusu gibi giyinip protestolara katılırsanız anayasal hakkınızı kullanmaktan başka bir şey yapıyorsunuz sonucuna varmak mantıksız değil. Bu, karşı tarafın gözünü korkutmak, diğer tarafı tehdit etmekle aynı etkiye sahip” diyor. Yüzün tamamını kapatan maskelerin ne Covid ile ne de ifade özgürlüğüyle alakası var. Maske takılması bir an önce tüm üniversitelerde yasaklanmalı” dedi.
Protestolarda tutuklamalar arttıkça, ki biraz önce de belirttik üniversitelerde sayı iki bine ulaştı, ve siyasetçiler protestoculara karşı çevik kuvvetleri harekete geçirdikçe protestocular daha da ötekileştirilmeye, gözetlenmeye başladı. Mesela New York emniyeti protestoları izlemek, öğrencilerin hareketlerini gözlemlemek ve video görüntüleri almak için dronları okulların üzerinde uçurdu. Emniyet böylelikle tutuklamalarda kanıt olacağını belirtiyor.
Geçen yıl Harvard’daki ifşa diğer üniversitelere de ilham oldu, Gazze’de ateşkes isteyen öğrencilerin antisemitik olarak damgalandıkları gruplar kurulmaya başladı. Örneğin Columbia’nın Docing Resource Group diye bir grubu var. StopAntisemitism gibi bazı İsrail yanlısı kuruluşlar da benzer şekilde internet sitelerinde ve sosyal medya hesaplarında bu protestocuların kişisel bilgilerini yayınlıyor. The Guardian’ın haberine göre StopAntisemitism tarafından hedef alınan kişiler ölüm tehditleri almaya, tacize uğramaya ve işlerinden olmaya başladı. Haaretz’in haberine göre İsrailli yetkililer de protestocuların ülkeye girişini engellemek için bu doxing sitelerindeki bilgilerden faydalanıyor.
Bu arada İsrail protestoları özelinde konuşsak da protestolar sırasında kimliğini gizlemek dünya genelinde yaygın bir durum haline gelmeye başladı. Maske takmak özellikle de solcu protestoların ayırt edici özelliklerinden biri. Halbuki 60’lardaki savaş karşıtı öğrencilerin fotoğraflarına baktığımızda hepsinin yüzünün açık olduğunu görüyoruz. Yeni nesil kendilerinden öncekiler kadar gözü pek değil mi yoksa? Üniversite öğrencilerinin doxing’in getirilerinin gelecekte hayatlarını nasıl etkileyeceğinden korkmak için haklı gerekçeleri var.
Bu Türkiye’de de KYK kredisi alan öğrencilerin anlayabileceği bir durum aslında. Birçok öğrenci bugün bulundukları bölüme tamamen burslu gelebilecek kadar şanslı değil, ne kadar zeki de olsalar üniversite harçlarını ödemek zorundalar ve bunlar az buz meblağlar değil. Öğrenciler gelecekleri için yaptıkları yatırımla büyük borçlar yüklendiler ve belki de ileride yıllarca bu borçları ödemek zorunda kalacaklar. Bir kısmı da göçmen olarak geldi Amerika’ya. Eğitim haklarının yanı sıra sınır dışı edilmekten korkuyorlar.
Georgetown Üniversitesi’nde toplumsal hareketler ve siyaset tarihçisi olan ve 1969 yılında Harvard’daki savaş karşıtı protesto lideri olduğu için polis copunun hedefine oturan Michael Kazin NYT’ye verdiği demeçte öğrencilerle empati kursa da kendi dönemini hatırlatmayı ihmal etmiyor. Kazin kendi kuşağındaki protestocuların da ya Ulusal Muhafızlar tarafından vurulduğunu ya da Vietnam savaşından muaf tutulma haklarını kaybettiklerini söylüyor: “Eğer gösteri yapacaksanız ve yaptığınız şeye derinden inanıyorsanız ayağa kalkıp ben buradayım demeniz gerekiyor diye düşünüyorum.”
Öte yandan Amerikan siyaset tarihi üzerine çalışan Rick Perlstein “Aynı öğrencinin 1970’te Bank of America şubesini yakıp 1971’de Bank of America’ya yönetici stajyeri olarak girebileceğine dair şaka yapardım. Bugün mezun olduktan sonra ekonomik bağımsızlığına kavuşma kaygısı çok daha baskın. Kimlik tespiti ve tutuklanmanın sonuçları ise çok daha ağır” diyor.