İddia: Rusya Çin’de gizli dron projesi başlattı, İran da Moskova ve Husilerin silah ticaretine aracılık ediyor
Krizlerle sınanan dünyada ABD ile Rusya ve Çin arasında silahlanma yarışı da tehlikeli boyutlara ulaşmış durumda. ABD, Rusya ve Çin arasında büyüyen tehdit yeniden Soğuk Savaşın son dönemindeki şiddetli silahlanma yarışını akla getirdi.
Dünyanın içinde bulunduğu krizler, silahlanma ve güç yarışlarını da doğrudan etkiliyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) “süper güç” olarak konumunun sorgulanmaya başladığı süreçte öne çıkan iki ülke var: Rusya ve Çin. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasıyla ABD’nin lideri olduğu tek kutuplu dünya Washington bağımlılığından bunalan Küresel Güney ülkelerinin Beijing ve Moskova’ya yakınlaşması ve yeniden yükselen varlık savaşları, tehlikenin boyutunu büyütüyor.
Rusya ve ABD arasındaki silahlanma yarışı hız kazanırken Çin de ABD ile nükleer görüşmeleri durduğunu duyurdu. Bu yarışın sonu nereye varır, Çin senaryoda kendisine nasıl yer bulur, birlikte irdeleyelim.
Çin, egemenlik ihtilafı yaşadığı Tayvan nedeniyle ABD ile ipleri koparma yolunda. Çin’in kendi toprağı olduğunu iddia ettiği ama Washington tarafından korunan Tayvan’a silah satışını protesto etmek amacıyla ABD ile silah kontrolü ve nükleer silahların yayılması görüşmelerini askıya aldı.
Çin Dışişleri Bakanlığı tarafından açıklanan karar ABD’nin her iki başkan adayının da ticaret kısıtlamalarının artırılması ve Çin’in Doğu Asya’daki etkisinin kontrol altına alınması çağrısında bulunduğu bir döneme denk geldi.
ABD Tayvan’ın başlıca uluslararası ortağı ve en büyük silah tedarikçisi konumunda. Haziran ayında Temsilciler Meclisi Çin’e karşı askeri caydırıcılığı güçlendirmek için Tayvan’a 500 milyon dolarlık dış askeri finansman ile 2 milyar dolarlık kredi ve kredi garantisini onayladı. ABD ayrıca Tayvan’ın F-16 savaş uçakları için 300 milyon dolarlık yedek parça tedarikini de onayladı.
Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian ABD’nin “güçlü Çin muhalefetine ve tekrarlanan müzakerelere” rağmen Tayvan’a silah satmaya devam ettiğini söyledi. Lin Jian sözlerini şöyle sürdürdü: “Sonuç olarak Çin tarafı ABD ile silahların kontrolü ve yayılmasının önlenmesine ilişkin istişareleri erteleme kararı almıştır. Sorumluluk tamamen ABD’ye aittir.”
Lin Çin’in uluslararası silahların kontrolü konusunda iletişimi sürdürmeye istekli olduğunu, ancak ABD’nin “Çin’in temel çıkarlarına saygı göstermesi ve diyalog ve değişim için gerekli koşulları yaratması gerektiğini” söyledi.
Buna karşılık olarak ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller Çin’i Rusya’nın izinden gitmekle itham etti. Miller gazetecilere yaptığı açıklamada “Bu yaklaşımın stratejik istikrarı baltaladığını, silahlanma yarışı riskini arttırdığını düşünüyoruz” dedi.
Çin’in görüşmeleri askıya alma kararının uluslararası arena için kritik bir güvenlik sürecini baltaladığını söyleyen Miller “Biz ABD olarak Çin’le birlikte somut risk azaltma tedbirleri geliştirmeye ve uygulamaya açık olmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
Çin’in 500 nükleer savaş başlığına sahip olduğu tahmin ediliyor, ancak ABD Savunma Bakanlığı Pekin’in 2030 yılına kadar 1,000’den fazla nükleer başlık üretmesini bekliyor. Çin Dışişleri Bakanlığına göre ABD ve Çin beş yıl aradan sonra ilk kez kasım ayında silah görüşmelerinde bulundu ve burada nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşması ve diğer nükleer güvenlik konularının yanı sıra Biyolojik Silahlar Sözleşmesi ve Kimyasal Silahlar Sözleşmesine uyum, uzay güvenliği ve düzenli silah kontrolü konuları ele alındı.
Cumhuriyetçi Başkan adayı Donald Trump Cumhuriyetçi Parti Kongresi’nin ikinci gününde Tayvan çıkışıyla aslında Beijing’e kur yapmış oldu. Trump Tayvan’ın savunması için ABD’ye ödeme yapması gerektiğini söyledi. Bunu da “Ödeme yapmalılar çünkü bize faydaları yok” sözleriyle açıkladı. Trump böylelikle başkan seçilmesi durumunda Tayvan’ın Çin’e karşı savunulması maliyetinin Taipei için artacağı sinyali de vermiş oldu. Bunu takip eden sözlerinde Trump Çin’in işgali durumunda ABD’nin Tayvan’ı savunup savunmayacağına ilişkin soruları da geçiştirdi.
Pasifik’te kaynayan suların akıbeti kasımdaki ABD seçimlerinde belli olacak. Silahlanma yarışında Rusya ve Çin’in agresyonunun artıp artmayacağı da…
Kırk yıl önce ABD, SSCB SS-20’lerine karşı Avrupa’ya cruise ve Pershing II nükleer füzeleri yerleştirdi. Bu hamle Soğuk Savaş gerilimini tırmandırdı ve tarihi bir silahsızlanma anlaşmasına giden yolu da açtı. SSCB lideri Mikhail Gorbaçov Aralık 1987’de ABD Başkanı Ronald Reagan’a “Bir gün güçlü bir barış ağacına dönüşebilecek bu fidanı dikmekten gurur duyabiliriz” derken 500 km ile 5,500 km arasında menzile sahip tüm kara konuşlu kısa menzilli ve orta menzilli (INF) nükleer ve konvansiyonel silahları hurdaya çıkaran bir anlaşma kapsamında sistemleri karşılıklı sökmeyi kabul etmişlerdi.
Bu “barış fidanı” 2019’da ABD Başkanı Donald Trump’ın Rusya’nın reddettiği ihlal iddialarını öne sürerek anlaşmadan çekilmesine kadar da ayakta kaldı. Taraflar birbirlerine karşı bayrak açmayı şiddetlendirince de anlaşmanın tamamen çözülmesinin riskli sonuçları daha da belirgin bir hale geldi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 28 Haziran’da yaptığı açıklamada Rusya’nın kısa ve orta menzilli kara füzeleri üretmeye devam edeceğini ve gerek görüldüğünde bunları nereye yerleştireceğine karar vereceğini söylemişti. Güvenlik uzmanları, çoğu Rus sistemi gibi bu füzelerin de konvansiyonel ya da nükleer başlık taşıma kapasitesine sahip olacağını tahmin ediyor.
ABD’de buna istinaden daha önce ağırlıklı olarak gemilere yerleştirilen SM-6’lar ve Tomahawk’lar ile yeni hipersonik füzeleri içeren silahları 2026’dan itibaren Almanya’da konuşlandırmaya başlayacağını açıkladı. Bunlar konvansiyonel sistemler ancak bazılarına nükleer başlık da takılabilir. Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı ve Batı’nın Putin’in nükleer söylemini tehdit olarak görmesi nedeniyle yaşanan gerginliklerin arka planında alınan bu kararlar, her iki taraf için de zaten had safhaya çıkmış tehditler dizisine bir yenisini daha ekliyor.
Ayrıca Çin ile daha geniş bir silahlanma yarışının da bir parçasını oluşturuyorlar.
Amerikan Bilim İnsanları Federasyonu Küresel Risk Direktörü Jon Wolfsthal, “Gerçek şu ki, hem Rusya hem de ABD, diğerinin zararına olup olmadığına bakmaksızın, güvenliklerini arttırdığına inandıkları adımlar atıyor. Bu silah yarışı dediğimiz şeyin tam karşılığı” dedi. Wolfsthal, “Sonuç olarak ABD ya da Rusya’nın attığı her adım, karşı taraf üzerinde siyasi ya da askeri bir şekilde karşılık verme baskısı yaratıyor” ifadelerini kullandı.
Birleşmiş Milletler (BM) Silahsızlanma Araştırmaları Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olan Andrey Baklitskiy, planlanan konuşlandırmaların “Rusya ve NATO ülkeleri arasında doğrudan askeri çatışma için tüm tarafların hazırlanması gereken daha fazla senaryo” yarattığını söyledi.
Varsayımsal olarak bu senaryolar arasında Rusya’nın Ukrayna’ya giden Batılı silahların depolandığı bir Polonya üssünü vurması ya da ABD’nin bir Rus radarına ya da komuta kontrol merkezine saldırması gibi olasılıkların yer alabileceğini söyledi. Her iki tarafın da bu tür saldırıları denizden ya da havadan fırlatılan füzelerle gerçekleştirme kapasitesine zaten sahip olduğunu, ancak karadan fırlatılan silahların eklenmesinin, saldırı düzenlemek ve düşmanın tepkisine karşı koymak için daha fazla seçenek sunacağını söyledi.
Uzmanlara göre bunun riski, zaten yüksek olan gerilimi daha da tırmandırması ve yeni bir tehdit sarmalına yol açması.
Rus ve ABD orta menzilli füzelerinin konuşlandırılması, uzmanlara göre Çin’in daha fazla yığınak yapmasına da yol açabilir. Çin’in füzelerine ilişkin endişe Trump’ın Rusya ile anlaşmadan çekilmesi yönündeki kararının ardındaki önemli bir faktördü ve ABD kendi orta menzilli silahlarını Asya’daki müttefik ülkelere yerleştirme yönünde ilk adımı attı bile. Nisan ayında Filipinler’de iki haftalık bir askeri tatbikata katılarak daha önce yasaklanmış olan karadan fırlatılan füzelerin ilk denizaşırı konuşlandırmasını yaptı. Uzmanlar, Rusya ve ABD’nin 1980’lerde Reagan ve Gorbaçov’un yaptığı türden çığır açıcı bir silah kontrolü anlaşmasına varma şansının uzak olduğunu da vurguluyor.