Tarlaya fidan dikmek istedi, Roma mozaiği buldu
Karbon ayak izini sıfırlama çabası şarap şişesinin kara yoluyla Elazığ- İstanbul yolculuğunu kısalttı. Şişe da daha önce Mersin'den yola çıkıp İstanbul'da baskısı yapıldıktan sonra dolum için Elazığ'a gelip sonra satış için yine İstanbul'a gidiyordu.
Şirket etiket sistemine geçti. Elazığ'da önce etiketlenen şişeler ardından doldurulup pazara gönderiliyor. Bir şişe şarabın Elazığ- İstanbul yolculuğu böylelikle 3,261 kilometreden 1,773 kilometreye düştü.
Ermenistan, Gürcistan ve Doğu Anadolu’yu içine alan Transkafkasya bölgesi şarabın anavatanı olarak bilinir. Bölgede bağcılık ve şarapçılığın geçmişi yaklaşık 10 bin yıl öncesine dayanıyor. Öküzgözü ve Diyarbakır’a özgü Boğazkere üzümünün yetiştiği Elazığ da bu nedenle önemli bir şehir.
Geçen hafta öteden beri merak ettiğim ‘üzümün şaraba dönüşüm yolculuğu’nun ilk aşaması olan bağ bozumunu görmek için Elazığ’daydım. Mey | Diageo Genel Müdürü Levent Kömür bir grup gazeteciyi Elazığ’daki Alpagut bağlarında ağırladı. Şehir merkezindeki şarap fabrikasını gezdik, üretim ve şaraplar hakkında bilgilendik. International Wine and Spirits Academy (IWSA) Müdürü Ayça Budak, Mey | Diageo – Kayra Pazarlama Müdürü Emir Onar ile Kayra Şarapları Üretim Müdürü Murat Üner şarabın tarihçesinden yeni ürünlere birçok konuda bilgi verdi. Kitabın çalıştıkları ve çalışmadıkları tüm bölümlerinden gelen gelen soruları yanıtladılar.
Kayra Şarapları’ndan Önolog Daniel O’Donnell Mey I Diageo ekibindeki isimlerdendi. Yolu 2006 yılında Mey’in önceki sahibi Texas Pasific Group (TPG) zamanında bu topraklara düşen Daniel O’Donnell ile akşam yemeğinde yan yana oturunca sohbetin keyfine de doyum olmadı. O’Donnell, çok ciddi bir rahatsızlık geçirdikten sonra yeniden Elazığ’a gelmiş. Bu nedenle kendisini görmekten çok mutlu olan Levent Kömür ile buluşması gerçekten duygulandırıcıydı.
Elazığ’da ilk durağımız Mey | Diageo’ya ait Alpagut bağları. Bağlar adını Arp’avut’tan (Ermenice “güneşli”) alıyor ve Türkçeye Alpagut olarak geçmiş. Bağlarda Boğazkere ve Öküzgözü üzümleri yetiştiriliyor. Boğazkere üzümlerinin anavatanı Diyarbakır ama Elazığ’da da pek çok farklı klonu yetişiyor. İki üzüm cinsi de birbirine benziyor ve tatmadan sadece bakarak ayırmak kolay değil. Tattığınızda da boğazınıza kekremsi ya da yakıcı bir tad verenin Boğazkere olduğunu anlıyorsunuz. Yapraklarının görünümü de maydanoza benziyor ve taneler de daha koyu renkli. Öküzgözü’nün yaprağı yemeklik asma yaprağına daha çok benziyor ve tanelerin de üzümleri daha puslu bir görünümde. Öküzgözü, Türkiye’de yetiştirilen en iri üzüm olarak bilinmesine karşın adı üzümün iriliğinden değil öküz gözü gibi koyu renkli olmasından geliyor. Boğazkere ise adını dilin gerisinde bıraktığı tanenik kuruluk ve burukluk hissinden alıyor.
Elazığ’ın iklimi kaliteli üzüm yetiştirmek için çok uygun. Zaten dünyada üzümün evcilleştirildiği yerlerden birisi olmasının nedeni de bu. Gündüz 30 derecelere ulaşan hava sıcaklığı fotosenteze yardımcı oluyor, gece de isı 10 derecelere kadar düştüğü için asmaların serinleyip dinlenecek zamanları oluyor ve fenolik olgunluğa erişiyorlar.
Ancak küresel ikilim değişikliği son yıllarda tüm tarım ürünleri gibi üzümü de etkilemiş. Hasat tarihleri ve alınan üzüm miktarında değişmiş. Fazla yağmur kimi bölgelerde mantar hastalığına neden olmuş. Lafın kısasa üzüm üretimi kolay iş değil. Levent Kömür hasat dışında tam 10 ay uğraşmak gerektiğini söyleyerek işin zorluğuna ilişkin ‘Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur” atasözünü hatırlatıyor.
Bağlarda üzüm hasadı tek seferde yapılmıyor. Üzümler sürekli tadılıyor, BRIX (şeker) ölçümleri yapılarak “zamanı geldiğine” karar verilenler toplanıyor ve şaraphanenin yolunu tutuyor. Yani “Bütün bağ olmuş, haydi hepsini toplayalım” denmiyor. Toprağın eğimi, güneş alması gibi faktörler nedeniyle birbirinden çok az uzakta olan asmaların üzümü bile farklı lezzet olabiliyor. İşte ustalık da kendisini burada gösteriyor. Bağda yalnızca 2 çeşit üzüm olmasına karşılık çok sayıda farklı lezzette şarap üretilebiliyor.
Doğu Anadolu ve Türkiye şarabın anavatanı olarak bilinen bölgeler arasında yer almasına rağmen bugünkü durum hem üzüm hem de şarap üretimi bakımından iç açıcı değil. Tarım Bakanlığı ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’de geçen yıl 4,2 milyon ton üzüm üretildi. Bunun yüzde 51’i sofralık, yüzde 39’u kurutmalık, yüzde 10’u şaraplık olarak ayrıldı. Türkiye bugün dünyanın 5’inci büyük bağ alanına sahip ülkesi olmasına karşılık şaraplık olarak ayrılanın ise yalnızca yaklaşık üçte biri şarap üretiminde kullanılıyor. Yani toplam üretimin yüzde 3’ü. Bu oran Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 85, bağcılıkla uğraşan diğer ülkelerde ise ortalama yüzde 80 dolayında bulunuyor.
Kömür, “Türkiye’de 400 bin hektar civarında bir alanda üzüm üretiliyor. 2004’te üzüm üretilen alanın büyüklüğü 520 bin hektardı. 2021’de 390 bine geriledi. Yeni Zelanda’nın bağ alanı ise 40 bin hektar. Ama onlar bizim 290 katımız şarap ihraç ediyorlar. Yani biz alan olarak üç tane Yeni Zelanda kaybettik. Niye kaybettik?” diyor. Mey | Diageo Genel Müdürü Kömür bunun nedenleri konusunda ise şunları söylüyor:
“Hastalık oldu, yerine yenisi dikilmedi. Köyden göç çok, işçi yok. Burada bağı olanlara kasa veriyoruz üzümlerini almak için gidip Elazığ merkezden çalıştıracak işçi getiriyorlar. Şaraplık üzüme devlet desteği yok”.
Gerçekten de dünyanın en çok şarap ihraç eden ülkelerine baktığımızda durum hayli vahim. Türkiye ilk 15 arasında yok. Komşumuz Yunanistan geçen yıl 31 milyon dolarlık şarap ihraç etmiş. Üstelik bu rakam 2021’e göre ihracatın yüzde 31 gerileyerek geldiği nokta. Avrupa’da minicik bir ülke olan Kuzey Makedonya 58,9 milyon dolarlık şarap ihraç etmiş. Yıllardır iç savaşın pençesinden kurtulamayan ve en büyük şarap üretim bölgesi Beka Vadisi, Hizbullah’ın kontrolünde olan Lübnan’ın geçen yılki ihracatı 22,8 milyon dolarla Türkiye’yi hayli geride bırakmış. Türkiye’nin üzüm üretimindeki gücünü doğru kullanması durumunda şarap ihracatında devler arasına girmesi işten bile değil. Biz değil ihracatı arttırmak iç piyasanın sadece ucuz olduğu gerekçesiyle ithal şaraba teslim edilmesine tepkisiz kalıyoruz. Kömür de bu konuyu şu sözleriyle vurguluyor:
“Şarapta en büyük iş üreticilere düşüyor. Üreticilerin çok daha değişik hareket etmesi, daha birlik olması lazım. İtalya’ya gittiğinizde Şili, Fransız şarabı bulamazsınız. Dünyada İtalyan şarabı varsa pizza olduğu için var. Bizde de üreticinin de tüketicinin de restoranın da ısrar etmesi lazım ki topraklarımızdaki bağların yüzde 3’ünden değil dünyada olduğu gibi yüzde 57’sinden şarap yapılsın. Bir kilo üzümü ihraç ettiğinizde değeri 80 sent. Bir kilo kuru üzümü ihraç ettiğinizde 1,7 dolar, bir litre şarabı ihraç ettiğinizde 3 dolar, 1 litre rakı ihraç ettiğinizde 5.2 dolar. Türkiye’nin kilogram başı ihracatı ise 1 dolar civarında… Dolayısıyla üreticinin birlik olması lazım, tüketicinin talep etmesi lazım, satanların şaraplarımızı tercih etmesi lazım. Hep reaktif davranıyoruz. Artık proaktif olmaya başlamamız lazım”
“Komşu komşunun külüne muhtaçtır” deyip kendilerine üzüm vermeseler bile bağ yatırımı olanları desteklediklerini söyleyen Kömür’e göre ‘herkesin birbirini desteklemesi, motive etmesi” şart. Şirket ayrıca başta sürdürülebilir tarım olmak üzere çeşitli projelerle bağcıları destekliyor ve yeni şaraplar üretiliyor.
Murat Üner’in verdiği bilgiye göre bunlardan biri de Şırnak’ta Süryani köyü Midin’in 150 yıllık bağlarından alınan Karkuş üzümlerinden yapılan yeni şarap. Unutulmuş ürünlere, bölge ve çiftçilere destek veren projeleri bulunduğunu belirten Üner, Albino Boğazkere olarak adlandırdığı Karkuş üzümünden yaptıkları şarapla ilgili olarak “Bu, bizim dayanışa şarabımız olacak” diyor. Nitekim, Mey’in Midin’den şarap alması köyün tekrar hatırlamasını sağlamış ve Midin’de daha fazla üzüm isteyenler olmuş.
Türkiye’deki toplam şarap cirosunun yüzde 14,5’ini gerçekleştiren ve bu alanda birinci sırada yer alan Mey | Diageo, 650’si sözleşmeli 22 bin çiftçiden, yılda ortalama 7 bin ile 10 bin ton arasında alım yapıyor. Elazığ Şarap Üretim Tesisi, 1942’de yenilenerek faaliyete geçmiş ve TEKEL özelleştirmesi sonrası başlayan süreçte yeni yatırımlarla önemli bir tesis haline gelmiş. Öküzgözü ve Boğazkere’yi yerinde işleyebilen tek üretim tesisi ve yılda 6,2 milyon litre üretim kapasitesine sahip. Kömür “Çiftçinin halinden anlıyoruz, çünkü biz de çiftçiyiz” diyor ve bu nedenle şirketin bağ yatırımını yaptığını ifade ediyor.
Yüksek oranda yenilenebilir enerji kullanan, su tüketimini azaltan ve karbon ayak izini sıfıra düşürmeyi hedefleyen şirket bu yöndeki yatırımlarına devam ediyor. Bunlardan sonuncusu ise Elazığ’da üretilen şarabın pazara ulaştırılmasındaki yeni uygulama. Kömür’ün anlattığına göre daha önce Mersin’deki Anadolu Cam Sanayii’nden alınan şişeler boş olarak marka ve gerekli bilginin basılması için baskı tesisinin bulunduğu İstanbul’a gönderilirmiş. İstanbul’da baskısı yapılan şişeler bu kez dolum için Elazığ’a getirilirmiş. Şaraphanede dolum yapılan şişeler daha sonra en büyük pazar olan İstanbul’un yolunu tutarmış. Bu bitmez tükenmez yolculukta bir şişe şarabın aldığı yol tamı tamamına 3,348 kilometreye ulaşırmış. Bir karar almışlar baskı yerine etikete geçmişler. Şimdi etiketler İstanbul’da basılıp Elazığ’a getiriliyor. Şişeler etiketlendikten sonra en büyük pazara doğru yola çıkılıyor. Bu kez toplam seyahat 1,767 kilometre sürüyor. Yani alınan mesafe yüzde 47 oranında kısalıyor, daha az yakıt tüketiliyor ve havaya daha az karbondioksit salınıyor. Mey | Diageo böyle küçük gibi görünen ancak önemli adımlarla hedefine doğru ilerliyor.
Kömür’ün anlattıklarından çıkan başka ilginç noktalar da şunlar:
-Türkiye’nin en doğusundaki ve en batısındaki şarap bağları bizim. Nerede gerekiyorsa yatırım yapmaya, istihdam sağlamaya devam edeceğiz.
– Elazığ ve Şarköy’deki bağlarımızda çalışanların yüzde 85’i kadın. Bağ bozumu döneminde bu oran yüzde 99’lara kadar çıkıyor. Niye kadınlar çoğunlukta? Çünkü onlar daha detaycı ve bu konuda daha yetenekli. Anlatılanı dinliyor ve bir daha söylemeye gerek kalmıyor.
-Bağlarımızda da eşit işe eşit ücret uyguluyoruz. . Kadınlar da erkeklerle aynı yevmiyeyi alıyor. Ayrıca Şarköy, Elazığ ve Alaşehir’deki işçilerimizin yüzde 90’ının kendi bağları da var. Onlardan da üzüm alıyoruz.
* Şirket olarak yıllık 2 milyar TL’lik hammadde (Üzüm, buğday, anason) alıyoruz. Yüzde 99 yerli ürün kullanıyoruz.