Ian McKellen, yeniden Gandalf olmaya çok yakın! Teklif bekliyor
Aşka dair klişe biraz da idealize edilmiş söylemlerin üzerimize boca edileceği zaman geldi. Haftaya 14 Şubat Sevgililer Günü. Sahnelerdeyse aşkın türlü halini anlatan oyunlar var. Gelin onlara kulak verelim bu hafta, ruhumuza daha iyi gelecektir!
Ajda Pekkan ‘Aşk oyun değil’ diyor ama gelin ben size, 14 Şubat Sevgililer Günü vesilesiyle etrafımızı saracak aşk temalı bombardımanın içinde nefes aldıracak; aşka, ilişkiye, sevgiye başka türlü bakan oyunlar önereyim. Oyunlara yakışan şarkı isimleri eşliğinde, buyurunuz…
Sezonun iyi işlerinden. Fransız yazar Joel Pommerat’nın farklı episodlardan oluşan bir yapıyla yazdığı oyun, Kemal Aydoğan rejisiyle, orijinal metinden seçilen 12 episodun oynanmasıyla sahneleniyor. Kadın-erkek ilişkilerine dair zihin açıcı, nitelikli bir oyun. Bengi Günay’ın sahne tasarımında, seyirciler oyun alanının iki tarafındaki tribünlerde alıyor yerini ve ‘Düğün’, ‘Ölüm’, ‘Boşanma’, ‘Hafıza’, ‘Çocuklar’ gibi başlıklardan oluşan birbirinden bağımsız kısa oyunlarla karşılaşıyor.
Farklı oyunculuk tarzlarına rağmen ansambl bir ruh yakalamış ekip. Levent Tülek, Neriman Uğur, Sedat Kalkavan, Asiye Dinçsoy, Reyhan Özdilek, Melek Ceylan ve Damla Pehlevan yer yer groteskleşen ve gerçek hayata incelikle temas eden bu eğlenceli oyunda hayli başarılı işler çıkarıyor. Damla Pehlevan’ın piyanosu eşliğinde canlı söylenen aşk temalı yerli-yabancı şarkılarsa oyunu sımsıkı sarmalıyor. Özellikle görmüş geçirmiş orta yaş ve üstü seyirciyi pek çok yönüyle kalbinden yakalayacak bir oyun. İlişkilerimiz üzerine sağlam bir düşünce egzersizi daveti, aynı zamanda…
📌 9 Şubat Cuma, 20.30’da Moda Sahnesi’nde.
Ruh eşlerine sonsuza dek sadık kalan albatros kuşlarının ilhamıyla, Ahmet Sami Özbudak’ın yazdığı aşk hikâyesi masalsı ve biraz da fantastik bir tonda, neşeyle akıyor. Rana-Selçuk Alagöz’ün kült şarkılarıyla ritmini bulan Emrah Eren yönetimindeki dinamik oyunda iki âşık rolü (yan karakterleri de sırtlanarak) Ayça ve Fatih Koyunoğlu’na teslim. İkili, son derece uyumlu ve –oyunun bence bir parça uzun süresine rağmen- seyirciyi neredeyse hiç düşürmeyen performanslar sunuyor.
Karakterler Beyoğlu’ndan Adalar’a, antikacı dükkanlarından vapurlara İstanbul’un hikâyeli mekânlarında dolanıyor. Sadece ‘ruh eşi’ mefhumu ve aşk üzerine değil, hayatın anlamına dair de düşündüren, neşesi de hüznü de yerinde bir oyun.
📌 13 Şubat Salı, 20.30’da Trump Kültür ve Gösteri Sanatları Merkezi’nde, 14 Şubat Çarşamba 20.30’da Baba Sahne’de.
Her işlerinde tiyatronun ‘öz’ünü göstererek, bu sanatı neden sevdiğimi anımsatan Tiyatro BeReZe ekibinin hikâye anlatıcılığına hayli parlak bir örnek olan oyunu… İzleyeli 10 küsur sene olmuş. Ama Erkan Uyanıksoy ile Elif Temuçin’in, ikisi de birbirinden naif ve o oranda da etkileyici halleri hâlâ aklımda.
Çağdaş Amerikalı yazar David Ives’ın ‘Sure Thing’ (Ne Demek) ve ‘English Made Simple’ (Basitleştirilmiş Konuşma Dersleri) ile Elif Temuçin’in, Ives’ın bu iki oyunu üzerinden yazdığı ‘Öyle Olsun’ adlı oyunlarından oluşmuş bu oyun. İki oyuncu müthiş bir serilikle farklı karakterlere geçiyor, zamanla oynuyor ve oyun boyunca kadın-erkek ilişkilerindeki farklı olasılıkları tartışıyor. Varsa sevgilinizle gitmenizi özellikle önereyim, eğlenirsiniz!
📌 14 Şubat Çarşamba, 20.30’da, BeReZe Gösteri Evi’nde.
Sayısız kurmacanın ilham kaynağı, gelmiş geçmiş en meşhur âşıklar onlar. DasDas’ın çağdaş bir sahnelemeyle seyirciyle buluşturduğu ‘Romeo&Juliet’ versiyonu bize tüm ışıltısının arasından kıymetli bir soru soruyor: ‘Aşk nedir?’ Sahnenin gerisinde, pembe led ışıkla, bir çağdaş sanat müzesinden sahneye taşınmışçasına, İngilizce olarak yazıyor bu soru: ‘What is love?’.
Aşkın nelere kurban edildiğini; nefret, rekabet, ayak oyunları ve şiddet ikliminde kaybolanları anımsatıyor bize, Mert Fırat ve Nagehan Gürkan yönetimindeki oyun. Deniz Can Aktaş, Naz Çağla Irmak, Hülya Gülşen, Erdem Akakçe, Barış Gönenen, Ümit Erlim ve Başak Kıvılcım Ertanoğlu’nun ana rolleri paylaştığı oyun; sahne-ışık tasarımından müzik ve kostümlerine, hareket akışına kadar her unsuruyla bir aşk klasiğine eğlence dozu yüksek bir yorum.
📌 16 Şubat Cuma 20.30’da DasDas’ta.
Firuze Engin’in yazdığı, Tolga İskit ve İpek Türktan’ın çok doyurucu performanslarla insanın kalbini ısıtarak sahnelediği oyun, son iki senenin en akılda kalıcı işlerindendi. Görünüşte 1970’lerden bugüne bir ailenin içinde, oyuncaklı bir kurguyla dolaştırıyor oyun bizi. Kâh babaanneyle torun, kâh dedeyle torun oluyor karakterler ve ailenin farklı zamanlarından küçük hikayeleri, sırları döküyorlar önümüze.
Oya gibi işlenmiş bir hikâye, aynı incelikteki sahne ve ışık tasarımı ve rejiyle buluşmuş. Çok içten bir şeyler izleyeceksiniz ama çok da zekice bir mizahla karşılaşacaksınız. Aile içindeki didişmeleri, sevgiyi ve bağlılığı; başrollerden birini musikiye vererek içine yerleştirmiş anlatı. Hafıza üzerine, bu ülke tarihi içinde yıpranarak büyümek, yaşlanmak üzerine, kıymet verdiklerimiz üzerine ama en çok da sevginin her türlüsünün sorgusuz sualsiz hürmeti hak etmesi üzerine, nefis bir oyun. Finalde, bu oyunun, neden ‘aşk oyunları seçkisinde’ yer aldığını pekala fark edeceksiniz.
📌 11 Şubat Pazar, 20.30’da Kumbaracı50’de.