‘Filistinli mahkumla cinsel ilişki’ iddiası İsrailli kadın askerlere yasak getirdi
İsrail halkının, Yüksek Mahkeme'nin yetkilerini sınırlayacak yargı reformuna karşı halkın başlattığı protestolar 13. haftaya giriyor. Ülkenin yazılı bir anayasaya sahip olmaması, bugünkü protestoların bir bakıma çıkış noktasını oluştururken, iktidar kanadında çatlaklar oluşmaya başladı.
İsrail’de Başbakan Binyamin Netanyahu’nun kurduğu hükümetin yargıçların yetkilerini kısıtlamayı hedefleyen yasa düzenlemesi; siviller, askerler ve yatırımcılar tarafından demokrasiye vurulan bir darbe olarak görülüyor.
Ülke, tarihinde görülmedik protestolarla sarsılıyor. O kadar ki 750 yedek asker herhangi bir acil durum halinde göreve gelmeyi reddedeceğini ifade eden bir açıklama bile yayınladı, Bloomberg CEO’su Michael Bloomberg İsrail’i her koşulda desteklemekle beraber kendisinin ve ülkeye yatırım yapan diğer şirketlerin bu yatırımlarını çekebileceğini vurguladı. Halk, reformunun uygulamaya konulmaması için her gün sokaklara dökülüyor.
İç savaş uyarıları yapılıyor. Hatta reformu İsrail parlamentosu Knesset’ten geçirmeye kararlı hükümetin Savunma Bakanı bile yargı düzenlemesine karşı çıktı. Bu yüzden akşam Başbakan Netanyahu, Savunma Bakanı Yoav Gallant’ı görevinden aldı. Galant, Netanyahu’nun partisi Likud’un önemli isimlerinden biri.
İsrail’de reform çatlağı: Netanyahu, savunma bakanını görevden aldı
Tüm bu hengamenin ortasında bir şeye dikkat çekmekte fayda var: İsrail, yazılı bir anayasaya sahip olmayan beş ülkeden biri. (Diğer ülkeler Yeni Zelanda, Suudi Arabistan, Birleşik Krallık ve Kanada.) Ülke, 1950’lerde oluşturulmaya başlayan bir dizi “Temel Yasalar” ile yönetiliyor. Bu yasalar ülkenin hem hukuki hem de demokratik yapısının temelini oluşturuyor.
İsrail’in neden yazılı bir anayasası olmadığını merak ediyorsanız bunun için ülkenin kurulduğu 1948 tarihine doğru bir yolculuğa çıkmamız gerekiyor. Aslında İsrail’in Bağımsızlık Bildirgesi bir anayasanın olmasını açık ve net bir şekilde belirtiyor. Hatta 25 Ocak 1949’da seçilen ilk Knesset’in (İsrail Parlamentosu) bir anayasa yapması gerekiyordu. Ancak Knesset’teki ideolojik ve kültürel farklılıklar bu girişimin önünde bir engel oluşturdu. Parlamentonun sağcı kanadı İsrail’in bir Yahudi devleti olarak tanımlanmasını ve Yahudi geleneğini temel alan bir anayasa içeriği hazırlanmasını isterken, sol kanat sağcıların bu talebine karşı çıkarak daha laik bir anayasal sistem oluşturmayı arzuladı. Ayrıca İsrail devletinin kurulduğu dönemde Yahudilerin büyük bir kısmı henüz ülkeye girişini yapmamıştı. Dolayısıyla onlar olmadan toplumun normlarını şekillendirecek bir anayasaya karar vermenin doğru olmayacağı düşüncesi hakimdi.
Durum içinden çıkılmaz bir hal alınca İsrail’in kurucusu ve ilk Başbakanı Ben Gurion, bir anayasa oluşturmaktansa çoğunluğun yasalara karar vermesinin daha doğru olacağını öne sürdü. Gurion bu düşüncesini, “Her yasa kendi zamanının eseridir. Yasalarda ebediyet diye bir şey olmaz. Bir ya da beş yıl sonra Knesset’e seçilecek vekillerin elini kolunu bağlamaya ne hakkımız var? Bizden sonra geleceklerden daha bilge değiliz. Bizden sonra geleceklerin sadakatinden, ulusun ihtiyaçlarını öncelemeyi amaçlamayacağından niye şüpheye düşelim?” sözleriyle gerekçelendirdi. Gurion’un bu sözleri, şu anda Netanyahu’ya karşı demokrasi mücadelesi veren halk için ironik gelebilir.
Böylelikle hukuk sisteminde Birleşik Krallık modeli baz alınarak, İsrail Yüksek Mahkemesi’ne temel hukuk ilkelerine aykırı bulduğu her kararı feshetme yetkisi verildi. Ben Gurion’a göre bu hem çoğunluğun taleplerinin yerine getirilmesi hem de hükümetin karar alma gücünü sınırlaması açısından uygun bir hareketti. Daha küçük partiler ise yazılı bir anayasanın azınlık haklarını çoğunluğun ezici gücüne karşı koruyacağını öne sürerek bu karara destek olmadı. Ancak Knesset’in bazı mensupları, yazılı anayasaya sahip olmanın hiçbir şeyin garantisi olamayacağını dile getirerek, yasaların tam olarak uygulanmadığı ülkeleri örnek gösterdi.
İsrail’de günümüze kadar uygulanan sistemde Knesset’in gücü üzerinde yüksek mahkemesi dışında bir kontrol mekanizması olmadı. Bu haliyle de Yüksek Mahkeme ülkenin en güçlü mercisi haline geldi.
Reform tasarını gündeme getirenin Netanyahu hükümeti olması sorunun başlıca kaynağını oluşturuyor. Netanyahu hakkında 3 ayrı soruşturma dosyası var. Bunlardan biri Bezeq adlı medya kuruluşuna, ailesi hakkında iyi haberlere yer vermesi koşuluyla 276 milyon dolar değerinde imtiyaz sağlaması. Diğeri ise 2007 ila 2016 yılları arasında iş adamlarından “hediye” adı altında 283 bin dolar değerinde puro, şampanya, mücevher ve uçak bileti alması. Son olarak da “rüşvet aldığı, yolsuzluk yaptığı ve görevini kötüye kullandığı” gerekçesiyle oldukça kabarık bir dosyası bulunuyor.
Netanyahu hakkındaki soruşturmalardan neden bahsettiğimizi yargı reformu tasarısı paketinde yer alan maddeleri açıkladığımızda daha iyi anlayacaksınız. Ama önce yüksek mahkemenin yetki sınırlarına bir göz atmakta fayda var.
Yüksek mahkemenin, Knesset’in kararlarını ve uygulamalarını denetleme yetkisi var. Hükümet kurumları gibi idari organların kararlarını ve uygulamalarını da denetleyebiliyor. Hakimlerin atanması, terfi ettirilmesi ve disiplin cezalarının verilmesi gibi konularda yüksek mahkeme yetki sahibi olsa da bu, yargı reformunun yürürlüğe konmasıyla Adalet Bakanlığı’nın yönetimi altında bağımsız bir kurul olan Yargıçları Atama Komitesi kurulmasıyla değişikliğe uğrayacak. Bu komite iktidar kanadından 3’ü bakan, 3’ü milletvekili olmak üzere 6 üye, muhalefetten 2 milletvekili ve biri yüksek mahkeme başkanı olmak üzere 3 yargıçtan, toplamda 11 kişiden oluşacak. Komitenin çoğunluğunu görüldüğü üzere iktidar kanadı oluşturacak.
Reformdaki bir diğer önemli madde ise parlamentoya yüksek mahkemenin geçmişte geçersiz kıldığı yasaları geçirme yetkisinin verilmesi. Netanyahu’yu özel olarak ilgilendiren diğer madde ise mevcut başbakanın çeşitli sebeplerle görevden alınmasını zorlaştıran düzenleme. Bu kapsamda başbakanın görevden alınabilmesi için ya fiziksel/zihinsel bir yetersizliğinin oluşması ya da kabinenin üçte ikisinin oy kullanması gerekecek.
Anlayacağınız üzere bu tasarı paketine yönelik itirazlar, hükümetin yargının da üstünde mutlak güç haline gelmesini sağlayan bir araç olarak kullanılmasına yönelik.
Knesset, reform maddelerini onaylamaya devam etse de halk karara karşı gösteri düzenlemekten ve haklarını aramaktan vazgeçmiyor. Vazgeçmemeleri, iktidar kanadında birtakım geri adımların atılmaya başlamasına yol açtı. Zira İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, İsrail ordusu içinde yaşanan ve ülkenin güvenliğine tehdit oluşturan kargaşadan duyduğu endişeyi televizyonda dile getirdi. Aslında Gallant, daha önce hem 750 yedek asker rest çektiğinde hem de başbakanın görevden alınmasını zorlaştıran yasa maddesinin meclisten geçmesinin ardından Netanyahu’ya durumun ciddiyetinden duyduğu endişeyi anlattı.
Gallant endişelerinde haksız da sayılmaz. Batı Şeria’da süren çatışmalar son haftalarda iyice kızıştı. Yılın başından beri 60’tan fazla Filistinli İsrail güçlerince öldürüldü, İsrail tarafındaysa 13’ten fazla kişi hayatını kaybetti. Daha bugün bir Filistinli, geçen ay İsrail güçlerinin baskınına uğrayan Hawara kasabasında iki İsrail askerini vurarak yaraladı. Üstelik İsrail’in 22 Mart’ta meclisten geçirdiği bir yasayla 2005’te boşaltılan Homeş, Ganim, Kadim ve Sanor’a yerleşimcilerin geri dönebilmesini mümkün kılması gerginliği bir üst seviyeye çıkardı. Ancak Netanyahu bu endişelere bakanını görevden alarak karşılık vermeyi uygun gördü.
İsrail’de geceyarısı onaylanan yargı düzenlemesi: Halk sokağa döküldü