‘Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü’: Bursa’da bir ‘anarşist’
Haftanın oyunları varlıkları sürgünlerle, tehditlerle, zorunlu göç ve baskılarla azaltılan bu ülkenin Ermeni ve Rum halklarından gerçek ve kurmaca öyküler içeriyor. 17 sene önce bugün katledilen Hrant Dink’in eşsiz anısına...
Oyunun yazarı Ahmet Sami Özbudak’ın şiir gibi tarifiyle “sesinin duyulduğu yer deniz kıyısı” olan Ermeni müzik insanı Gomidas Vartabed’in öyküsü. Yolcu Tiyatro’nun prömiyerini 2020’de İstanbul Tiyatro Festivali’nde yapan ve üç sene boyunca Surp Vortvots Vorodman Kilisesi’nde özel bir mekân kullanımıyla sahnelenen oyunu yolculuğuna klasik tiyatro sahnelerinde devam ediyor.
Osmanlı’nın son döneminde Kütahya’da Soğomon Kevork Soğomonyan ismiyle dünyaya gelen müzik dehasının yaşamı kafasındaki sesler, topladığı ezgiler, şarkılarda gördüğü hikâyeler ve kalbinde hayallerle Eçmiyadzin-Berlin-Paris-İstanbul hattında sürüyor. Çocuk yaşta öksüz kalıp memleketinden henüz dilini dahi bilmediği topraklara göçüyor. Ermenistan’da din adamı olarak yetişirken müziğe gönlünü ‘biraz’ fazla kaptırdığı, ayin parçalarını dini olmayan mekânlarda dillendiremeyeceği gibi engellerle karşılaşıyor. İstanbul’dan ise 2234 Ermeni aydını sürgün eden 24 Nisan 1915 tarihli tehcir kanunuyla sürülüyor. Engeller, baskılar, sürgün ve sanatına ket vurulmasıyla geçen ömrü akıl sağlığına mal oluyor.
Anadolu’yu Anadolu yapan sayısız gayrimüslim yaratıcı nefesin önde gelenlerinden Gomidas… Dağlardan çıkardığı Ermenice, Türkçe, Kürtçe derlemeler ve besteleriyle zamanlar, diller, kültürler arasında bağ kuran öncü bir etnomüzikolog.
Özbudak, Gomidas’ı sanatçının ömrünün sonlarına sahne olan Paris’teki akıl hastanesinde çıkarıyor karşımıza ilkin. Cam platformun üstündeki Gomidas hayali bir koyunun peşine düşüyor ve çocukluğundan, billur sesiyle meşhur olduğu Kütahya sokaklarından itibaren kendi hayatında dolaşırken buluyor kendini. Özbudak’ın yönetimini de üstlendiği oyunu zorlu bir işi sırtına alan Fehmi Karaaslan’ın tek kişilik performansından izliyoruz. Büyüleyici nitelikte bir ışık tasarımıyla hazırlanan rejinin en çarpıcı unsuru ise Karaaslan’a eşlik eden Lusavoriç Korosu.
Oyundan çıktığımda bu memleketin büyük Ermeni müzik insanını uluslararası standartta bir yapımla anlatan ‘Gomidas’ın dünyayı gezmesini dilemiştim. ‘Gomidas’ o günden beri farklı ülkeleri gezdi, umarım Yolcu Tiyatro’nun bu işle uğrayacağı duraklar çoğalarak artar.
📌 21 Ocak Pazar 20.00’de CKM’de, 17 Şubat Cumartesi 20.30’da DasDas’ta, 9 Mart Cumartesi 21.00’de Uniq Hall’de.
Beyoğlu’nda 150 yıllık bir Rum apartmanı olan, mekâna özgü bir iş olarak 2023 İstanbul Tiyatro Festivali’nde hayata geçen Büyük Zarifi’deyiz. Her seferinde sadece yirmi seyirci alınan bu apartman dairesinin trabzanlarından, parkelerinden, duvarlarından sızan sesler, geçmişten ve bugünden sözler, anlar dolduruyor içeriyi. İlyas Özçakır’ın imzasını taşıyan proje Türkiye tarihinin üç farklı döneminde travmatik izlerle yaşanan zorunlu Rum göçlerinden öykü kesitlerini kurguluyor. H. Can Utku, İlias Maroutsis, Fulya Özlem, Sandra Penso, İlyas Özçakır ve Çağdaş Ekin Şişman’ın kaleme aldığı ‘Büyük Zarifi Apartmanı’ bizi bir apartmanın içine sızdırıyor ve büyük laflar etmeden, küçük kesitler aracılığıyla bu şehrin yakın geçmişine kulak vermemiz gerektiğini anımsatıyor.
📌 21 Ocak Pazar 16.00 ve 19.00’da Beyoğlu, Büyük Zarifi Apartmanı’nda.
Projenin genel sanat yönetmeni Ahmet Sami Özbudak ile Monologlar Müzesi ekibinin Beyoğlu’na, bence daha doğrusu bu şehre yazdığı bir ‘aşk mektubu’. Prömiyerini 2023 İstanbul Tiyatro Festivali’nin kapanış oyunu olarak Beyoğlu’nun üç ayrı köklü lisesinin (Notre Dame de Sion, Galatasaray ve Saint Benoit liseleri) bahçe, avlu, sınıf, koridor gibi mekânlarında yapmıştı. ‘İstanbul Mon Amour: Beyoğlu’ adıyla yola çıkan oyun şimdilerde yeni ismiyle Balat’ta, Yuvakimyon Rum Kız Lisesi’nin farklı mekânlarında seyirciyle buluşuyor.
Kısa oyunlardan oluşan proje bu şehrin yakın ve uzak tarihinden fısıldadıklarını bugüne ulaştırıyor. Gerçekle kurmaca arasında salınan bir dizi kısa oyun farklı yazarların imzalarını taşıyor. Ozan Ömer Akgül’ün ‘Regine’sinde Salvador Gemisi kazazedelerinden genç bir Yahudi kadınla İstanbul’da tanışıyoruz örneğin. Sema Elcim’in ‘1955’inde 6-7 Eylül vahşetini yaşamış Rum öğretmen Madam Argirit’in son dersinde sınıfta sırada oturan öğrencilerden biri oluyoruz biz de. Kerem Pilavcı’nın ‘Müessif Bir Hadise’sinde 1960’ta yaşanan müessif bir hadise yüzünden en büyük hayali yarım kalan asi genç kız Iro ile tanışıyoruz. Özgün, akılda kalıcı ve izleyenin şehirle bağını da güçlendiren bir oyun ‘Monologlar Müzesi Yuvakimyon’.
📌 27 Ocak Cumartesi, Yuvakimyon Rum Kız Lisesi’nde.
Bir zamanların çok kültürlü, çok dilli, çok sesli ve şimdikinden çok daha zengin İstanbul’una, Tatavla’sına (Kurtuluş) hem iç acıtıcı hem de kıpır kıpır bir bakış. Şaban Ol’un ‘Eleni ve Gül’ adlı oyunundan hareketle Sumru Yavrucuk’un uyarladığı oyunu Berfin Zenderlioğlu yönetiyor. Yavrucuk, Tatavla’da artık ne ailesinden ne de bildiği, yaşadığı mahallesinden geriye bir şey kalmış olan Rum kadın Eleni. Deniz Çakır ise onun yoldaşı, arkadaşı, yardımcısı, en yakını Gül. İki oyuncunun uyumunu izlemenin keyfi ayrı, Sumru Yavrucuk’un Eleni’nin muzip, görmüş geçirmiş ve direnen, inat eden hallerini takip etmenin zevki ayrı güzel. İstanbul’un yakın tarihini (1964’teki 20 dolar/20 kilo bavul şartıyla gerçekleşen Rum tehcirini de, karanlık 6-7 Eylül’ü de dahil ederek) Eleni’nin öyküsü üzerinden izlerken üzüntü ve öfke duyguları iç içe geçiyor.
📌 20 Ocak Cumartesi, 20.00’de MOİ Sahne’de.