Yeni Çıkanlar

Lanetli Ekmek
Sophie Mackintosh
Çeviren: Püren Özgören
Can Yayınları, 2024
roman, 192 sayfa.
‘Su Kürü’ ve ‘Mavi Bilet’ adlı kitapları hayli beğenilen ödüllü yazarı Sophie Mackintosh’tan, Fransa’da bir kasaba halkının zehirlendiği ve sorumluların ortaya çıkmadığı gerçek bir olayın ekseninde ilerleyen tutku romanı.
1951 ilkbaharı. Dört kişi ufak bir Fransız kasabasında karşılaşırlar: Fırıncı ile karısı ve büyükelçi ile karısı. Durağan taşra yaşamından usanan fırıncının karısı, bu karşılaşmayı yaşantısına renk katmak için fırsat olarak görür ve onlarla yakınlık kurar. Bir süre sonra tuhaf şeyler olmaya başlar. Atlar tarlalarda düşüp ölür. Çocuklar çılgınlaşır ve zapt edilemez olur. Karanlık çökünce hayaletler kol gezmeye başlar. Kasabanın tüm halkı bu gizemli hastalığa yakalanır. Kimileri bunu ekmeklerin bozulmasına bağlarken, kimileri de hükümetin yöre halkı üzerinde kimyasal bir deney yaptığını iddia eder. Aslında birileri tehlikeli bir kedi-fare oyunu oynuyordur, ama avcı kim, av kimdir bilinmez.
‘Lanetli Ekmek’, çıldırmış bir kasabanın, kana karışan zehir benzeri kıskançlığın, insanı yakıp tüketen arzunun erotik öyküsünü cesur ve büyüleyici bir dille aktarıyor.
Eleştirmenler bu kitabı, “Yazar, sadece yakın geleceği kaygı uyandıracak kadar ayrıntılı hayal edebildiğini değil, tarihteki olayları da şakacı bir dille yorumlayabildiğini gösteriyor” diye yorumluyor.

 

Celladın Güzel Kızı
Angela Carter
Çeviren: Yeşim Seber
Sel Yayınları, 2024
roman, 168 sayfa.
İngiliz edebiyatının çığır açan, esinleyici kalemi ve en prestijli edebiyat ödüllerinden James Tait Black Memorial’a layık görülen Angela Carter’ın 30 yılı aşkın hikâye anlatıcılığının dört başı mamur bir yansıması: ‘Celladın Güzel Kızı’.
Carter, kadın kahramanlarını kenar mahallelerde, balta girmemiş ormanlarda ya da şehrin işlek caddelerinde mitler, mistisizm, fanteziler ve bir tutam erotizmle çevreleyerek grotesk tablolar çiziyor. Engin okyanusları, kış güneşini, puslu dağları seyre dalıyor, gözünü kan bürümüş avcılar ve onların intikam yemini etmiş avlarıyla pusuya yatıyor.
Aşkla, ölümle ve kanla mühürlenmiş hikâyeler bunlar… Okuru bir labirente düşmüşçesine zahiri gerçekliğine hapseden, kimseyi teskin etmek ya da mutlu sonlara inandırmakla derdi olmayan, yoğun ve çarpıcı satırlarıyla Angela Carter, doğaüstü olanla hakikatin arasında kudretli bir köprü inşa ediyor.

İki Hovarda Öykü: Yarın Yok – Aşk Yuvası
Jean François de Bastide, Vivant Denon
Çeviren: Melis Oflas
Can Yayınları, 2024
öykü, 64 sayfa.
‘İki Hovarda Öykü’, Jean-François de Bastide’in 1755’te yayımlanan ‘Aşk Yuvası’ adlı öyküsü ile Vivant Denon’un 1777’de anonim bir şekilde yayımladığı ‘Yarın Yok’tan oluşuyor.
‘Yarın Yok’ta aristokratlar dünyasında pek de deneyimli olmayan bir gencin evli bir kadınla giriştiği aşk macerasına tanık oluruz.
‘Aşk Yuvası’ysa kadınları baştan çıkarmasıyla meşhur bir adama direnen genç bir kadının hikâyesidir.
Her iki öykü de mekânın güzelliğini erotik bir ikna aracı olarak kullanır. 18. yüzyılda cinselliği özgürlükçü bir tarzda ele alan Vivant Denon ve Jean-François de Bastide, edebî bir metnin içine mimari detayları da ekleyerek dönemin sanat anlayışına dair ipuçları sunuyor. Coğrafi keşiflerle birlikte Avrupa’nın zenginleşmesi, Doğu’dan getirilen antikaların alınıp satılması, servet birikiminin artıp düşüncenin estetik metaya yönelmesi, kısacası yaşamak için acele eden bir çağın portresi, geçici heveslerin peşine düşen karakterlerin etrafında çizilmektedir.

Kara Tren
Vüs’at O. Bener
Everest Yayınları, 2024
öykü, 96 sayfa.
‘Kara Tren’, Vüs’at O. Bener’in otobiyografik unsurlarla bezeli kara öyküler üçlemesinin sonuncusu. ‘Siyah-Beyaz’ ve ‘Mızıkalı Yürüyüş’ ile başlayan samimi iç hesaplaşmalar ‘Kara Tren’le tamamlanıyor. Bener’in aynı karakterlerin farklı özelliklerini öne çıkararak, benzer bir dil birliği içinde, üstelik öyküler arasında bağlar da kurarak ördüğü ‘Kara Tren”, bir romanın parçaları gibi de okunabilir pekâlâ. Edebiyatımızın bu sıra dışı sesi, adeta bir ‘final yaygarası’ kopararak veda ediyor bu üçlemede.
“Vüs’at O. Bener yaşamış olduklarını o kadar çıplak yazmış ki, insan irkiliyor. Her birisi ‘son söz’ kendinle hesaplaşma olan satırlar karşısında zaman zaman donup da kalabiliyor insan. Bir yazarın tüm korku ve kuşkularından sıyrılıp da nasıl yazabileceğinin belgesine ‘Kara Tren’ demiş V. O. Bener.” Cüneyt Ayral

Akata Cadı – Nsibidi Yazıtları 1
Nnedi Okorafor
Çeviren: Pırıltı Onukar
İthaki Yayınları, 2024
fantastik, 296 sayfa.
Fantastik edebiyatın efsane isimlerinden Nnedi Okorafor’un büyülü kaleminden çıkan ‘Nsibidi Yazıtları’ serisinin ilk kitabı ‘Akata Cadı’, dostluk, cesaret ve kendini keşfetme temalarıyla örülü, Afrika’nın zengin kültürel dokusundan ilham alan sürükleyici bir fantastik macera.
12 yaşındaki Sunny Nwazue, New York’ta doğup Nijerya’nın Aba şehrinde büyümüş bir kızdı. Kendini bu iki dünya arasında kaybolmuş gibi hissediyordu. Albino olduğu için güneşe karşı aşırı duyarlıydı. Tek istediği ise futbol oynayabilmek ve okulda zorbalığa uğramadan bir günü atlatmaktı.
Ancak Orlu ve Chichi’yle arkadaş olduktan sonra Sunny’nin hayatı tamamen değişti. Kendini ‘Leopar Kişileri’ olarak bilinen gizli bir topluluğun büyülü dünyasında buldu. Bu dünyada, en büyük kusurlarınız bile sizi güçlü kılan özelliklere dönüşüyordu.
Sunny, Orlu, Chichi ve Sasha ile birlikte, tarihin en genç Oha Meclisi’ni oluşturmuşlardı. Görevleri ise çocukları kaçırıp sakat bırakan zalim Kara Şapkalı Otokoto’yu durdurmaktı. Ancak bu tehlikeli yolculukta Sunny’nin karşısına hem kendi korkuları hem de alevler içinde gördüğü ürkütücü bir gelecek çıkacaktı.

 

Duygusal Bir Katilin Günlüğü
Luis Sepulveda
Çeviren: Mesut Özden Gözütok
Everest Yayınları, 2024
öykü, 104 sayfa.
Tabiatın, Amazonların, yaşam alanlarını korumak için mücadele eden halkların yazarı Luis Sepúlveda, ‘Duygusal Bir Katilin Günlüğü’nde bu kez iki uzun polisiye hikâyeyle karşımızda.
İlk hikâyede, aşk ve vicdan azabı arasında sıkışıp giderek duygusallaşan bir kiralık katilin serüvenine eşlik ediyoruz. Kurbanının gerçek kimliğini merak edince, kendini İstanbul, Madrid ve Meksika ekseninde ilerleyen bir kovalamacanın ortasında buluveren katilin gitgide karmaşıklaşan hikâyesinde, katille kurban arasındaki sınırlar da giderek bulanıklaşır. İkinci hikâyede ise Brezilya’nın bataklıklarında yaşayan ve geçimlerini timsahlar üzerinden sağlayan Anaré yerlilerinin, Batı dünyasının açgözlülüğü karşısında verdikleri amansız mücadeleyi gözler önüne seriyor Sepúlveda. Anaré yerlileri Brezilya’dan Milano’ya uzanan bir kaçakçılık serüvenine sürüklenirken, çözüm bulmak da eski bir polis memuru olan Şilili göçmen bir sigorta müfettişine kalacaktır.
Sepúlveda’nın her zamanki sıcak üslubu ve en trajik olayları anlatırken bile eksik etmediği mizahıyla…

Paris’e Bir Bilet ve Diğer Öyküler
Jojo Moyes
Çeviren: Mustafa Güdük
Doğan Kitap – Dex, 2024
öykü, 264 sayfa.
Aşk romanlarının kraliçesi Jojo Moyes’ten yüreğinizi ısıtıp sizi güldürecek on bir öykü…
Nell, yıllardır hayalini kurduğu Paris’te romantik bir hafta sonu geçirmeyi planlarken sevgilisi onu terk eder.
Eski bir yıldız, sosyal medyada büyük bir suçlamayla karşılaşınca imajını kurtarmak için bir halkla ilişkiler ajansıyla anlaşır.
İlişkilerindeki romantizmi kaybeden bir çift aşk dolu hafta sonu kaçamağında birbirlerini yeniden keşfederler.
Evli bir kadın eski âşığıyla bir partide karşılaşır ve yaşamlarına dair derin pişmanlıklar yaşarlar.
Yorgun bir anne, hayatını bir gecede değiştiren harika bir çift ayakkabıya sahip olur.
Alice’in çalıştığı kuyumcu dükkânı soyulunca, şans kapısını çalar.
1912’de bir çiftin Paris’te geçirdiği balayı, 2002’de Paris’e gelen bir başka balayı çiftinin geleceğine yön verir.
Evli, çalışan bir anne yeni bir palto yüzünden hayatının sınavını verir.
İhmal edilmiş evli bir kadın, bulduğu bir cep telefonu sayesinde gelen mesajlarla hayatında bambaşka kapılar açar.
İki kadının hayatı bir havaalanında kısa süreliğine kesişir ve bu karşılaşma her şeyi değiştirir.
Evliliğinde duygusal bir boşluk yaşayan Chrissie’nin Noel alışverişi için koştururken denk geldiği taksi onu yeni bir hayata taşır.
“Fransız tatlısı kadar hafif ve iyi hissettiriyor. Jojo Moyes tatile çıkmış ve bizi de yanında götürmüş gibi…” USA Today

Filistin Sorunu
Edward W. Said
Çeviren: Alev Alatlı
Alfa Yayınları, 2024
392 sayfa.
Bu özgün ve son derece kışkırtıcı kitap, Filistin’i dünya çapında ciddi bir tartışmanın konusu haline getiren ilk kitaptır.
Edward W. Said, Ortadoğu’da iki halk arasındaki ölümcül çarpışmanın ve bunun hem işgalcinin hem de işgal edilenin hayatlarındaki ve Batının vicdanındaki yansımalarının izini sürüyor. İsrail’in Lübnan’ı işgali, intifada, Körfez Savaşı ve devam eden Ortadoğu barış girişimi gibi gelişmeler ışığında Filistin’in ve halkının değişen durumunu tasvir etmek için bu dönüm noktası niteliğindeki çalışmayı güncelledi. Bu bölgeye ve geleceğine ilgi duyan herkes için Filistin Sorunu, mevcut en yararlı ve yetkili açıklama olmaya devam ediyor.

 

Biliyorum, ama yine de…
Alenka Zupancic
Çeviren: Barış Engin Aksoy
Metis Yayınları, 2024
120 sayfa.
Öyle görünüyor ki günümüzdeki büyük ve küçük suçların, kayıtsızlıkların, görmezden gelmelerin, yok saymaların şifresi Octave Mannoni’nin özlü formülünde yatıyor: “Biliyorum, ama yine de…”
Bu cümleyi kalkış noktası yapan Zupancic kitabı için şunu söylüyor: Bilmezden gelme kavramı, bugünkü genel toplumsal zihniyetimizi (örneğin gerçekliğin sarsıcı boyutlarıyla yüzleşmekten kaçınmayı tarif etmek için tercih edilen ‘inkâr’ teriminden) daha isabetli bir şekilde tarif etmektedir. İnkâr da yok değil elbette; komplo teorilerini incelerken inkârın özelliklerini de ele alıyoruz. Sapkın bilmezden gelme ise çok daha ölçülüdür, çok daha makuldür. Sorunun pekâlâ farkında olduğunu iddia eder; ekonomik ve siyasi iktidar merkezlerinden başlamak üzere ‘liberal anaakım’ ile kaynaşmış haldedir. Nitekim siyasi düzlemde (çoğunlukla ‘popülizm’ ile ilişkilendirilen) inkâr ile (aynı-tas-aynı-hamam anaakımla ilişkilendirilen) bilmezden gelme’nin başlıca iki rakip siyasi seçenek oluşturduğu, kendi patolojileriyle ikisinin de birbirini beslediği, herhangi bir toplumsal gerçeklikten ziyade birbirlerine karşılık verir halde oldukları ürkütücü bir dansa kapılmış gibiyiz.
Ve bitirirken: Uyanmamız gerekiyor – travmayı unutup ‘rasyonel yollar’dan savunmamızı güçlendirmemiz değil, normal, günlük gerçekliğin çatlaklarında travmanın ve doğurduğu sonuçların izini sürmemiz gerekiyor.

Erotizmin Tarihi
Georges Bataille
Çeviren: Hüseyin Can Akyıldız
Sel Yayınları, 2024
216 sayfa.
Fransa’nın en aykırı düşün ve yazın insanlarından Georges Bataille, ‘Erotizmin Tarihi’nde, insan cinselliğinin antropolojik esaslarının yanı sıra kültürel ve uygarlık tarihine içkin niteliklerinin bir incelemesini sunuyor. İnsanı hayvandan ayıran bir kavram olarak, cinsellik karşısında duyulan derin dehşet şeklinde tanımladığı erotizmi, Lévi Strauss, Sigmund Freud ve Marcel Mauss’la tartışarak derinleştiren Bataille, yasaklar, dehşet, tiksinti ve çürüme gibi mayınlı arazilerde kendine özgü bir biçimde çarpışarak ilerliyor.
Mahrem dünyanın gerçek dünyaya, ölçüsüzlüğün ölçülülüğe, sarhoşluğun aklı başındalığa karşı durulduğu; bizi köleleştiren yararın ve çalışmanın egemenliğine itiraz edilerek, ânın ve yararsızlığın egemen olduğu tek edim olarak tanımlanan erotizm üzerinden enerjilerin israf ihtimalini yeniden keşfetme çabasıdır ‘Erotizmin Tarihi’.

Eyvah, Okuldan Arıyorlar –
Anne-Babalar ve Öğretmenler için Akran Zorbalığı
Müjdat Ataman
Kronik Kitap, 2024
224 sayfa.
Çocuklarımızın başkalarına karşı empati duyan, sınırları bilen, vicdanlı, adil bir yetişkine dönüşebilmesi nasıl mümkün?
Öğrenciden öğretmene, yöneticilikten danışmanlığa uzun yıllar boyunca merceğini hep ‘eğitim’ meselesi üzerine tutmuş, bu konuda dertlenmiş eğitimci/öğretmen/ömürlük öğrenci/ebeveyn Müjdat Ataman’ın kaleminden labirentte sıkışıp kalmış ebeveyn ve eğitimcilere bir çıkış yolu… Psikolojik, sosyolojik, bireysel ve toplumsal boyutlarıyla A’dan Z’ye zorbalığa dair bir manifesto…
‘Eyvah, Okuldan Arıyorlar!’ zorbalık karşısında derinlerinde bir yerde kırılan, nefes almakta zorlanan çocuklar için başka bir dünyanın hâlâ mümkün olduğuna inanan anne-babalar ve eğitimciler için…

Karialılar –
Denizcilerden Kent Kuruculara (Küçük Boy)
Hazırlayan: Olivier C. Henry, Ayşe Belgin-Henry, Olivier C. Henry
Çeviren: G. Bike Yazıcıoğlu, İpek Dağlı, Güler Ateş
Yapı Kredi Yayınları, 2024
arkeoloji, 512 sayfa.
Bu kez ‘küçük boy’ versiyonuyla yayımlanan ‘Karialılar – Denizcilerden Kent Kuruculara’, Karia Bölgesi’nin prehistorik çağlara ta­rihlenen en erken yerleşimlerinden Geç Osmanlı Dönemi’ne uzanan arkeolojik ve tarihi geçmişi hakkında bugüne dek yapılmış çalışmaların ve güncel araştırmaların bir özetini içeriyor.
Anadolu Yarımadası’nın güneybatı kesiminde yer alan ve Antikçağ’da Karia olarak bilinen coğrafi bölgenin kuzey sınırını Büyük Menderes Vadisi, doğu sınırını Dalaman Çayı belirler.
MÖ 2. binyıla tarihlenen yazılı kaynaklarda birçok kez adı geçen Karialıların, Hitit istilaları karşısında Anadolu halklarını destekledikleri ancak daha sonra Mısırlılar karşısında Hititlerin yanında yer aldıkları görülür. Karialıların adı, tüm Akdeniz’de geçtikleri yerleri talan ederek Geç Tunç Çağı’nın güçlü imparatorluklarının çöküşüne katkıda bulunan efsanevi ‘Deniz Kavimleri’ arasında da anılır. İlerleyen dönemler­de, Homeros Karialıların Yunanlara karşı Troia kentini savunmaya gelen halklar arasında yer aldığından bahsederken “Savaşmaya bir kız gibi altınlarla süslü geldi­ler” sözleriyle Karialıların zenginliğini vurgular.