Türkiye’nin en büyük uluslararası sanat fuarı Contemporary İstanbul için geri sayım…
Mustafa Taviloğlu'un 903 sanatçının 2400'ün üzerindeki eserlerinden oluşan koleksiyonu bir süredir sergileniyor. Şehrin yedi noktasına yayılmış koleksiyonun kalbinde, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’ndeki 'Yarım Asırlık Serüven’ başlıklı sergideyiz.
Mustafa Taviloğlu, Türkiye’nin en önemli koleksiyonerlerinden biri. 1972 yılından bu yana biriktirdiği 2412 eserlik koleksiyonu büyüklüğü nedeniyle bu önemin en büyük nedenlerinden biri. Ancak sadece sayılara indirgemek haksızlık olur. Taviloğlu aynı zamanda tutkulu ve deyim yerindeyse takıntılı bir koleksiyoner.
Tek bir müzeye sığmayan koleksiyon, bir süredir yedi farklı mekanda sergileniyor. Biz de peyderpey sergileri geziyoruz. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’ndeki sergi, Taviloğlu koleksiyonunun kalbi diyebiliriz. Zira ‘Yarım Asırlık Serüven’ başlığı altında toplanan sergi, kronolojik olarak koleksiyonun oluşumu ve gelişimi anlatılıyor. Bu sergide Taviloğlu’nun sanat tutkusunu, koleksiyonunun adım adım nasıl bugüne geldiğini daha iyi anlıyor ziyaretçiler.
Mesela koleksiyonerliğe ilk adımlarını nasıl attığını öğreniyoruz: “Mutaassıp bir ailem vardı. Evimizde resimler yoktu. Sadece aile fotoğrafları ve Kabe’nin oyma şeklinde yapılmış bir tablosu vardı. Resme olan ilgim eşimle başladı diyebilirim. O zamanlar daha kayınvalidem değildi ancak evlerine gittiğimde duvarda bir Şevket Dağ tablosu görmüştüm. ”
“1972 yılında ilk aldığım tablo Necdet Kalay’a aitti. Koleksiyonculuk, benim için bir yolculuk; her sanat eseri ise bu yolculuğun bir durağı. İlk kez resim almaya başladığımda, ileride hayatımın önemli bir parçası haline gelecek bir koleksiyona başladığımı bilmiyordum. Ben resmi sevdim, sanatçıyı sevdim ve amatör bir heyecanla, tanıdığım, dostluk ilişkisi kurduğum sanatçıların resimlerini seçtim. Bunu yaparken de bir an olsun değer artışı fikri aklımın ucuna gelmedi. Bugün, çeyrek yüzyıl sonra da, o günlerdeki sanat sevgimden ve heyecanımdan başka bir düşünce ve niyete sahip değilim ve bundan dolayı mutluluk duyuyorum.”
Başta da dedik Taviloğlu’nun koleksiyonunun tamamının sergilenmesi çok da kolay bir iş değil. Hatta düpedüz çılgınlık. Öyle ki küratörler Derya Yücel ve Marcus Graf “Vazgeçelim, sergilemeyelim. En azından bir kısmını seçelim” gibi önerilerle gelmiş. Fakat Taviloğlu koymuş bir kere kafaya. Herkesi de şu cümleyle ikna etmiş: “80 yaşındayım. Tüm eserleri, koleksiyonumu, yaşanmışlıkları hep bir arada görmek istiyorum.”
Peki, Taviloğlu bir eseri almaya nasıl karar veriyor? Kimi zaman bir galeride kimi zaman bir sanatçının atölyesine giderek iz sürüyor diyelim. Türkiye’de uluslararası anlamda galericiliği hayata geçiren isim Yahşi Baraz yanıtlıyor bu soruyu. İkilinin arkadaşlıklarının 50 yıllık bir geçmişi var. Hemen hemen Taviloğlu’nun koleksiyonuna başladığı yıllara denk geliyor farkındaysanız. Zaten Taviloğlu da kabul ediyor, “Yahşi Baraz’ın benim koleksiyonumda büyük bir etkisi vardır. O olmasaydı, bu şekilde olmazdı hiçbir şey. Beni Mehmet Güleryüz’le, Ömer Uluç, Burhan Doğançay gibi sanatçılarla tanıştırdı. 1972’de aldığım ilk tablo ve bu yolculuk onunla başladı.”
Yukarıda sorduğumuz sorunun yanıtı Yahşi Baraz da demiştik ya… Bakın Taviloğlu nasıl koşuyormuş bir resmin peşinde:
“50 yıla yakın bir dostluğumuz var Mustafa’yla. Araştırmalar yapar, mutlaka sorular sorar. Haftada iki üç gün yemek yerdik ailecek. Bu yemeklerde bana sınav yapar gibi ressamları, kaç eserleri olduğunu ve hatta özel hayatlarını bile sorardı. Sonra sanatçılarla ilişki kurmaya çalışır. Onun iki kişiliği vardı. Bazen smokin giyer bazen bohemdir. İkisi de yakışır, ikisini de taşır. Sanat ortamlarını da sanatçıları da sever. Fikrilerini söylemekten çekinmez. Kimi zaman gece yarısı birbirimizi arardık bir resim için. Söz konusu sanatçının en iyi eserlerini alır her zaman.”
“Koleksiyonum bir tema üstüne değil. Hatta ben ona minestrone diyorum. İtalya’ya gittiğimde biraz az param vardı diye onu içerdim, tok tutardı ama güzeldi. Çünkü en iyi sebzelerden yapılırdı. Benim koleksiyonda da her şey var. Ben her bir eserde kendimi görürüm. Hiçbir zaman bir sanatçı ismi vermemişimdir, veremem. En basit bir kağıda yapılmış bir karalama da benim için çok önemlidir. En maddi değeri olan eserden onu ayırmam. Koleksiyonumda çok büyük miktarda olan resimler vardır, adedi olan. Onlar muhakkak tabii sevgimin bir karşılığıdır, beğenimin bir dönüşümüdür. Ama fırsatlar onu getirmiştir de. Bunun yanında aklımda kalıp da alamadığım, ulaşamadığım da bir sürü sanatçı vardır.”
Mustafa Taviloğlu koleksiyonunu daima ‘Taviloğlu koleksiyonu’ diyerek anıyor. Zira ona göre eşi Lüset Taviloğlu olmasaydı bu koleksiyon olmazdı. Yıllar içinde her iş insanı gibi Taviloğlu da ekonomik zorluklar yaşamış. Yaygındır, ilk olarak sanat eserleri elden çıkarılır diye düşünebilirsiniz ancak Taviloğlu için bu ihtimal dahilinde bile olmamış. Bu konuda çizgisi çok net. Lüset Taviloğlu, “Sat, yine alırız” dese de Mustafa Taviloğlu tek bir eseri bile satmamış: “Lüset hiçbir zaman kötü niyetle söylemedi, biliyorum. Ancak aklımın ucundan bile geçmedi. Eşimi de yermedim, üzmedim. Sadece dinlemedim. İnanmadığım şeyi dinlemem.”
Sanatçı Şahin Paksoy, şöyle anlatıyor Taviloğlu’nu: “Mustafa hisleri ve bilgisi güçlü biridir. Bir şekilde gelir, atölyedeki sergideki en güzel eseri bulur. ‘Bu parça koleksiyona uygun mu’ diye düşünmez, ruhuna dokunan eseri alır. Bir sanatçıyı, diğer sanatçılarla mukayese etmez. Her sanatçıyı ayrı değerlendirir. Ve ısrarcıdır da… ‘Almadan gitmem’ der. Gerçekten de almadan gitmez. Mustafa Taviloğlu koleksiyonuna girmek önemlidir diyebilirim kendi adıma.”
Taviloğlu’nu tanıyan herkes hislerine vurgu yapıyor bir şekilde. Agah Uğur da bu isimlerden biri. Taviloğlu’nun koleksiyonunu tek bir tema altında toplanmayacağını ancak eserlerin ortak bir özelliği olduğunu söylüyor mesela: “Mustafa hislerine ve gözlemlerine güvenir. İlginç bulduğu, ruhuna dokunan her eseri alır. ‘Koleksiyon, koleksiyonerini yansıtır’ derler diye bir söz vardır. Gerçekten öyle galiba Mustafa’ya ve koleksiyonuna bakınca bunu düşünüyorum ben de.”
Peki biz tüm bunları nereden öğrendik derseniz… Sıla Ünlü İntepe imzalı ‘Bir Koleksiyoner Hikâyesi Sergisi’ başlıklı belgeselden. Bu film de tıpkı koleksiyondaki eserlerin bir kısmı gibi Resim Heykel Müzesi’nde ziyaretçileri bekliyor. Dedik ya burası yedi ayaklı serginin kalbi diye, işte bu belgesel kalbin merkezinde. Doğrudan Taviloğlu ve yakınlarından öğreniyoruz.
Taviloğlu koleksiyonunu gezmeye “kalbinden” başlayın deriz. Daha sonra rotanızı Artİstanbul Feshane, Galeri Eyüpsultan, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, İstanbul Sanat Müzesi, İş Sanat Kibele Sanat Galerisi, Mecidiyeköy Likör Fabrikası ve Müze Gazhane’ye kırıp yapbozu tamamlarsınız. Ayrıca sergi sürecinde 16 panel/konuşma hayata geçirilecek. Tarihi Likör Fabrikası ve Artİstanbul Feshane’de çocuklar ve gençler için eğitim programları düzenlenecek. Bir de sergiyle ilgili İş Bankası Kültür Yayınları’nda çıkacak kitap var.
15 Aralık’a kadar vaktiniz var. Girişlerin ücretsiz olduğunu da hatırlatalım.
İstanbul’un ve Türkiye’nin en büyük uluslararası sanat fuarı Contemporary Istanbul başladı. Böyle büyük sıfatlar ve cümleler her zaman mesafe yaratıyor naçizane. Ancak kabul edelim Contemporary Istanbul “herkese açık” ve ulaşılabilir bir etkinlik değil. Kalburüstü sanat takipçileri ve koleksiyonerleri heyecanlanabilir, diyelim. Biletlerin bin TL olduğunu hatırlattıktan sonra belki absürt olacak ancak bu sene Contemporary Istanbul cephesinde bir ilk yaşanıyor. Tersane İstanbul’daki fuara, bölgenin yoğun trafiği de göz önünde bulundurularak bu sene Kabataş ve Kadıköy’den vapur seferleri düzenleniyor. 24-27 Ekim tarihlerinde gerçekleşecek etkinliğe yolunuz düşer mi bilmiyoruz ancak detaylar burada. Bir de 10Haber yazarı Elif Soyseven, “Contemporary İstanbul açıldı, koşun” diyor. Çağrısına kulak verir misiniz, buyurun siz karar verin. Ama eğer koşmayacaksanız gözünüz Instagram’da olsun, fuarı gezmiş kadar olursunuz.
📍Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler, Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi: Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi ikinci süreli sergisi Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler ve yeni hikayelerle kapılarını açtı. Türk resminin öncülerinden Şeker Ahmed Paşa’nın parlak sarı ayvaları, Selahattin Teoman’ın her biri kırmızının farklı tondaki meyveleri, Fikret Otyam’ın enginar çiçekleri, soyut çalışmalarıyla bilinen Zeki Faik İzer’in yeşil rengiyle dikkat çeken balıkları, Feyhaman Duran’ın her biri ağız sulandıran meyveleri, Şeref Akdik’in muntazam şekilde dizilmiş incirleri iştah açıcı halleriyle ziyaretçileri bekliyor.Tarladan sofraya uzanan serüveni aralarında Osman Hamdi, Abidin Dino, Selahattin Teoman’ın da bulunduğ 204 eserle anlatan sergi iştah açabilir, baştan uyaralım.
Sosyalizme tercüme!
📍Sosyalizme Tercüme, Salt Galata: Yugoslavya’da Türkçe konuşan topluluğun az bilinen tarihini gündeme getiren ‘Sosyalizme Tercüme’ sergisi kapılarını açtı. Sergi, Kosova ve Makedonya odağında Yugoslavya’da Türkçe konuşan topluluğun az bilinen tarihini ele alıyor. Çok uluslu bir toplumsal bağlamda sosyalist ideolojinin, Yugoslavya’da Türk kimliğinin inşasına ve dönüşümüne etkisini irdeliyor. Sergi, 3 Şubat 2025 tarihlerinde Salt Galata’da görülebilir.
📍Doug Aitken: İçimdeki Şehir / Borusan Contemporary: ABD’li multidisipliner sanatçı Doug Aitken’in İstanbul’daki ilk sergisi devam ediyor. Aitken tam anlamıyla sınırları zorlayan biri. Nasıl derseniz… Sanatın var olabileceği tüm biçimleri deniyor, bireysellik nedir, özgürlüğün sınırları var mıdır sorularının peşinden gidiyor, şehirleri, insanı ve bugünün toplumlarını anlamaya çalışıyor. 90’lı yıllardan bu yana üretimlerine devam eden Aitken kavramsal yolculuğunun özeti niteliğindeki ‘İçimdeki Şehir’ 17 Ağustos’a kadar Perili Köşk’te ziyaretçilerini ağırlamaya devam ediyor.
📍Georg Baselitz: Son On Yıl / Sabancı Müzesi: İddialı bir başka sergiyle devam edelim. Sabancı Müzesi sezonu Alman ressam, heykeltıraş Georg Baselitz ile karşılayacak. Kendisi Alman sanatına büyük etkisi olan bir isim. 1960’larda figüratif, etkileyici resimleriyle tanınır hale gelen Baselitz 1980’den bu yana uluslararası sanat dünyasında önemli bir isim haline geldi. Sanatçının çalışmaları da doğrudan ülkesinden ilham alıyor. Almanya tarihine özgü çalışmalarında Nazi döneminden kalan sıkıntıları, yıkıntılar, asiler, çobanlar, ağaçlar ve savaş gazileriyle resimlerine taşıyan Baselitz’in son 10 yılda ürettiği eserler 2 Şubat’a kadar Sakıp Sabancı Müzesi’nde.
📍 Chiharu Shiota, Dünyalar Arasında, İstanbul Modern: Japon sanatçı Chiharu Shiota hafıza ve varoluş temalarını işlediği Dünyalar Arasında sergisiyle İstanbul Modern’de. Sanatçının hafızanın peşinde koştuğu ve kırmızı ipliklerle kurduğu dünya 20 Nisan 2025 tarihine kadar ziyarete açık. Daha fazla bilgi isteyenler buyursun.
📍Tasarımcının Notu / Salt Beyoğlu: Türkiye’de grafik tasarımın gelişimi nasıldı, hangi yolları aştık merak edenleri Salt Beyoğlu’na alalım. Türkiye’de grafik tasarımın gelişimini kitap ve kültür yayıncılığı üzerinden ele alan ‘Tasarımcının Notu’ 11 Eylül’den itibaren Salt Beyoğlu’nda olacak. Yazar ve editör Eda Sezgin tarafından programlanan sergi, 2 Şubat 2025 tarihine kadar Salt Beyoğlu’nda. Biz de sergiyi ziyaret etmiştik.
📍Yeryüzü Halleri/Yapı Kredi Galeri: Yeryüzünde özenle, dikkatli ve nazikçe yaşamanın gerekliliğine inanan Yeryüzü Halleri ekolojiye dayanan eserler üreten, 11 güncel sanatçıyı bir araya getiriyor. İsmini Birhan Keskin’in insan dışı canlıları merkeze alarak yazdığı şiir kitabı ‘Yeryüzü Halleri’nden alan sergide resim, performans, fotoğraf, video, vitray, heykel ve yerleştirme gibi çeşitli disiplinlerden eserler izleyicilerle buluşuyor. Yeryüzü Halleri sergisi, 30 Mart’a kadar Yapı Kredi Galeri’de ziyarete açık.
📍Karaya Çıkmak Yasaktır/ Arter: Maaria Wirkkala’nın 2007 yılında 52. Venedik Bienali’nde sergilenen ve aynı yıl Arter Koleksiyonu’na dahil edilen Karaya Çıkmak Yasaktır başlıklı yerleştirmesi ilk kez İstanbul’da! Görmek isteyenleri 23 Şubat’a kadar Arter’in 1. kat galerisine alalım.
📍Hesaplar ve Tesadüfler: Dóra Maurer, Vera Molnár, Gizella Rákóczy – Macaristan Ulusal Bankası Koleksiyonu’ndan Algoritma Sanatı / Pera Müzesi : Pera Müzesi bilgisayarla sanat olur mu; hesap kitap sanatın içine girer mi diyen düşünenlerin fikrini değiştirmeye yönelik bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Bilgisayar sanatının üç öncü ismi Dóra Maurer, Vera Molnár ve Gizella Rákóczy’nin eserleri izleyicilerini bekliyor. 2024 Macar-Türk Kültür Yılı etkinlikleri kapsamındaki sergi üç öncü sanatçının algoritma ve soyutlama ile sanatlarına nasıl yön verdiklerine tanıklık etme fırsatı sunacak. 10Haber kültür sanat ekibinden İhsan Dindar sergiyi ziyaret etmişti.
📍Çölde olduğunu söylemenin anlamı yok / İMALAT-HANE:Bursa Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan İMALAT-HANE Burak Kabadayı’nın Çölde olduğunu söylemenin anlamı yok başlıklı kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Deniz Kırkalı’nın üstlendiği sergi, yansıma ve serap gibi algı yanılmalarını ve bunları fark etmenin sınırlarını sorguluyor. Kabadayı’nın sergi için ürettiği üç yeni video çalışmasının yer aldığı sergi, 11 Ocak’a dek İMALAT-HANE’de görülebilir.
2.5B / YUNT: Murat Germen’in küratörlüğünü üstlendiği 2.5B başlıklı sergi, YUNT’ta. Geçen sene Sultanbeyli’de kapılarını açan YUNT bu kez Tanzer Arığ, Gökçen Ataman Tanyer, Nora Byrne, Gizem Çeşmeci, Nermin Er ve Semih Zeki’nin eserlerini bir araya getiriyor. Sergi, izleyicileri iki boyut ile üç boyutun ara noktasındaki bir temsil yöntemi olan iki buçuk boyut evrenini keşfetmeye davet ediyor. Bu keşif için 6 Aralık’a kadar vaktiniz var.
📍Arkas Sanat Merkezi, Nejad Devrim & Mübin Orhon: İki İmge Yolcusu: İzmir’in önde gelen sanat merkezlerinden Arkas Sanat Merkezi, yeni sezona Türk resminin iki büyük ismini buluşturan sergiyle merhaba demişti. Yaşamlarının büyük bir bölümünü Paris’te sürdüren Nejad Devrim ve Mübin Orhon’un yapıtlarının yer aldığı sergi, Necmi Sönmez’in küratörlüğünde kapılarını ziyaretçilerini ağırlamaya devam ediyor. Nejad Devrim & Mübin Orhon: İki İmge Yolcusu sergisi, iki ressamın ağırlıklı olarak Paris yıllarında yaptıkları çalışmalara ev sahipliği yapıyor. Sergi 18 Şubat’a kadar açık.
📍Yerebatan Sarnıcı, Yeraltının Kapıları – Geçiş ve Yansıma ile Mekâna Dokunma; Vlastimil Beránek: Yerebatan Sarnıcı 1500 yıllık tarihinin büyülü atmosferinde bu kez kristal heykelleri ağırlıyor. Çekyalı heykeltıraşlar Vlastimil Beranek ve Jaroslav Prosek’in ‘Yeraltının Kapıları: Geçiş ve Yansıma ile Mekana Dokunma’ sergisi açıldı. Bu kez aceleye gerek yok, sergi 30 Kasım’a kadar ziyarete açık. Yerebatan Sarnıcı’nın meşhur kuyruğuna girmiş, sergiyi ziyaret etmiştik.
📍Joan Miro, Joan Miro: İmge, Metin ve Gösterge, Arkas Sanat Merkezi: 20. yüzyılın en önemli sanatçılarından Katalan ressam ve heykeltıraş Joan Miro bir kere daha Türkiye’de; bu kez İzmir’deki Arkas Sanat Merkezi’nde, üstelik daha önce görülmemiş eserleriyle… Joan Miro’nun yaşamı boyunca çok çeşitli tekniklerle ürettiği eserlerden oluşan ‘Joan Miro: İmge, Metin ve Gösterge’ başlıklı sergi bugün kapılarını açıyor. Sanat tarihçisi ve akademisyen Robert Lubar Messeri küratörlüğündeki sergi Miro’nun 1924’ten 1981’e kadar ürettiği eserlere odaklanıyor. Sergide Portekiz Devleti Çağdaş Sanat Koleksiyonu’na ait 74 eser sergileniyor. Sergi, 9 Şubat 2025’e kadar pazartesi günleri dışında ziyaret edilebilecek.
📍Stagehand, The Pill: 2023 yılında halk oylamasıyla Portekiz Egemen Sanat Ödülü’ne değer görülen ve işleri prestijli kamu ve özel koleksiyonlarda yer alan Leylâ Gediz’in Stagehand adlı yeni kişisel sergisi The Pill’de. Sergi Gediz’in uzun süredir devam eden, temsil çerçevelerinin dışında tutulan destek yapıları ve süreçleri üzerine odaklandığı resimsel araştırmalarında, bu kez tiyatro üretimine odaklanıyor. Türkçeye “sahne görevlisi” olarak çevrilen Stagehand sergisinde sanatçı, arşiv görüntülerinden ve tiyatronun destek yapılarından kesitler seçiyor. Sergi 16 Kasım’a dek açık.
📍Spot Işıklarının Ardında: Müzik Dünyasının Hikayesi, Galata Rum Okulu: 212 Photography Istanbul, bu kez 70’lerden bugüne müzik endüstrisinin kalbinin attığı New York’a uzanıyor. Spot Işıklarının Ardında: Müzik Dünyasının Hikayesi / Beyond the Spotlight: Chronicles in Music History sergisinde rock, punk ve hip hop müziğin sürekli genişleyen dünyasına tanıklık eden fotoğrafçılar, Ebru Yıldız’ın küratörlüğünde geniş bir seçkide yer alıyor. 28 Ekim’e dek Galata Rum Okulu’nda ziyarete açık. Saat 20.00’a kadar açık olan serginin biletini online alabiliyorsunuz.
📍Çağrı Odabaşı, şık. Gölge. Sahneler:Sanatçı Çağatay Odabaş’ın yedi yıl aradan sonra gerçekleştirdiği kişisel sergisi “’şık. Gölge. Sahneler’ Ruzzy Gallery’de. Sanatçı bu sergide konik sinematik sahneler üzerinden zamanın akışkanlığını eserleriyle gözler önüne seriyor. 25 Aralık’a dek ziyarete açık.