Bayram gelir hoş gelir: Bir kahvenin 100 yıllık hafızası var
Türkiye'nin en iyi edebiyat eleştirmenlerinden A. Ömer Türkeş artık kitap yazılarıyla 10Haber'de. Türkeş ilk yazısında polisiye edebiyatın en sıkı yazarlarından Petros Markaris'in Alfa Yayınları'ndan çıkan, İstanbul'da geçen 'Eskiden Çok Eskiden' romanını yazdı.
Petros Markaris’ün ‘Komiser Haritos Polisiyeleri’ daha önce de Türkçeye çevrilmişti, ancak farklı yayınevleri tarafından hazırlanan kitaplar bir edisyon düzeni içinde hazırlanmadığı düzgün bir sıra izlenmediği için raf ömürleri de ne yazık ki uzun soluklu olmamıştı.
Alfa Yayınları’nın 2023 yılında ‘Gece Bülteni’ ile başlattığı yeni edisyon, tarihsel kronolojiyi takip etmesi bir yana kitaplara gösterilen özenle de takdiri hak ediyor. Bugüne kadar ‘Gece Bülteni’ (Çevirmen: Hulki Demirel, 2023), ‘Alan Savunması’ (Çevirmen: Saadet Özen, 2023), ‘Che İntihar Etti’ (Çevirmen: Ogün Duman, 2023) ve ‘Büyük Ortak’ (Çevirmen: Neylan Eryar, 2023) romanları yayımlanmıştı.
‘Gece Bülteni’ iki gariban Arnavut göçmenin öldürülmesi gibi ‘sıradan’ cinayetlerle başlamış, hikaye oradan medya komploları, organ ve çocuk ticareti, yolsuzluk, aşk cinayeti gibi Yunanistan toplumsal hayatının ‘gündelik’ meselelerine uzanmıştı… ‘Alan Markajı’nda Komiser Haritos yine basit gibi görünen bir cinayeti kovaladıkça, Yunanistan’ı gece kulüplerinden futbol sahalarına kadar sarmalayan mafyatik ilişkiler yumağını çözmek zorunda kalmıştı.
‘Che İntihar Etti’de siyaseti tansiyon yükselmişti. Yunanistan’ın olimpiyatlara hazırlandığı günler, TV canlı yayınlarında önce bir iş adamının ardından bir siyasetçinin intihar etmesi gündemi bir anda değiştirmişti.
Her ikisi de 1970’lerde, Cunta döneminde işkence görmüş eski solculardandı ve olay bir intihar olmasına rağmen sorumluluğu Makedonyalı Philipp Yunan Ulusal Birliği adlı faşist bir örgüt üstlenmişti.
Haritos, üstlerinin ısrarlarına rağmen bu düzmece örgütün üzerine gitmek yerine tarihe, ölenlerin hayat hikayelerine dönecek ve sonuca geçmişin sırlarını çözerek ulaşacaktı.
‘Büyük Ortak’ta kendi kızı ve damat adayının da içinde bulunduğu bir geminin teröristler tarafından kaçırılmasıyla başlayan olaylar zinciri Haritos’u bu kez daha da geçmişe götürecek, II. Dünya Savaşı’na, Yunan İç Savaşı’na ve Cunta dönemine -Haritos’un genç bir polis memuruyken tanıklık ettiği işkencelere- uzanan hikayede gemiyi kaçıranlarla cinayetleri işleyenlerin kimliği çakışacak ve Haritos geçmiş zamanın belleğini koruyan eski bir komünist sayesinde katile ve azmettiricisine ulaşıp, adaleti ise kendi bildiği gibi tesis edecekti.
Edisyonun yeni macerası ‘Eskiden Çok Eskiden’de (Çevirmen: İlknur Özdemir) sakin, huzurlu bir ortamda buluyoruz Haritos’u. Kızını evlendirmiş, karısıyla birlikte tatil için İstanbul’a gelmiş. Ne var ki bu pastoral hava uzun sürmüyor ve Haritos, bir cinayet haberiyle -zaten pek hoşnut olmadığı- turist kimliğinden sıyrılıveriyor. Mesele İstanbul’da zengin ve yaşlı bir Rum kadının öldürülmesi. Cinayet şüphelisi Drama’da abisini de zehirlediği düşünülen bir başka yaşlı Rum kadın; Maria Chambetou. Türkiye Emniyeti Markaris’in soruşturmaya katılmasına izin vermekle kalmıyor yanına da bir Türk görevli katıyor.
Maria’nın ve kurbanın kimliğini araştıran Haritos’un yolu, mübadeleden başlayıp Varlık Vergisi yıllarına, oradan 6-7 Eylül’e kadar Rum azınlık için dönüm noktası mahiyetindeki tarihsel olayla kesişecek, Maria’nın hayatının akışını değiştiren bu olaylarda rol oynayan insanlarla hesaplaşmak istediğini anlayacaktır. Ne var ki intikam meleği haline gelen yaşlı kadını bulmak hiç de kolay değildir…
Markaris, bireysel trajedisinin hesabını tek tek bireylerden sormak isteyen cahil bir kadının hikayesini toplumsal tarihle birleştirmekte hiç zorluk çekmemiş. Üstelik kaba bir ‘kötü Türkler iyi Rumlar’ karşıtlığına da düşmüyor. Tersine, göçe zorlanan Rumların varlıklarına el koyan zengin Rumlar daha ön planda. Ama kötülüğün kaynağında elbette göçe zorlama olgusu var.
‘Eskiden, Çok Eskiden’, cinayetlerin nasıl ve kimin tarafından işlendiğinden çok cinayet nedeni üzerinde duran, katile yakınlık kurmamızı sağlayan tam Markaris tarzı polisiye. Aynı zamanda bir İstanbul polisiyesi. Ama oryantalist tınılardan çok uzak, buradaki yaşantıyı, özellikle Rum azınlıkların yaşantısını anlamaya çalışan bir polisiye.
Okuduğumuz bütün maceralar Komiser Haritos’un bakış açısından anlatılıyor. Detektif Haritos, yeni nesil –edebi- polisiyelerde sıklıkla karşılaştığımız türden; orta yaşını aşmış, dingin, karısından çekinen, kızına bağlı, amirleriyle iyi geçinmeye çalışan, kavga dövüşle işi olmayan, teknolojinin nimetlerinden yararlanmaktansa insan ve topluma ilişkin deneyim ve sezgilerine güvenen, kısacası Maigret esinli bir komiser.
Sade bir hayatı var Haritos’un; karı-koca didişmeleri, geçim sıkıntısı içinde, alabildiğine normal bir hayat sürüyor. “Kenarlı köşeli bir hayat felsefesi filan da aramayın kahramanımızda. Cunta döneminde, işkencelerden sonra biraz yardım ettiği eski tüfek bir komünistle mesafeli ahbaplığı, ilginç bir gösterge: Polisimiz solcu değil, işkenceye tepki gösteren bir muhalif filan değil – ama takıntısız ilişki kurabiliyor, sükunetli, pratik-pragmatik bir bakışı var dünyaya, vicdanı, ‘insanlığı’ var. Polis ideolojisini de yüksünmeden dışa vuruyor, özellikle gaddarlaşmaksızın, bezgin denebilecek bir ‘cool’ üslupla.”
Ayakları yere, gerçeğe hatta hakikate basan suç hikayeleri yazıyor Markaris. Öyle ki, 2023 yılına kadar yayımlanan toplam 15 Komiser Haritos romanı ile -özellikle 2010 yılında girilen büyük ekonomik kriz döneminde yazdıklarıyla- Yunanistan’ın en önemli toplumsal yorumculardan biri haline gelmiş durumda.
Zira -kendisinin de ifade ettiği üzere- “suç hakkında yazmak en iyi toplumsal yorum biçimini sağlıyor” çünkü “bu krizlerin aktörlerinin hepsi de suçlu”. Petros Markaris, siyasi polisiye türünün en iyi örneklerinden olan romanlarıyla “krizin nasıl geliştiğinin ve sıradan insanları nasıl etkilediğinin gerçek hikayesini anlatmak” istemiş. Bu ifadeler aynı zamanda suç kurgusunun devlet yolsuzluğu gibi büyük toplumsal serilenmesinde ve incelenmesinde oynayabileceği role dikkat çekiyor.
İşte bu fikriyattan hareketle ülkesinin bütün kirli bölgelerine nüfuz etmesini biliyor. Mesela üzerinde ısrarla durduğu ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve cunta dönemi gibi konuları işlerken suçu bireyselleştirmiyor. Suç, bir kişinin ya da çetenin işi değil. Bütün bir sistem, suç ve suç ortaklığı üzerine kurulmuş. Bu yüzden de Haritos ipuçlarının peşinde koşmaktansa siyasi yelpazenin parçalarını tarihsel bir bilinçle yan yana getiriyor.
Önceki romanlarında Yunanistan tarihi ile hesaplaşmış, toplumsal hayatı didiklemişti. ‘Eskiden Çok Eskiden’de mekan Türkiye. Bir yandan Cumhuriyet tarihindeki sayfaları karıştırırken diğer yandan kentin altını üstüne getiren Haritos’un gözlerinden mükemmel İstanbul tasvirleri izliyoruz.
Tarihi yerlerin ihtişamından Boğazın güzelliğine, azınlıkların yaşadığı semtlerden yoksul mahallerine kadar hemen her yere bakan, kenti ayrıntılarda yakalayan keskin bir gözü var Markaris’in. Sevmiştir İstanbul’u. Ayrılık vakti geldiğinde yaptığı gözlemler, İstanbul’un sırrına erdiğini gösterecektir.
“Saat sabahın yedi buçuğu, ilk kez İstanbul’un farklı bir yüzünü görüyorum: Büfeler kapalı, kepenkler indirilmiş, yan yana dizilmiş tek katlı barakaların boyaları dökülüyor. Sahil yolundaki kaldırımlarda –tıpkı Selanik’te olduğu gibi- salep ve simit satıcıları bekliyor. Ancak şimdi, buradan ayrılmadan az önce, bu şehrin güzelliğinin bir kısmını bu nabız gibi atan, her sabah hareket çizelgesi gibi dimdik yükselen ve gece yarısı tekrar düşen faaliyete borçlu olduğunu anlıyorum.. Bu canlılık çirkinlikleri örtüyor, çünkü bu ateşin doğurduğu baş dönmesi içinde bu çirkinlik içinde insan buna dikkat etmiyor. Sokaklar süpürülmüş gibi bomboş olunca ve insanın dikkatini dağıtan insanlar ya da araçlar olmayınca şehrin makyajsız çehresi ortaya çıkıyor.”
Ermeni bir baba ve Rum bir annenin çocuğu olarak 1937 yılında doğan Petros Markaris, Bedros Makaryan adıyla vaftiz edilmişti. Avusturya Lisesi’ni bitirdikten sonra bir kaç yıl Viyana ve Stuttgart’ta ekonomi okudu. Ailesi 1954 yılında, 6-7 Eylül olaylarının ardından Atina’ya taşındı. Markaris Atina’ya döndüğünde hiçbir ülkenin pasaportunu taşımıyordu. 1974 yılına kadar yurtsuz olarak yaşadı. Edebiyat dünyasına Bertolt Brecht’in oyunlarını, öykülerini ve şiirlerini çevirerek adım attı. Ünlü Yunanlı rejisör Teo Angelopoulos’la tanışmasından sonra film senaristliğine yöneldi ve pek çok önemli filmin senaryosunu kaleme aldı. 1995 yılında ‘Komiser Haritos Polisiyeleri’nin ilk macerası olan ‘Gece Bülteni’ ile roman kariyerine parlak bir giriş yaptı. Pek çok dile çevrilen, pek çok saygın edebiyat ödülüne değer görülen romanların yazarı Petros Markaris, çevirileriyle “Alman diline ve uluslararası kültürel ilişkilere seçkin katkısı” nedeniyle Ağustos 2013’te Goethe Madalyası ile onurlandırılmıştı.