Türkiye’de doğurganlık hızı tarihi dip seviyede: Bırakın dört çocuğu 1,5 çocuk ancak yapıyoruz
Yıllardır uygulanan politikalar krediye bağımlı bir büyüme modeli ortaya çıkardı. Bu nedenle Mehmet Şimşek’in yönetiminde yapılan parasal sıkılaştırma ve atılan makro ihtiyati adımları iktisadi faaliyet üzerinde geçmişe göre farklı ve derin etkiler oluşturabilir; ortaya ciddi bir durgunluk çıkabilir
Mehmet Şimşek kaptanlığındaki yeni ekonomi yönetiminin stratejisi ve yol haritası artık netleşti: Başlangıçta tereddütlü bir dönem yaşansa da son iki aydır para politikasına politika faizinde yapılan artırımlar yön veriyor. Parasal sıkılaştırmaya ek olarak “seçici kredi ve miktarsal sıkılaştırma” yoluyla kredi kanalı daha da baskılanıyor. Bir yandan da hem Körfez’deki Arap ülkelerinden hem Batı’dan kaynak arayışı devam ediyor.
Erdoğan’ın son açıklamaları ekonomi yönetiminin atılan adımlarının sonuçlarının 2024 yılının ilk çeyreğinden itibaren görüleceğine dair bir bilgilendirme yaptığını ve Cumhurbaşkanı’nı muhtemelen böyle ikna ettiğini gösteriyor.
Strateji netleşti, peki yabancı yatırımcıyı ikna olmaktan henüz uzak tutan şey ne? Seçimden bu yana dört ayı aşkın zaman geçmesine rağmen henüz ciddi bir yabancı sermaye girişi gerçekleşmedi. Ne Körfez’den doğrudan yabancı sermaye ne de Batı’dan sıcak para girişi oldu. Yaz aylarında borsaya bir miktar yabancı sermaye geldi ama birkaç haftadır onun da durduğu görülüyor.
Kanımca temel mesele, sorunun teşhisine ve uygulanan tedaviye ilişkin soru işaretleri. Ekonomi yönetiminin stratejisini yukarıda gördük: Faizler artacak, krediler yavaşlayacak, makro ihtiyati tedbirler kredi kanalında ilave ve seçici sıkılaştırmalarla destek verecek, talep düşecek, kur kontrol altına alınacak ve enflasyonda düşüş süreci başlayacak. Bu, Türkiye’nin tanıdığı çok eski bir ilaç. Ancak eski ilacın uygulandığı şartlar ile bugünkü durum arasında önemli farklar var.
Öncelikle sadece talep yönlü bir enflasyonist baskıdan söz etmek artık mümkün değil. Ücret artışlarından tüketici kredilerine kadar çeşitli faktörler bu kanalı besliyor olabilir ama enflasyon geçmiş yıllardan daha farklı bir aşamaya geçti. Yıllardan beri uygulanagelen politikalar krediye bağımlı bir büyüme modeli ortaya çıkardı. Bu nedenle Mehmet Şimşek’in yönetiminde yapılan parasal sıkılaştırma ve atılan makro ihtiyati adımları iktisadi faaliyet üzerinde geçmişe göre farklı ve derin etkiler oluşturabilir; ortaya ciddi bir durgunluk çıkabilir.
Öte yandan ekonomi yönetiminin kur geçişkenliği konusunda yaptığı varsayımların eski dönemlerden beslendiği ve bu döneme uymadığı da geçtiğimiz aylarda görüldü. Kurdaki yaşanan artışların enflasyon üzerindeki etkileri geçmişe göre daha çarpıcı ve uzun soluklu oluyor. Bu nedenle Türk Lirası varlıkları cazip kılmak için geçmişte uygulanandan daha yüksek faiz oranlarına ihtiyaç duyulacağı anlaşılıyor. Fakat politika faizinin daha ne kadar artırılabileceği konusunda bir öngörüde bulunmak son derece güç. Merkez Bankası tepki fonksiyonu ve para politikasındaki yol haritasını net biçimde ortaya koyamıyor. Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın temmuz ayındaki “Enflasyon Raporu” sunumunda mevduat faizlerindeki düşüşten memnun olduklarını söylediği unutulmadı. Para Politikası Kurulu hâlâ güçlü ve net bir iletişim gerçekleştirebilmiş değil. Yeni bir kur şoku riski her ne kadar azalmış görünüyorsa da enflasyondan kaynaklı mevcut değer kaybı baskısı bile ciddi sonuçlara yol açabilir.
Üçüncü olarak maliyet kanallarına ilişkin riskler de göz ardı edilmeye devam ediyor. Enerji fiyatlarında petrolden kaynaklı artışın, gıda fiyatlarındaki inatçılığın ve diğer maliyet unsurlarının enflasyondaki düşüşü geciktirmesi muhtemel. Bu durumda ekonomi politikasının nasıl revize edileceğine dair bir açıklama bugüne kadar yapılmadı.
Bütün bunlara geçmişten farklı başka bir boyutu, mali alanı da ekleyelim. Kamu maliyesi cephesinde önemli sorunlar ve kırılganlıklar var. Bütçe açığı ve borçlanmanın ulaştığı seviye ortada. Geçmiş yıllarda parasal sıkılaştırma uygulanırken mali tarafta destekleyici, en azından olumsuz etki oluşturmayacak bir görünüm söz konusu olurdu. Durum şimdi farklı. Özellikle yabancı yatırımcıların bu konuda Bakan Şimşek’ten tatminkar yanıt alamadıkları çokça konuşulmakta. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın krediler ve finansal koşullarda artan sıkılaşmaya şimdilik tahammül ederken bütçede elinin kolunun bağlanmasını istememesi bunun sebebi olabilir.
Tabii bir de açıklanan verilerin güvenilirliği meselesi var. Ekonomi yönetiminin parasal sıkılaştırmada ölçüt ve iletişimde esas aldığı enflasyon verileri halkın çoğunluğu tarafından dikkate alınmıyor. TÜİK verilerine ve Merkez Bankası’nın Piyasa Katılımcıları Anketi’ndeki öngörülere dayalı parasal sıkılık analizleri çok yanıltıcı olabilir. Evdeki hesapla çarşıdaki fiyat arasındaki fark Türk Lirası varlıkları cazip kılma çabasında yol kazalarına yol açabilir.
Yabancı yatırımcıların tereddüdünün arkasında işte bunlar var. New York’ta düzenlenen Goldman Sachs toplantısında yatırımcıların Mehmet Şimşek’ten iç tutarlığı olan, farklı senaryolar içeren bir ekonomi program iletişimi bekledikleri ama bunu bulamadıkları konuşuluyor. Bu durum ekonomi yönetiminin ya durumun farkında olmadığı ya da çok ciddi kısıtlarla karşı karşıya olduğu algısını pekiştiriyor.
Ekonomi yönetimi bu tereddütler karşısında sıklıkla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikalara ve atılan adımlara desteğinin tam olduğunu vurguluyor. Ve bu arada alttan alta “Yerel seçimler sonrası esas acı reçete uygulanacak” söylemi yayılıyor. Doğrusu bunun inandırıcı olması kolay değil. Yıllarca büyüme ve istihdamı başarısının ana parametreleri olarak belirleyen Erdoğan’ın, seçimler bittikten sonra genel seçimlere yıllar varken ülke ekonomisini daha da soğutacak, büyümeyi yavaşlatıp işsizliği artıracak uygulamalara onay vermesi akla yakın görünmüyor.
Türkiye’nin karmaşık ekonomik durağanlık ve çürüme halinden sadece Merkez Bankası faiz kararları ve bazı makro ihtiyati tedbirlerle çıkması mümkün değil. Şartlar değişti, hastalık farklı, tedavi ve ilaç da farklı olmalı.
Bu süreçte en büyük risk sanılanın aksine Erdoğan’ın sabrının taşması değil uygulanan stratejilerin ekonomiyi durgunluğa sokması olacak.