Kazılar Dara düşmeyecek: Roma’nın sınır kentinde aralıksız çalışma
Çanakkale'nin Çan ilçesindeki İnkaya Mağarasından tarih hazinesi çıktı. 86 bin yıldır burada yaşanıyor. 40 bin yıl önce Neandertaller buradaydı ve taş devrine uygun taş aletlerini bu mağarada yapıyordu. Çakmak taşından yapılma 25 bin alet bulundu.
Çanakkale’nin Çan ilçesi, kömür madenleri ve buradaki termik santralıyla bilinir hep. Artık bu durum değişecek; çünkü Çan yakınlarında bulunan bir mağara, insanlık tarihine ışık tutacak ve bütün dünya ormanların ortasındaki bu şirin ilçeyi tanıyacak artık.
Çan’ın merkezine 15 kilometre uzaktaki İnkaya mağarası, öyle böyle değil tam 86 bin yıldır insanlara ve insanın artık soyu tükenmiş olan en yakın akrabası Neandertallere ev sahipliği yapmış. İnkaya mağarası, sadece barınak da olmamış insana ve Neandertal’e; aynı zamanda dev bir silah üretme fabrikası gibi de çalışmış.
İnsanlar ve Neandertaller, diğer canlılardan alet kullanma ve hatta alet icat etme becerileriyle ayrılmış. Bugün de insanın belirleyici özelliği bu, bizler hayatımızı kolaylaştıran onlarca alet kullanıyoruz.
İlk insan ve Neandertaller, avlanmak için ve gündelik hayatlarını kolaylaştırmak için taşlara şekil veriyor, bunlardan aletler yapıyordu. Giderek bu fikir ilerledi, iki aleti birbirine bağlayıp, örneğin düz bir sopanın ucuna sivriltilmiş bir taş bağlayıp onu mızrak yapmak da akla geldi.
İnsanlığın bu dönemine ‘taş devri’ adı veriliyor ve oldukça uzun sürmüş bir dönem bu. O dönemde şekil vermesi en kolay doğal taşlardan biri çakmak taşı olduğu için bu devre ‘Çakmaktaşı devri’ dendiği de oluyor.
Çanakkale Çan’daki İnkaya mağarası çakmaktaşı kaynağı olan bir mağara. Burada son olarak Paleolitik Dönem’e, yani taş devrine ait taş aletler keşfedildi. Bölgedeki kazılar son 7 yıldır aralıksız devam ediyor.
Mağara ilk olarak 2016 yılında, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü Paleoantropoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Özer başkanlığında yapılan ‘Muğla ve Çanakkale İlleri Yüzey Araştırması’ sırasında bulunmuş. Bu mağarada kazılar 2017’de önce Troya Müzesi tarafından yapılmaya başlanmış.
İnkaya Mağarası, taş devri insanına ev sahipliği yapmıştı. Bu mağara bundan 40 bin yıl önce buzul çağının son dönemlerinde yaşayan insanlar için sadece ev olmamış, aynı zamanda bir çeşit atölye görevi de görmüştü.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünün izniyle, Truva Bakır Madencilik ve T-Design Mühendislik firmasının sponsorluğunda 2020’den bu yana süren kazıda, Orta Paleolitik Dönem’e tarihlendirilen 25 bine yakın çakmak taşı ve bazalt yontma taş alet ve parçalarına ulaşıldı.
Yonga, dilgi, kenar ve ön kazıyıcı, çentikli ve dişlemeli aletler, saplı uçlar, vurgaç, çekirdek, Levallois tipte aletler, mağarayı kullanan dönem insanının ürettiği buluntular arasında yer alıyor. Milattan önce 40 binli yıllara kadar kullanıldığı belirlenen mağarada bulunan yontma taş aletlerin önemli bir bölümü, atölye olarak bilinen alandan çıkarıldı.
Araştırmalar, Buzul Çağı’nın son dönem insanının, çakmak taşı ham madde kaynakları, sıcak ve tatlı su kaynakları, hayvansal ve bitkisel besinlerin bolluğu nedeniyle bu bölgede uzun yıllar kesintisiz yaşadığını ortaya koydu. Buluntuların, Türkiye’de süren diğer mağara kazılarından elde edilenlerle benzerlik göstermediği, genel olarak Balkan Paleolitiği ile ilişkili olabileceği tahmin edilen araştırmalarda, İnkaya kazısıyla hem Batı Anadolu’daki fosil insan varlığının ortaya konulması hem de Anadolu ile Balkanlar arasındaki Paleolitik Çağ insanının karşılıklı göçlerine ışık tutulması amaçlanıyor.
Kazı Başkanı Prof. Dr. İsmail Özer, yaptığı açıklamada Türkiye’de devam eden Paleolitik Dönem mağara kazılarının tamamının, İnkaya dışında ülkenin güney bölgelerinde yoğunlaştığını söyledi. İnkaya Mağarası’nın, geçmişi 86 bin yıl öncesine uzanan dolgulardan oluştuğunu belirten Özer, mağaranın üst katmanlarının 25 bin yıl boyunca aralıksız kullanıldığını belirlediklerini anlattı.
Mağaranın alanının 130 metre uzunluğunda çakmak taşı kayalığından meydana geldiğini bildiren Prof. Dr. İsmail Özer, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Mağaranın batısındaki atölye alanı, o dönemdeki insanların işlik alanı olarak kullandıkları, ana kayadan parçalar kopararak, daha sonra bu bölümde işleyerek günlük kullandıkları aletlere dönüştürdükleri bir mekan. Şu ana kadar 2,5 metre derinliğe indik. Bu Paleolitik atölye açısından oldukça kalın bir tabaka ve tabakanın derinliği devam ediyor. Bu sene bu seviyelerde bırakacağız, önümüzdeki yıllarda derinleştirmeye devam edeceğiz. Mağaradaki sosyal yapıyı da gösteren bir alan burası. Mağarada bu yılki buluntular da dahil olmak üzere 25 bine yakın yontma taş alet ve parçası ele geçti. Bunların neredeyse yarısı atölye alanından bulundu. Yoğun bir yerleşim var burada.”
Prof. Dr. İsmail Özer, mağaranın, o dönem insanların toplandıkları, günlük aktivitelerini değerlendirdikleri, bir anlamda sosyalleştikleri, aynı zamanda bir sonraki günün avcılığına hazırlandıkları yer olarak düşünülebileceğini ifade etti.
Mağarada yaşayanların özelliklerine değinen Özer, “Bu bölgede yaşayan insanların dönem ve yaptıkları aletler itibarıyla Neandertaller olduğunu düşünüyoruz. Henüz kendi organik kalıntılarına ulaşamadık ama ipuçları bize Neandertallerin yaşadığı bir mağara olduğunu gösteriyor. Neandertaller, Avrupa kökenli bir insan türü, 600 bin yıl kadar önce Avrupa’da görülmeye başlıyor. Yaşadıkları dönem Buzul dönemleri. Buzul Dönemi’nin etkisiyle zaman zaman güney bölgelere çekilmek zorunda kalıyorlar” diye konuştu.
Özer, Neandertal olarak bilinen insanların, diğer buluntu alanlarından da yola çıkılarak, ekonomilerini, yaşantılarını, hayvan göçlerine dayalı gerçekleştirdikleri için Avrupa’dan Anadolu ve Orta Doğu’ya kadar indiklerinin görüldüğünü dile getirdi.
İnkaya Mağarası’na yerleşen Buzul Çağı son dönem insanlarının bu bölgeyi tercih etmesinin bazı nedenlere bağlı olduğunu anlatan Özer, şunları kaydetti:
“İnkaya kayalıkları, aslında çakmak taşı kayalıkları. Yani o dönem insanının birincil olarak kullandığı ham maddelerden biri. 130 metrelik kayalık sistemi, binlerce yıl boyunca kesintisiz olarak herhangi bir ham madde aramadan bu bölgede kolaylıkla üretimlerini yapabilecekleri bir kaynak anlamına geliyor. Volkanik arazi olması nedeniyle sıcak su kaynaklarının varlığını biliyoruz. Onların yaşadığı dönemde sıcak su kaynaklarının önemi hem yöreyi ısıtması hem de tatlı su kaynaklarını üretebildiği için hayvanları da bu bölgeye çekiyor. Ayrıca insanlar bu bölgede bol miktarda bulabildikleri bitkisel ürünlere de sıcak su kaynakları nedeniyle kolaylıkla erişebiliyorlar.
Bu seneki en önemli buluntularımız dönem itibarıyla ‘saplı aletler’ dediğimiz yani dünyada ilk kez insanların, doğadaki taş materyali başka bir ham maddeyle ki bunlar genellikle ağaç dalı, hayvan kemiği, boynuz kalıntısı ya da deri, birleştirerek daha yararlı şekilde kullanabildikleri bir alete dönüştürüyorlar. İnsan düşüncesinde de bir basamak sonrasına geçtiğini bize gösteriyor. Bunlar daha önce tahrip olmuş alanlarda çıkıyordu, ilk kez bu sene kazı açmalarından da bu aletleri elde etmeye başladık.”