İlham İrem gitti, miras kavgası başladı
İlhan İrem bu diyardan gideli bir sene oldu. Uzun yıllar müzik dünyasını uzaktan izlemeyi tercih etse de kaleme aldığı yazı ve fikirleriyle insanları etkileyen İlham İrem, Türk pop müziğinin özellikle 1970'li yıllarda en özel yıldızlarından biriydi.
“Gidişim öyle bir gidiş ki, hep yanındayım / Birleşip ayrılan yolun farkındayım” Tam bir yıl önce bugün aramızdan ayrılan İlhan İrem, ‘Buruk’ şarkısında böyle diyordu. Bir döneme “romantik prens” olarak damga vuran müzisyen, derin anlama sahip şarkı sözleri, o sözleri tamamlayan aynı minvaldeki müzikler ve de albüm kapaklarıyla dönemin müzik endüstrisinden oldukça farklı yol izliyordu. Zaten onu, o yapan da bu ayrıntılardı.
1955 yılında Bursa’da dünyaya gelen İlhan İrem, bu tarihi şehrin bağrından yetişen nice büyük müzisyenden yalnızca biriydi. Şimdilerde o günlerinden pek eser kalmasa da Ahmet Hamdi Tanpınar’ın anlattığı meşhur beş şehrinden biri olan Bursa, Zeki Müren ve Müzeyyen Senar gibi müziğimizin dev isimlerin doğup büyüdüğü kent. Uludağ eteklerindeki bu tarihi şehirde hemen yanıbaşında yükselen yemyeşil ormanların ferahlığı ve ilhamı muhtemelen müzisyenin de ilk gençlik yıllarına etki etmişti.
İlhan İrem’in müzikle hemhal olması ortaokul yıllarına denk geliyor. Bu dönem okul grubunda solistlik yapmaya başlayan İrem, evde de gününü anneannesiyle sürekli şarkı söyleyerek geçirmekteydi. 1970 yılında Milliyet gazetesinin düzenlediği ve o dönem büyük bir prestije sahip liselerarası şarkı yarışmasına ‘Meltemler’ adlı orkestrasıyla katılan müzisyen, Marmara bölgesi birinci olmuştu. Yakaladığı bu başarı sayesinde hem Bursa hem de çevre illerde adını duyurdu. O dönem bir genç müzisyenin yaşayabileceği en büyük zorluk olan ismini duyurmayı bu sayede başaran genç müzisyene Bursa artık dar geliyordu.
İlhan İrem verdiği bir röportajda lise yıllarını şöyle anlatıyordu: “Daha ortaokul yıllarında ailemden ayrı bir çatı katında tek başıma yaşıyordum. Asla okul kıyafetleri giymedim ve bu her dönemde sorun oldu. Okula gidip gitmemek, okul yerine sinemaya, diskoya gitmek tamamen benim kararlarımla sürüyordu. Çocukluğumu 2 cümleyle özetlersem, olağanüstü bir düş, sonsuz bir özgürlük. Dünyanın bütün zamanlarının en özgür çocuklarından biriydim diyebilirim.”
Olağanüstü bir düş, sonsuz bir özgürlük sözleriyle tarif ettiği o yıllar İlhan İrem’in sanatçı yönünü de tanımlayan cümle olabilir. 1974 yılında, yani henüz 20 yaşında bile değilken İstanbul’da ilk 45’liği ‘Birleşsin Bütün Eller’i kendi imkânlarıyla yayınlayan genç müzisyen, pek de istediği reaksiyonu alamaz. Ancak henüz söylenmemiş sözleri vardı. Kısa bir süre sonra yayınladığı ‘Yazık Oldu Yarınlara – Haydi Sil Gözlerini’ plağı çok büyük ses getirdi.
“Bugünler geri gelmez, gider gençliğin” sözleriyle aşk acısı çeken gençlere sanki yaşı kemale ermiş bir bilge gibi seslenen İlhan İrem’in bu şarkısı o dönem dertli gönüllerin ilacı olmayı başarmıştı. 1975 senesi hem müzisyen hem de o dönemin müzikseverleri için bir kırılma yılı olacaktı. Sanatçının o yıl yayınladığı ‘Anlasana’ teklisi şöhretini perçinlerken platonik aşkların da milli marşı haline gelmişti. Kalbe dokunan bu şarkı “romantik prens” efsanesinin inşasında kilit taşlarından biri oldu.
Bu dönem İlhan İrem’in müzikal yolculuğunda en üretken dönemlerinden biriydi. Müzisyen sonraki yıllarda yeni şarkılarını yayınlamaya devam eder. 1981 yılına kadar da toplam 10 adet 45’liği hayranlarıyla buluşturur. Ancak bu dönemde her şey toz pembe de değildir elbette. 1976 yılında yayınladığı ‘Kuklacı Amca’ teklisi o dönem özellikle muhafazakar çevreler tarafından tepki çeker. Bu çevreler şarkıda Tanrı inancı aleyhinde ibareler yer aldığını savunur. Plak şirketi de bu süreçte gelen tepkilere ve oluşan kamuoyu baskılarına karşı koyamayıp tekliyi piyasadan toplatır. Türkiye tarihinin en bilindik ve üzücü olsa da şaşırtmayan bu gelişmesinin ardından müzisyen neyse ki müziğe ve sanatını üretmeye ara vermez. Öyle ya bu dönem müzisyen için en üretken dönemlerden biri olarak da kayıtlara geçecekti.
Kendi düşünce yapısını ve oluşturmaya başladığı felsefesini şarkı sözlerine yansıtan İlhan İrem, yaşadığı bu albüm toplatma hadisesinin ardından yine 1976’da ilk uzunçalarını dinleyiciyle buluşturur. “İşte hayat yine akıp gidiyor” sözleriyle devam eden o meşhur şarkı hem yayınlandığı yıla hem de Türk müziğine damga vuracaktı. ‘İşte Hayat’ öyle bir gürledi ki şarkının etkisi yıllarca devam etmekle birlikte müzisyenle birlikte en çok anılan bestesi haline geldi. Hatta şarkı bir dönem tribünlerde tezahürat olarak bile uyarlandı. Uzun yıllar boyunca statlarda yankılandı.
İhan İrem, ‘İşte Hayat’ın yakaladığı bu olağanüstü başarının ardından 1979 yılında yayınladığı ‘Sevgiliye’ albümünde, kendi yazdığı sözler dışında, Nazım Hikmet’in şiiri ‘Hoşgeldin’i besteleyip seslendirdi. 1979 ‘Bir Yıldız’ adlı bestesiyle 1979 Eurovision Türkiye finaline kalılan müzisyen yarışamadan askerlik görevi nedeniyle diskalifiye oldu.
Gelelim 1980’lere. darbenin hem siyasi hem toplumsal olarak büyük izler bıraktığı Türkiye’de elbette müzik de bundan üzerine düşen payı alacaktı. Bu dönem sanatçının aynı zamanda askerlik görevini de yerine getirdiği bir dönemdi. Askerlik sonrası sivil hayata döndüğünde ülkedeki siyasi ve toplumsal değişime tepki gösteren sanatçı, uzun süren bir inzivaya çekilir. 1987’ye kadar Tarabya’daki evinden gözlerden uzak bir hayat süren sanatçı, müzikal üretimine ise ara vermeksizin devam eder. Görünür olmamayı tercih eden sanatçı bu süreçte 1983 yılında başlayıp dört yıla yayılacak rock senfonisini yazmaya başlar. 1983’te ‘Pencere’, 1985’te ‘Köprü’ ve 1987’de ‘Ve Ötesi’ adını taşıyan 150 dakikalık bu özel eserini tamamlayan sanatçı, ‘Pencere’ ile Altın Plak kazanır.
İlhan İrem 1970’lerden yarım kalmış bir hikâyeyi tamamlamak için kolları sıvar. Askerlik görevi yüzünden yarım Eurovision hayali 1986’da gerçekleşir. Melih Kibar’ın bestelediği, sözleri İlhan İrem’e ait olan ‘Halley’, Türkiye’ye Norveç’in liman şehri Bergen’de gerçekleştirilen 31. Eurovision Şarkı Yarışması’nda sekizincilik kazandırır. ‘Halley’i sahnede Klips ve Onlar seslendirir. Grubun solisti sonraki yıllarda müziğimize damga vuracak bir diğer isim olan Candan Erçetin’dir. O yıl yarışmayı Lüksemburg adına şarkısını seslendiren Sherisse Laurence kazanır.
1980’li yılların ağır atmosferine karşılık müzikal üretimini sürdüren İlhan İrem 1990 ve sonrasında ise uzun yıllar boyunca konser vermeyeceği bir süreci başlatır. Bu dönemde de müzikal üretimine devam eden sanatçı, buna karşın 1992-2006 yılları arasında hiç konser vermez. Çektiği klipler ve nadiren verdiği röportajlarda simsiyah giyinmeyi tercih eden müzisyen, 1992’de ‘İlhan-ı Aşk’, 1994’te ‘Koridor’ ve 2001’de yayınlayacağı ‘Seni Seviyorum’ albümlerinde bu tarzını sürdürür. 1998 yılında yayınladığı ‘Best of’ albümü, büyük ilgi görür. 2006 yılında ‘Cennet İlahileri’ adını taşıyan albümünü hayranlarıyla buluşturan müzisyen, son albümü ‘Tozpembe’yi 2008’de yayınlamıştı.
Müzik dışında şiir ve denemeleriyle de bilinen İlhan İrem, beş kitap yayınlar. Soyut resme büyük ilgi duyan sanatçı, Türkiye’nin çeşitli kentlerinde kişisel sergiler açmıştı. Aydınlık ve Cumhuriyet gibi gazetelerde köşe yazıları da kaleme alan İlhan İrem bu dönemde politik duruşu ve söylemleriyle ön plana çıkar. Kendisini Atatürkçü ve anti emperyalist olarak tanımlayan sanatçının sadık bir dinleyici kitlesi de bulunmakta. Hakkında belgeseller yapılan bu kitle, İrem’in felsefi görüşleri etrafından toplanıyor.
İnternet çağında “Sahi bir İlhan İrem vardı” gibi pek de manası olmayan tepkilerle karşılaşsa da müzisyen, aslında sanatsal üretim açısından hep var oldu. Bugün biraz da nostaljik nedenlerle kutsanan 90’ların gösteri dünyasındaki genel gidişatın parçası olmak istemeyen müzisyen, hayranlarına şarkıları, klipleri ve yazılarıyla ulaşmayı tercih etti. Bu süreçte nadiren röportaj veren müzisyen, kliplerinde de daha gizemli bir görüntüyle ekran karşısında olmayı tercih etmişti. Vefatının birinci yılında Türk müziğine, müzikal açıdan çok şey katmış İlhan İrem’i saygı ve özlemle anarak yazıya nokta koyalım.