Suikastın üzerinden dört yıl geçti: İran Kasım Süleymani’yi unutmuyor
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Rus ve İranlı mevkidaşlarıyla Doha'da bir araya geldi. Bu toplanmanın amacı Suriye'deki son gelişmeleri konuşmak. İran ve Rusya Astana sürecini canlandırmak istiyor. Peki bu mümkün mü?
ABD Başkanı Joe Biden dahil dünya liderleri Katar’ın başkenti Doha’da. Sebebi de Doha Forumu. Bu forumda uluslararası siyaset, ekonomi ve güvenlik konuları gündeme geliyor. Bu forumla “küresel diyaloğu teşviğin, uluslararası işbirliğini geliştirmenin ve dünya genelindeki siyasi ve ekonomik zorluklara çözüm üretmenin” amaçlandığı söyleniyor. İşte tam da bu nedenle Suriye’de alevlenen iç savaşı görüşmek için daha uygun bir yer olamazdı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye’deki iç karışıklık başladıktan 10 gün sonra Rus ve İranlı mevkidaşlarıyla bir araya geldi. Mevkidaşlarının hedefi son dönemde çıkmaza giren Astana formatını yeniden canlandırmak.
Ne var ki Suriye’de cihatçı Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) öncülüğündeki muhaliflerin Halep ve Hama’dan sonra Humus’ta ilerleme kaydetmesi, güneyde Dera ve Süveyda’nın muhaliflerin eline geçmesi ve Ankara’nın görünürde bu yürüyüşü desteklemesi görüşmelerin ne kadar etkili olacağını bilinmezliğe sokuyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan daha dün cuma namazı çıkışı “Temennimiz bu yürüyüş kazasız belasız sürsün” dedi.
Suriye’deki iç savaşta Beşar Esad’a bağlı Suriye ordusunu destekleyen İran ve Rusya çatışmalar başladığından beri “Astana formatının sürdürülmesinin” önemli olduğunu söyleyip duruyor. Bir noktada Rusya alevlenen iç savaştan “dış güçleri” bile sorumlu tuttu. Öyle ya da böyle son günlerde Rusya vatandaşlarına Suriye’yi terk etmelerini söyledi, İran aralarında Devrim Muhafızları’nın Kudüs Gücü komutanlarının da olduğu askeri güçlerine Suriye’yi terk etme emri verdi. Bu da Suriye’nin 13 yıldır süren iç savaşta yalnız kaldığı anlamına geliyor.
Bugüne kadar Kazakistan’da yapılan Suriye temalı Astana toplantılarının sonuncusu yüksek düzeyli diplomatların katılımıyla 11-12 Kasım’da Kazakistan’da yapıldı. Aslında geçen yıl Ankara ve Şam ilişkilerinin normalleştirilmesi için bir yol haritası belirlenmişti. Ancak o zamanın üstünden epey sular aktı. Erdoğan Esad’ı birçok kez diyalog kurmaya davet etti, Esad ise bu süreçte hep olumsuz yanıt vererek “Türk askerleri Suriye’nin kuzeyinden çekilmeden oturup konuşmak anlamsız” minvalinde konuştu. Yani son Astana toplantısı hiç de olumlu bir tonda geçmedi. Erdoğan dünkü konuşmasında Esad’ın uzlaşmaz tavrına değinerek “Biz elimizi uzattık ama olumsuz yanıt aldık” dedi.
BBC Türkçe’nin diplomatik kaynaklara dayandırdığı haberine göre gelişmelere bağlı olarak üç ülke devlet başkanının ileriki hafta ya da aylarda bir araya gelmesi ihtimaller dahilinde.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bugünkü toplantının önemli olduğunu söyleyerek arada görüş ayrılıkları olmasına rağmen Astana sürecinin Suriye’nin geleceğiyle ilgili yapıcı konuşmaların yapıldığı tek platform olduğunu söyledi. Bu görüş ayrılıkları da Ankara’nın olaylara Tahran ve Moskova’dan farklı bir bakış açısıyla yaklaşması. Fidan geçen ayın sonlarında “Esad Suriye’de barış istemiyor” diyerek iç savaşın alevlenmesinden Esad’ın diyalog yoluna başvurmamasını sorumlu tutmuştu. Zaten muhalifler de bu saldırılara başlama gerekçesi olarak Suriye ordusunun ve İran destekli milislerin Suriye’nin kuzeyinde muhalif bölgelere yönelik saldırılarını artırmasını gösteriyor.
Öte yandan muhaliflerin yürüyüşü Türkiye’nin işine de yaradı. Ankara HTŞ’yi terör örgütü olarak görse de Halep, Hama ve Humus’taki yoğunlaşma, Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) YPG’nin aktif olduğu Tel Rıfat’ı almasına ve Menbiç’e doğru ilerlemesine vesile oldu. Ankara YPG’yi terör örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak kabul ediyor.
Ayrıca yine muhaliflerin ilerlemesi Halep ve Hama gibi daha önce Esad güçlerinin kontrolünde olan bölgelere Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin gönderilebileceği umutlarını artırdı. İç savaşta Türkiye’ye üç milyondan fazla Suriyeli gelmişti. Ankara şimdi bu mültecileri ülkelerine göndermek istiyor ancak bunun “gönüllü ve onurlu bir şekilde” yapılması gerektiğini savunuyor. Esad bugüne kadar birkaç kez af kararı çıkarmış olsa da bu afların ne kadar uygulandığı, uygulansa bile Suriyeli mültecilerin buna ne kadar inandığı kuşkuluydu. Şimdi Ankara Suriyeli mültecileri muhaliflerin kontrolüne geçen bölgelere gönderebilir. Ancak uzmanlar bunun tam tersi olarak yeni bir göç akınının tetiklenebileceğinden de endişe duyuyor.
Türkiye için hal böyleyken, Rusya ve İran için bambaşka bir durum söz konusu. Esad düşerse her iki ülke de bugüne kadar destekledikleri bir gücü kaybetmiş olacak. Bu da Ortadoğu’da sahip oldukları gücün hasar görmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla hem İran hem de Rusya Suriye’deki iç sorunun çözülmesi için gözünü Türkiye’ye çevirdi. Erdoğan ile Rus mevkidaşı Vladimir Putin arasındaki telefon trafiği arttı. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov doğrudan Türkiye’nin adını vermese de 2020 yılında Türkiye ve Rusya arasında imzalanan ateşkesi hatırlatarak şu anda muhaliflerin saldırıya geçtiği bölgede çatışmaların olmaması gerektiğine dikkat çekti. Burada da sorumluluğun Türkiye’de olduğu anımsatılıyor esasında.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ise çatışmaların daha ilk günlerinde Şam ve Ankara arasında mekik dokudu. Bu diplomasinin bir işe yaramadığını muhaliflerin ilerleyişinde görmek mümkün. İran’ın Suriye’deki gelişmelerden sorumlu tuttuğu esas ülkeler ise ABD ve İsrail. Türkiye’ye de bu açıdan dolaylı uyarı yapılıyor. Fidan, HTŞ güçlerinin Suriye’deki ilerleyişinde parmakları olmadığını birçok kez dile getirdi. Ancak çoğu analiste göre HTŞ’nin ilerleyişi çok planlı, koordineli. Bu da İdlib’i yakından takip eden Türk istihbaratının saldırıdan önceden haberdar olduğu ihtimalini güçlendiriyor.