Dışişleri Bakanı Fidan’dan Kıbrıs tepkisi: BM’nin bu olayda tarafsızlığını yitirdiğine inanıyoruz
Türkiye'nin dört bir yanında arkeolojik kazılar devam ediyor. Onlarca antik kent ve höyükte süren kazılarda yılın ilk dokuz ayındaki buluntular hem Türkiye'de hem de dünyada büyük ilgi uyandırdı. Yılın öne çıkan 10 buluntusuna göz atalım.
Onlarca uygarlığın gelip geçtiği Anadolu coğrafyasının zenginliği her yeni buluntuyla biraz daha gün yüzüne çıkıyor. Türkiye’nin dört bir yanındaki antik kent ve höyüklerdeki arkeolojik kazılar artık yılın 12 ayına yayılmış vaziyette. Kimisi doğrudan Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ayırdığı bütçe kimisiyse sponsorların katkısıyla süren bu kazılarda sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın tarihine etki edecek buluntular ortaya çıkarılıyor. Tabii buna bir de yıllar önce yurtdışına kaçırılıp şimdi ait olduğu topraklara dönen eserleri de dahil ettiğimizde ortaya çok daha gururlu bir tablo çıkıyor. Ancak o başka bir yazının konusu. Şimdi, yılın ilk sekiz ayında arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan dikkat çekici 10 buluntuya bakalım.
Ara Güler’in yıllar önce çektiği fotoğraflarla dünyaya adını duyuran antik kent bu kez bu yeni buluntuyla isminden söz ettiriyor. Roma İmparatorluğu’nun en önemli heykeltıraşlık merkezlerinden biri olan Afrodisias’taki kazılarda dev bir Zeus heykel başı gün yüzüne çıkarıldı. Neredeyse 2 bin yaşındaki bu heykel başındaki detaylar hayranlık uyandırırken aradan geçen yıllara rağmen az seviyede zarar görmesi de önemli bir kazanım.
Tarihi Gelibolu Yarımadası’ndaki Maydos Kilisetepe Höyüğü’nde devam eden kazılarda Troya ile aynı döneme tarihlenen buluntular gün yüzüne çıktı. Bunlardan biri de silindir bir mühür. Orta doğu kaynaklı olan mühürler zaman içinde Anadolu’da da yaygınlık kazanmaya başlamıştı. Bu da bugünkü Eceabat’ta devam eden kazılarda ortaya çıkarılan 3 bin 900 yıllık bir mühür. Bölgede devam eden kazılarda aynı zamanda 3400 yıllık kurşun kaplı malzeme bulundu. Bu, aynı zamanda bilinen en eski kurşunlardan biri olarak kayıtlara geçti.
Kahramanmaraş’taki Direkli Mağarası’nda yürütülen kazı çalışmalarında, kemikten yapılmış dikiş iğnesi ve toplu iğneye ulaşıldı. 13 bin yıllık olduğu tahmin edilen dikiş malzemeleri, “kentteki tekstil ve konfeksiyona yönelik bugünkü yapının arkeolojik yerleşim yerlerindeki temelleri” olarak değerlendirildi. mağarada yabani koyun, keçinin tüketildiğine dair önemli deliller de elde edildi. İnsanların mağarada yılın belirli zamanlarında yaşamış olmalarının ve hayvan kalıntılarının bulunmasından yola çıkarak özellikle erişkin hayvanların derisi ve kıllarının giyinme ve konfeksiyonla ilgili alanlarda kullanılmış.
Şanlıurfa’daki Karahantepe’de, 2024 kazı çalışmaları kapsamında taş üzerine kazınmış koşan yaban eşeği figürü ortaya çıkarıldı. Neolitik döneme ait “T” biçiminde 250’nin üzerinde dikilitaşın bulunduğu Karahantepe’de bulunan figür, yapı tabanlarında benzerlerine rastlanmış olsa da hareket halindeki bir yaban hayvanını betimleyen ilk figür olarak benzerlerinden ayrıldı. Şu anda çalışmasını sürdürdükleri yapıların yaklaşık 11 bin yıl öncesine ait mekanlar olduğunu dile getiren kazı başkanı Prof. Dr. Necmi Karul, içlerinde daha çok öğütme taşlarının olmasının burada günlük yaşam faaliyetlerin de sürdürüldüğünü gösterdiğine işaret etti.
Antalya’nın Kumluca ilçesi açıklarında arkeolog dalgıçlarca Girit-Minos uygarlığına ait 3 bin 600 yıllık gümüş perçinli tunç hançer bulundu. Akdeniz’in derinliklerinde saklı kalmış uygarlıkların izleri sürülerek titiz çalışmalar sonucu hançerin çıkarılması, sadece Türkiye’nin değil, dünya su altı arkeolojisinin de en önemli keşifleri arasında yer aldı. Uzmanlara göre hançerin Girit-Minos Uygarlığına ait olması teknenin Girit’e doğru yol aldığı sırada battığını işaret ediyor. Bu buluş Akdeniz’in tarihî ticaret rotalarını ve kültürel etkileşimlerini yeniden gözden geçirmemizi sağlayacak önemli ipuçları sunuyor.
Demre’deki Myra Antik Kenti’nin liman mahallesi Andriake’de sürdürülen kazılarda Millefiori (binçiçek) tekniğiyle yapılmış yapı iç dekorasyon levhaları gün yüzüne çıkarıldı. Bu teknikte cam kullanımına Türkiye’de ilk defa, klasik çağdan Roma’ya ve başkent olduğu Bizans dönemine kadar Likya’nın en önemli metropollerinden biri olan Myra Antik Kenti ve limanı Andriake’de ulaşıldı. Döneminin lüks dekorasyon malzemeleri olan kaplamalar çeşitli renklerde çiçekler ve geometrik formlarıyla çok zengin bir çeşitliliğe sahip.
UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde yer alan Denizli’deki Laodikya Antik Kenti’nde de antik dönemde temizlik ve sağlık tanrıçası olarak bilinen Hygieia’ya atfedilen heykele ait baş bölümü bulundu. İnce işçiliğiyle öne çıkan heykel başı, ticaret kenti olarak bilinen Laodekia’nın aynı zamanda bir tıp okuluna sahip olduğu tezini güçlendirdi. Anadolu topraklarında bugüne kadar tespit edilebilmiş altı Zeus tapınağı ve sunağı bulunuyor. Bunlar Laodikeia dışında, Kütahya’daki Aizanoi, Bergama’daki Pergamon, Aydın’daki Priene, Manisa’daki Magnesia ve Muğla’daki Eurosmos antik kentleri.
Van’daki Ayanis Antik Kenti’ndeki kazılarda Urartuların baştanrısı Haldi’ye ithaf edilen üç bronz kalkan ile bronz miğfer bulundu. Eserlerin Urartu metal işçiliğinin zenginliğini ve seviyesini yansıtması bakımından önemli olduğu değerlendirildi. 2 bin 700 yıl öncesine tarihlenen miğfer ve kalkanlar hakkında ilk bilgileri Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla duyurdu.
Eskişehir’in Seyitgazi ilçesindeki Küllüoba Höyüğü’nde evlerin ve içlerindeki ocak, kül çukuru, silo gibi öğelerin gömülerek olduğu gibi korunduğunu belirleyen arkeologlar kurban ritüeli izlerine de rastladı. Milattan önce 3200-1950 yıllarında Tunç Çağı’nda 1250 yıl boyunca kesintisiz yerleşik hayatın olduğu bölgenin tarihinin gün ışığına çıkarılıyr. Arkeologlar bu yıl temmuz ortalarında başlayan çalışmalarda en önemli bulguya höyüğün batısında Erken Tunç Çağı’na ait 5 bin 200 yıllık yapılarda rastladı.
Troya azı başkanı Prof. Dr. Rüstem Aslan, buldukları kemikten yapılmış iki ok ucunun iyi korunmuş durumda olduğunu söyledi. 3 bin 500 yıllık bu ok, Troya Savaşı’nın yapıldığı dönemle de örtüşüyor. Tabii okun savaşta mı yoksa ona yakın başka bir dönemde mi kullanıldığı şimdilik gizemini koruyor.