İrlandalı çimento devini satın alan Çimsa küresel yolculuğa hazırlanıyor
Eskişehir'in Seyitgazi ilçesindeki Küllüoba Höyüğü'nde evlerin ve içlerindeki ocak, kül çukuru, silo gibi öğelerin gömülerek olduğu gibi korunduğunu belirleyen arkeologlar kurban ritüeli izlerine de rastladı.
Eskişehir’in Seyitgazi ilçesinde 1996’dan bu yana devam eden Küllüoba Höyüğü kazısında genellikle Güneydoğu Anadolu’daki Neolitik Dönem ile özdeşleşen “yapı gömme” kültü bulgularına ulaşıldı.
Milattan önce 3200-1950 yıllarında Tunç Çağı’nda 1250 yıl boyunca kesintisiz yerleşik hayatın olduğu bölgenin tarihinin gün ışığına çıkarılması için sürdürülen çalışmalar Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünden alınan izinlerle Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Türkteki başkanlığındaki 15 kişilik ekip tarafından yürütülüyor. İlçe merkezinin 15 kilometre kuzeydoğusunda yer alan Küllüoba Höyüğü’nde, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Odunpazarı Belediyesi, Eskişehir Ticaret Odası, Eskişehir Sanayi Odası ve sponsor firmanın destekleriyle Tunç Çağı izleri aranıyor.
Arkeologlar bu yıl temmuz ortalarında başlayan çalışmalarda en önemli bulguya höyüğün batısında Erken Tunç Çağı’na ait 5 bin 200 yıllık yapılarda rastladı. Uzmanlar içlerindeki ocak, kül çukuru, silo gibi öğeler tamamen boşaltılıp temizlendikten sonra, evlerin kırmızı renkli steril bir toprakla (kaliş) gömülmüş olduğunu, kolaylıkla parçalanabilecek çamur yapılı silonun bile tahrip olmadan korunacak biçimde özellikle toprak altında bırakıldığını belirledi.
Kurban ritüeli yapıldığını taşla doldurulmuş kapı ve pencereler arasına yerleştirilmiş koyun ve keçi omurgalarına bakarak ortaya çıkaran arkeologlar içi tamamen temizlenmiş yapının içine sadece bir adet parlak siyah renkli gaga ağızlı testinin kırılacak şekilde atılmasının da ritüelin bir parçası olabileceğini tahmin ediyor. Prof. Dr. Murat Türkteki yaptığı açıklamada bu sene kazdıkları alanın bölgenin en eski yerleşimcilerinin bulunduğu alan olduğunu ve milattan önce 3200-3000 yıllarına tarihlendiğini anlattı.
Yapı gömme kültüyle ilgili buluntular hakkında bilgi veren Prof. Dr. Murat Türkteki şunları söyledi: “Bu alandaki yapıların hepsinin şimdilik en azından arka odalarının özellikle gömüldüğünü tespit ettik. Çevrede bulunan kırmızı renkli steril toprak, yapıların içine tamamen doldurulmuş. Bu sayede aslında bir taraftan kullananlar için belki farklı anlamı var ama yapıların duvarları da 2,5-3 metre yüksekliğe kadar korunmuş vaziyette.
Normal şartlarda bir höyükte sadece yapıların temelleriyle karşılaşırken burada yapıların duvarlarının neredeyse çatıya kadar korunduğunu görüyoruz. Bu işlem yapılmadan önce kapılar veya havalandırma alanları taşla örülmüş, daha sonra bu doldurma işlemi gerçekleşmiş. Doldurma işlemi sırasında belli ki bir tören, bir ritüel var. Örülen alanların içine kurban edilen hayvanların parçaları bırakılmış. Yine o törende kullanılan kaplardan biri yapının içine atılmış. Onun dışında yapının iç mimari öğeleri yani ocağı, silosu hariç yapı içinde hiçbir şey bırakılmamış, yapı tamamen temizlenmiş.”
Bu durumun ilginç olduğunu dile getiren Türkteki bu yönteme Güneydoğu Anadolu ile Orta Anadolu’daki Neolitik ve Kalkolitik dönemlere ait örneklerde zaman zaman rastlanıldığını anlattı. “Tunç Çağı’nda böyle bir uygulamanın varlığını bugüne kadar bilmiyorduk” diyen Murat Türkteki bunun arkeoloji camiası için önemli bir gelişme olduğunu vurguladı.
Anadolu’da bu geleneğin binlerce yıl sonra batıda bu bölgede devam etmesinin de düşündürücü olduğuna dikkati çeken Türkteki şunları kaydetti: “Güneydoğu Anadolu Neolitiğinde özel yapılar gömülüyor, bunu biliyoruz. Buradaki durum daha çok yine bu gömü ritüelinin varlığını gösteriyor. Sosyal hafıza tabii ki binlerce yıl boyunca aktarılıyor ancak burada amaç farklı olabilir. Güneydoğu Anadolu Neolitiği ile aramızda 7 bin yıl var. Dolayısıyla dönem ve zaman açısından çok büyük bir fark var. Muhtemelen uygulama benzer ancak amaç farklı. Şu an bulduğumuz yapılar konut niteliğinde, iki odalı yapılar. Amaç farklı olabilir. Kutsal bir amaç var mı, bilmiyorum. Tören kısmı var. Bir törenle bu iş yapılıyor, bu doğru ancak esas amaç neydi? Bunun için bir şey söylemek henüz erken ancak şöyle söyleyebiliriz; sadece bir yapının içinde 36 metreküp toprak var. Çok büyük bir iş gücü, ortak bir çalışma gerektiriyor. Bir organizasyon durumu var ancak bu niye yapıldı? Acaba bir tehdit mi vardı? Coğrafi bir tehdit mi, iklimsel bir tehdit mi yoksa başka nitelikte fiziki bir tehdit mi vardı? Çalışmalarımız bu konuda devam ediyor.”