İstinye Park AVM'nin otoparkının -4'üncü katında 2023 Mayıs'ında üretime başlayan Plant Factory, 687 metrekarelik topraksız bostanda tam 300 bin metrekarelik tarlaya eşdeğer miktarda yeşil bitki üretiyor. Yılda 19 kez ürün alıyor.
Yazarımız Gazi Kutlu’nun yazılarını takip ediyorsanız, sizin de benim gibi tarım sektörünün geleceğine dair kaygılarınız olduğundan eminim.
Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı üreticilerin sayısı azalır ve yaş ortalaması giderek yükselirken, gençler artan maliyetler nedeniyle geçinemeyeceklerini düşünerek babalarının mesleklerini yapmak istemiyorlar.
Oysa gelişmiş ülkelerde tarım inovasyon ve teknolojinin tam da merkezine oturmuş şekilde genç girişimcilerin en çok ilgi gösterdikleri sektörlerin başında geliyor.
Özellikle ABD’de son zamanlarda büyük şehirlerde terkedilmiş binalarda “topraksız tarım” girişimlerinin öncülerinin gençler olduğunu haset ederek izliyoruz. Bizde bu tür girişimler olsa bile yurtdışındaki üniversite veya şirketlere kaptırdığımızı sık sık çevremden duyuyorum.
Bizde de böyle girişimlerin olup olmadığını düşünürken tam da burnumuzun dibinde üretim yapıldığını öğrenmiş şef editörümüz Ruhi Sanyer. Birlikte İstinye Park AVM’nin sahibi Orjin Grup’un kurucularından Zafer Kurşun’un oğlu ve genç kuşak yöneticilerinden Özgür Kurşun’u ziyarete gidiyoruz.
Kurşun, sosyal sorumluluk projesi olarak 2023 Mayıs ayında Plant Factory’ye otoparkın -4’üncü katında yer verdiklerini anlatıyor. Merakla iniyoruz söylediği kata ve kendimizi rengarenk LED ışıklarıyla adeta uzay üssünü andıran dikey bir çiftlikte buluveriyoruz.
Hikayenin gerisini dört kurucu ortaktan birisi olan Ahmet Güney’den dinleyelim…
İTÜ Uzay Mühendisliği’ni bitiren Güney 2017 yılında ailesinin havuz ve spa işini büyütmek istemiş. Ancak bir yandan da hem aldığı eğitim nedeniyle hem de tarımın içinde bulunduğu durumdan etkilenerek “topraksız tarım” da denilen “dikey tarım” işi ilgisini çekmeye başlamış.
“Türkiye’de tarım sektöründe parayı aracılar kazanıyor, üreticiler değil. Ayrıca gübre ve zirai ilaçların kullanımı da çok yanlış. Buna alternatif yaratmak istedik” diye anlatıyor Güney.
Arkadaşları Halil Beşkardeşler, Anıl Sönmez ve Emre Kaynar’la ne pahasına olursa olsun bu işe girmeye karar vermişler. Ama hiç de bilmedikleri bir iş tabii. Önce, akademisyenlerle özel sektörün bir araya geldiği paralı bir platformdan işi tüm ayrıntılarıyla anlatan akademik makaleleri indirip Türkçe’ye çevirerek başlamışlar işe.
Aylar süren çabalarının ardından her şeyi sıfırdan öğrenmeye başlamışlar ama işi kurmak öyle hemencecik de olmamış tabii.
Gebze Teknik Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Ümit Barış Kutman’ın da katkısıyla önce Dragos’ta 2019 yılında üretime başlamışlar. Üretimin boyutu artınca yolları İstinyePark AVM’yle kesişmiş.
Şu anda 687 metrekaresi üretim, 200 metrekaresi teknik, 250 metrekaresi de iklimlendirme, kalanı da paketleme vs. olmak üzere 1500 metrekarelik alanda, reyhan, fesleğen, marul, renkli pazı, Çin lahanası gibi 15 yeşil yapraklı bitkiden yılda 950 bin adet üretiyorlar.
Geleneksel yöntemle yılda 1, serada 3 olan hasat dikey tarımla 19’a kadar çıkıyor. İşin ilginç yanı, burada üretilen sebzelerin topraklı tarımla 300 dönümde ancak üretilebiliyor olması.
Bir daha söyleyelim: Fiili üretim alanı 687 metrekare ama 300 dönüm, yani 30o bin metrekare tarım arazisinde yapılacak kadar üretim yapılıyor burada. Bir AVM’nin otoparkında, eksi 4. katta. Tarımsal üretim, yapay ışıklandırma ve bilimsel yöntemlerle gerçekleşiyor.
Güney, hindistan cevizi kabuğundan elde edilen dolgunun içinde 2 günde çimlenme, 10 günde filizlenme aşamasının ardından bitkilerin 18 günde büyüyerek hasat edilebilir hale geldiğini söylüyor. Bir de çok önemli bir konuya dikkat çekiyor: “Toprakta yetişen ürünlerin besleyici değerlerinin yeterli olup olmadığı test edilmiyor ama biz laboratuvarlarımızda bunu da rutin olarak yapıyoruz ve eksik olan mineralleri gübreye ekliyoruz.”
12 Macro Center ve Tazedirekt’ten toprakta yetişen benzer ürünlerle aynı fiyata satın alınabilen ürünler Migros’ta da satılmaya başlamış.
Başlangıçta 90 gramlık marulu üretmek için 4 kilovatsaatlik elektrik harcadıklarını belirten Güney, şu anda 1,15 kilovatsaatle 200 gram marul üretebildiklerini anlatıyor. Güney, her adımını kendi kurguladıkları üretimin aşamalarını şöyle anlatıyor:
Işık: Her bitki için özel bir ışık reçetesi oluşturmak için güneş ışığına en yakın LED aydınlatmaları kullanıyoruz, bitkilere fotosentez için ihtiyaç duydukları yoğunluğu ve frekansı mümkün olan en verimli şekilde veriyoruz.
Su: Sensör sistemimiz sayesinde, her bitkinin tam olarak ihtiyaç duyduğu su miktarını almasını sağlıyoruz. Fazla olan su, kapalı bir sistem ile geri dönüştürülmekte ve bu da su tüketimini ve atık oluşumunu önemli miktarda azaltmaktadır.
Besleme: Bitkilerin gelişmesi için ihtiyaç duydukları mineralleri doğru zamanda doğru miktarda vererek, verimsiz üretimin ve yüksek miktarda fire ürünün önüne geçiyoruz.
İklimlendirme: Kapalı tesislerimizde havayı filtreliyor ve bitkinin ihtiyacı olan ideal sıcaklık, nem ve karbondioksit seviyesini sürekli dengede tutuyoruz.
Veri analizi: Her üretimimizde yüzlerce veri noktasından gelen bilgileri topluyor ve analiz ediyoruz. Üretim metotlarımızı geleceğe taşıyacak en ileri yaklaşımları kullanıyor ve geliştiriyoruz.
Ölçekleme: Üretim sistemi boyutları veya içeriğini, ürünlerin tipi ve talep edilen miktarına göre özelleştiriyoruz. Bu şekilde ihtiyaca veya talebe yönelik üretim sistemi konfigüre edebiliyoruz.
Güney, girişimlerin kuluçka, girişim sermayesi ve halka arz aşamalarından ikinci aşamayı geçtiklerini belirterek, 2021 Ekim’inde 10 milyon euro değerlemeyle 2 milyon euro yatırım aldıklarını söylüyor.
Bir gün uluslararası düzeye ulaşacaklarına inandıkları için şirketin adını İngilizce Plant Factory (bitki fabrikası) olarak koyduklarını anlatan Güney, “Artık Japonlarla bile rekabet edebilecek ürünler yetiştiriyoruz” diyor.
Türkiye’de bu ölçekte başka bir girişim olup olmadığını soruyoruz, “Bu teknolojide oyuna yetişebilecek insan sayısı sınırlı” diyor. Bense onlar başarabildiyse başka gençlerin de bu işi yapabileceğine olan inancımı koruyorum. Yakında kurdukları teknolojiyi satın almak isteyen birçok girişimin olacağından eminim ama onlar bu kadar emekle kurdukları işlerine rakip isterler mi bilmem. Şehrin keşmekeşi ve kalabalığının ortasında yaşadığımız bu harika deneyimin mutluluğunu yaşadığımız otopark katından asansörle yukarıya çıkarken ulu önder Atatürk’ün anlamlı sözlerinden birisi geliyor aklıma ve umutlanıyorum: “Benim bütün ümidim gençliktedir.”