Bilim dünyasının gözü Neolitik Kongre vesilesiyle Şanlıurfa'da. Kongrede insanlığın bu uzun çağı masaya yatıracak. Yakın dönemde çıkan bir kitapsa tam da bu kongredeki konuları ve Göbeklitepe'yi ele alıyor. İşte karşınızda 'Her Şeyin Şafağı'.
Neolitik Çağ ya da diğer adıyla Cilalı Taş Devri insanlığın en büyük kırılmaların yaşandığı dönemlerden biri. İnsanlık bu dönemde onbinlerce yıllık alışkanlıklarını geride bırakıp yerleşik hayata geçmeye başladı. Onları buna yönlendirense tarım yapmaya başlamaları oldu.
Yaklaşık olarak milâttan önce 10 bin yılından başlayan bu dönem Şanlıurfa’da başlayacak uluslararası bir kongreyle masaya yatırılıyor. Yarın başlayacak kongreye dünyanın en prestijli üniversitelerinden bilim insanları katılıyor. Göbeklitepe, Karahantepe, Aşıklıhöyük ve Çatalhöyük gibi neolitik yerleşimlere ev sahipliği yapan Türkiye’nin bu zengin mirası elbette kongrenin ana gündemlerinden biri.
10Haber olarak kongredeki gelişmeleri yakın takip edeceğiz. Ancak şimdi tam da bu kongrenin arefesinde, yakın zaman yayınlanmış bir kitaba değinelim. Antropoloji, arkeoloji ve tarih gibi disiplinleri harmalnayan David Wengrow ve David Graeber Türkçeye çevrilen son çalışmaları ‘Her Şeyin Şafağı’ tam da bu devrimsel dönemi, Neolitik Çağı konu ediniyor. Üstelik bir de iddiası var. Onu da alt başlığıyla ilan ediyor: İnsanlığın Yeni Tarihi.
2020 yılında 59 yaşındayken hayatını kaybeden antropolog David Graeber ve arkeolog David Wengrow’un imzasını taşıyan kitabın girişi de aslında konuya nokta vuruşu yapan bir başlığa sahip: İnsanlığın Çocukluğuna Veda. Neolitik Çağ (Cilalı Taş Devri) için yapılabilecek en güzel tanımlamalardan biri bu olsa gerek. Avcı toplayıcı bir canlı olan insan, Neolitik Çağ ile birlikte tarım yapmaya başlayıp yerleşik hayata geçti. Sonrasında Çatalhöyük ve Aşıklıhöyük gibi ilk örneklerine Türkiye’de rastlayacağımız yerleşimler kurulmaya başlandı. Peki ama ne oldu da insan böylesine büyük bir karar verdi ve yerleşik hayata geçti?
Bu sorunun ne yazık ki tek bir cevabı yok. Pek çok cevap olmasına rağmen hepsinin doğruluğu da eşit seviyede değil. Zira bu döneme ait yazılı bir kaynak yok. Ancak Claude Levi-Strauss’tan bu yana pek çok antropolog ve arkeolog bu soruya cevap bulmaya çalıştı. Bugün Neolitik Devrim olarak da anılan bu sürecin aslında bir anda gerçekleşmediği de aşikar. Bu yüzden “devrim” nitelemesine de karşı çıkanlar var. Ancak hemfikir olunabilecek bir şey var, o da bu çağın gerçek manada “insanlığın çocukluğuna vedası” olduğudur.
Bu vedanın en görkemli nişanı Göbeklitepe. Bereketli Harran Ovası’ndaki bu yapı insanlığa ne söylüyor? Bu esrarengiz yapıya çok da uzakta yaşamayan insanlar o sıralarda yani muhtemelen milâttan önce 9600 yılında Göbeklitepee’yi de inşa etmeye başladı. Avcılık sayesinde genlerinde kolektif çalışma bulunan insanlar el birliğiyle bu ağır taşları iki kilometre uzaklıktaki bir taş ocağından getirdi.
Kitap bu noktada T şeklindeki taşların konumlandırma konusundaki o tartışmalı iddiaya da yer veriliyor. İddiaya göre Göbeklitepe’deki bu taşlar göksel hareketler baz alınarak yerleştirilmişti. Yıldızların belli hareketine göre konumlandırılan bu taşlar zamansal bir işlev de görebilir.
Kitapta Göbeklitepe’nin bir zamanlar bir çatısının olduğu iddiası dillendiriliyor. Üstelik bu yapı zaman içinde değişikliklere de uğramış olabilir. Graeber ve Wengrow’un kitabı Göbeklitepe’yle aynı mantıkta yerleşimlerin Polonya’nın Krakow kentiyle Ukrayna’nın başkenti Kiev’i kapsayan bir coğrafyada da yapılmış olabileceği iddiasında. Ancak şurası bir gerçek ki yapılmış olsa dahi kullanılan malzeme ahşaptı. Bu da yapının uzun ömürlü olmaması anlamına geliyor. Üstelik de Göbeklitepe kadar matematik gerektirmeyecekti. Zaten dünya genelinde Göbeklitepe biricik yapan noktalardan biri de bu.
David Graeber ve David Wengrow ‘Her Şeyin Şafağı’ kitabında Rusya gibi geniş düzlüklere sahip coğrafyalardaki Neolitik buluntulara özellikle de “Mamut Evleri” olarak adlandırılan yapılara da parantez açıyor. Zaman içinde elde edilen bulgular Ukrayna sınırı yakınında Kostenki’deki bu alanın bir tapınak olabileceğini gösteriyor. Zira bölge keşfedildiğinde yapılan ilk açıklama burasının bir yerleşim yeri olabileceği düşüncesini doğurmuştu.
Yerleşik hayata geçiş ve tarımın yaygınlaşması inanç sistemlerinin de oluşmasını beraberinde getirmişti. Graeber ve Wengrow kitaplarında Rusya’daki tapınak olabileceği iddia edilen yapıdan Göbeklitepe’deki T yapılarına dönüyor. Taşlardaki hayvan tasvirlerini ayrıntılı bir şekilde anlatan yazarlar o can alıcı soruyu soruyor: Bu heykel geleneğinin arkasında ne yatıyor olabilir?
Göbeklitepe’de bugüne kadar insan kemiği ve benzeri kalıntılara pek rastlanmadı. Oysaki Diyarbakır sınırları içinde kalan Çayönü’nde çok sayıda insan kemiği bulundu. Üstelik bunlar eşyaları olmadan gömülmüş. Arkeologlar bunun bir çeşit adak ritüeli olduğu görüşünde. Ancak Göbeklitepe’de bu tarz bir kurban etme ya da yamyamlık izine rastlanmadı.
Tarıma geçen toplulukların bu organize olma yeteneklerini bir üst seviyeye taşıyan Göbeklitepe’nin inşası bu toplulukların o kitabın da dediği gibi “insanlığın çocukluğundan çıkışı”nın bir sembolü. Sayfalar süren kaynakçasıyla birlikte ‘Her Şeyin Şafağı’ 847 sayfadan oluşuyor. Kitaba pek çok satış sitesinde ulaşmak mümkün değil. Yeni çıkmasına rağmen tıpkı İngiltere gibi ülkelerde olduğu gibi yok satan kitaba şu anda ulaşmak biraz zor.