Müzisyenler tek ses: Yaşasın Cumhuriyet
Avrupa Birliği'nin marşı, Doğu ve Batı Almanya'nın birleşmesinin sembolü, müzik tarihinin kilometre taşı, bestecisi Ludwig van Beethoven'in şahseri. '9. Senfoni' bu yıl 200. yaşını kutluyor.
7 Mayıs 1824 günü Viyana sadece baharın güzel bir gününü yaşamıyordu. O gün aynı zamanda müzik tarihinin de dönüm noktalarından biriydi. Tüm biletleri tükenen 2400 kişi kapasiteli Karntner Thor Tiyatrosu’nda Ludwig van Beethoven’in yeni senfonisi seslendirilecekti. Görkemli ‘7. Senfoni’nin ardından daha arka planda kalan ‘8. Senfoni’nin bestelenmesinin üzerinden 12 yıl geçmişti. Salonu dolduran müzikseverler az ama çok başarılı senfonilere imza atan bestecinin bugün artık şaheser olarka anılan bestesini dinlemeye başlar.
44 yaşındayken 1814’te duyma yetisini tamamen kaybeden Ludwig van Beethoven için ‘9. Senfoni’ en büyük meydan okumalarından biriydi. Devrin en önemli solistleri soprano Henrietta Sontag, kontralto Karoline Unger, tenor Anton Heizinger ve bas Joseph Seipelt, şef Michael Umlauf’un yönetimindeki bu 65 dakikalık performansın bitiminde orkestrayla birlikte dakikalarca ayaktı alkışlandı. Ancak o gün alkışın en büyüğü 54 yaşındaki Beethoven’e idi. Kim bilebilirdi ki bu, onun son senfonisi olacaktı.
Prusya Kralı Friedrich Wilhelm’e adanan ‘9. Senfoni’ tam da Ludwig van Beethoven’in yenilikçi ve devrimci yönünü yansıtan bir çalışmaydı. Prömiyerinin üzerinden kısa bir süre geçmesine rağmen hem Viyana’da hem de Almanca konuşulan başka kentlerde kısa sürede izleyiciyle buluştu. İstisnasız her izleyen hayran kalıyordu. Büyük bestecilerin yaptıkları ‘Requiem’ tarzı besteler gibi koronun kullanıldığı bu eser, senfoni türü için bir ilkti. Aydınlanma şairi Schiller’in ‘Neşeye Övgü’ şiirinin koroyla seslendirildiği eserin fikri 1793 yılına kadar uzanıyor. Mazisi bu denli eski olan eserini Beethoven iki yıllık bir çalışmasının ardından 1824’te ilk kez dinleyiciyle buluşturduğunda insanlık, tarih boyunca hiç olmadığı kadar hızlı bir biçimde değişiyor ve dönüşüyordu. Fransa’dan sekteye uğrasa da yayılmaya başlayan eşitlik, kardeşlik ve özgürlük fikrinin yılmaz bir savunucusu olan Beethoven, eserini Prusya kralına ithaf etse de dönemin yeni fikirlerinden romantizmin de müzik alanındaki öncüleri arasında yer aldı.
1825’te Londra’da 1831’de Paris’te, 1836’da St. Petersburg’da ve 1846’da New York’ta ilk kez seslendirilen ‘9. Senfoni’, Türkiye’de ilk kez 1942’de Ankara’da müzikseverlerle buluştu. Beethoven’in ölümünün 115. yılı nedeniyle gerçekleştirilen konserde icra edilen beste salonda büyük alkış almıştı. Senfoni türünün akla ilk gelen örneklerinden biri olan bu başyapıt İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler tarafından propaganda videolarında da kullanıldı. Bu olay bir hümanist olan Beethoven’i hayatta olsaydı bir ara çok sevdiği Napoleon’un imparatorluğunu ilân etmesinden sonra yaşadığı hayal kırıklığından daha çok kahrederdi.
Savaş sonra erer ve Avrupa kurulan yeni dünyada “birleşmiş bir Avrupa” idealiyle şekillenmeye ve kalkınmaya başlar. Bir başkenti ve bir bayrağı olan Avrupa Topluluğu’na bir de marş gerekiyordu. Giuseppe Verdi’nin ‘Nabucco’ operasındaki ‘Va Pensiero’ aryasını önerenler oldu. Üstelik Verdi, birleşik İtalya’nın simgelerindendi ve pek âlâ birleşik bir Avrupa’nın da simgesi olabilirdi. Ancak birleşik Avrupa ruhunu daha çok yansıtan sözlere sahip bir eser aranıyordu. İşte bu noktada bu yıl 200. yaşını kutlayan ‘9. Senfoni’ girdi. Ne de olsa 1950’den beri iki Almanya’nın ortak milli marşı olarak olimpiyatlarda bu beste çalınıyordu. Üstelik Schiller’in sözleri de Avrupa idealiyle son derece uyumluydu.
AB marşı olarak seçilmesi elbette ‘9. Senfoni’yi yeni kuşaklara daha kolay ulaşılabilir bir noktaya taşıdı. Klasik müzik dünyasının en popüler eserlerinden biri haline gelen eserin siyasi yönü de baskın olacaktı. Bunu 1989 yılında Berlin Duvarı kentin iki yakasına hapsolan halk tarafından yıkılırken bir kez daha görecektik.
Yeni Dünya’nın büyük şefi ve entelektüeli, son dönemde hayatına odaklanan ‘Maestro’ filmiyle yeniden gündemde yer edinen Leonard Bernstein’ın Doğu ve Batı Almanya’nın tarihi birleşmeşmesinin şerefine seslendirdiği eser, yine tarihte unutulmaz bir rol oynamayı başarmıştı. Almanya’ya gelişinde çiçeklerle şanına yakışır bir şekilde karşılanan Bernstein, hem Berlin’de olmaktan hem de böylesine özel bir olayın hemen ertesinde Berlin Filarmoni Orkestrası’nı yönetecek olmaktan duyduğu sevinci açıklayacaktı.
Aradan geçen 200 yılda ‘9. Senfoni’yi kimler yönetmedi ki. Beethoven’in en büyük takipçisi Gustav Mahler, Wilhelm Furtwängler, Herbert von Karajan, Leonard Bernstein, Zubin Mehta, Bernard Haitink, Daniel Barenboim, Simon Rattle ve Gustavo Dudamel gibi şeflerin yönettiği dünya çapındaki orkestraların müzikal yetkinliklerinin bir göstergesi olarak seslendirdikleri bu senfoni, muhtemelen dünya döndükçe insanlığın ortak mirası olmayı sürdürecek.