İstanbul Tiyatro Festivali’ne özel seçki
28. İstanbul Tiyatro Festivali'nin yeli ve bağımsız oyunlarından 'Haberci', tiyatro ve oyunculuk aslında neydi diye bocalayıp kaldığımız anlarda güvenle tutunabileceğimiz bir eser. Oyun bugün de sahneleniyor. Kaçırmayın.
Üsküdar Tekel Sahnesi’nin kafetaryası soğuk havadan kendini içeri atıp oyun başlamadan çayla ısınmaya çalışan tiyatro takipçileriyle dolu. 28. İstanbul Tiyatro Festivali’nin üçüncü haftası, mekândan birbirini önceden tanıyan ya da festival ortamından tanış seyircilerin selamlaşmaları yükseliyor. Muhabbetler, ilk iki haftada izlenen festival oyunları kritiklerinde ortaklaşıyor. ‘Hekabe’, ‘Nora’, ‘Martı mıyım’, ‘Gece Diyarı’, ‘Müfettişler’, ‘Utsusji’ derken bugüne dek sahnelenen festival oyunlarıyla ilgili görüş alışverişleri yapılıyor.
Sıradaki oyun, yine bir prömiyer. Kişisel beklentimin çok net olduğu; “Domatesli pilav tarifi yönetse izlerim” dediğim yönetmen Güray Dinçol’un yeni işi, ‘Haberci’ bekliyor bizi salonda.
Şu ana dek gördüğüm metinlerinde (‘Kaza, Köpek, Yumurta ve Kahvaltı’ ve ‘O Taraf Bu Taraf Şu Taraf’) sezdirdiği üzere çağdaş yerli tiyatro yazınının parlak isimlerinden olmaya aday Aslı Ekici ile deneyimli tiyatro insanı, yaratıcı göz Pınar Akkuzu’nun kaleminden çıkan özgün ve yeni bir metin ‘Haberci’. Pınar Akkuzu malum, Fiziksel Tiyatro Araştırmaları’nın temel yapı taşlarından, zamanla efsaneleşen ‘Şatonun Altında’nın proje tasarımcılarından ve Gülden Arsal ile birlikte sahnede harikalar yaratan oyuncusu…
Dakikalarca (festivalde gördüğüm yerli oyunlar arasında en uzun alkışı aldı) ayakta alkışlanan ‘Haberci’, altı senedir Fiziksel Tiyatro Araştırmaları ekibinin masasında ve zihninde olan bir projeymiş. Ve sahne/ışık/video tasarımından clown formundaki üç iyi oyuncusuna her unsuruyla bizi tiyatronun temellerine ve özüne götüren, tiyatronun bugün neden var olduğunu anımsatan, çokça güldüren ve finalde tatlı tatlı içimizi sızlatan bir oyun olarak nihayet karşımızdaydı ‘Haberci’.
Antik Yunan tragedyalarının isimsiz habercilerinden üçü, Çağdaş Ekin Şişman, Adem Mülazim ve İbrahim Can Sayan’ın -izlerseniz göreceksiniz, laf olsun diye söylemiyorum- handiyse kusursuz clownesk performanslarına teslim. ‘Dört bir yanı cennet yurt Thebai’nin kuruluşuna ve ardı ardına ‘iktidara gelip’, sıra sıra ‘kahramanca/cesurca/onurluca vs…’ göklere yükselen kralların öykülerini anlatacaklar bize. Çıplak sahnenin arkasını kaplayan üç parça uzun beyaz flamaya yansıyan videolar, oyunun (sesle birlikte) adeta dördüncü oyuncuları olan (perdeye yansıyan) sözler, cümleler Thebai halkının tepesinde dolanan kaderin anlatısını kuruyor önümüze.
Akkuzu ile Ekici’nin antik Yunan tragedyalarından esinle yazdıkları ve tüm olan biteni isimsiz habercilere anlattırdıkları metin, finalde seyirciyi Oidipus anlatısıyla buluşturuyor. Ki ortalara doğru bir parça tekrara düştüğünü hissettiren oyun da, tam da kehanette söylendiği üzere ‘babasını öldürüp anasıyla evlenen’ Oidipus’un ‘Habercilerin’ üslubu ve usulüyle anlatılmaya başlandığında yeniden vites yükseltiyor. Ve final hiç beklenmedik (çok iyi bildiğimiz) bir Türk sanat musikisi eseriyle, Çağdaş Ekin Şişman’ın çıplak sesiyle başlayıp koro halinde süren çok etkileyici bir havada geliyor.
‘Haberci, 2500 sene önceki Antik Yunan kentlerinden; orada, hükümdarların iki dudağı arasında yaşayan sıradan insanlardan, kehanetlerden, ‘kahramanca’ ölen krallardan bahsediyor gibi görünüp bir yandan da çaktırmadan, halkları hiçe sayan milliyetçi ulus devlet ideolojisini ti’ye alan bir oyun. Teşekkür konuşmasında Güray Dinçol’un kısacık söylediği üzere; “umudumuzu, neşemizi kaybetmememiz gerektiğini” anımsatan bir oyun.
Antik Yunan hikâyelerine, oyunlarına ve mitolojisine çok aşina olmayan seyirciyi metin akışı anlamında bir parça zorlayabilir. Öte yandan daha ilk andan itibaren ses, ışık ve video tasarımıyla ve oyunun her anına ışıltı saçan yağ gibi, su gibi akan oyunculuk gösterisiyle çok ilham verici, çok çarpıcı bir iş. O kadar çok sahnede, bacaklarından kaş hareketlerine adeta akışkan bir forma bürünen oyunculardan sadece birine odaklanırken buldum kendimi… Ah, bir dakika, şu an diğer iki oyuncuyu kaçırıyorum hissi geldi pek çok kez…
Güray Dinçol’un oyunlarını iyi bilenlerin fark edebileceği küçük reji göndermeleriyle (bilinçli ya da bilinçsiz ama ben misal açılışta ‘Yeni Dünya: Bir Uzay Macerası’, bir noktada ‘Kalabalık Duası’, bir diğerinde ‘Şatonun Altında’ anları yakaladım) karşılaşmak da ayrı bir güzellikti. Bir yönetmenin hem hikâye anlatma çizgisini hem de oyuncu yönetiminin titiz detaylarını aşama aşama takip etmek, seyirci olarak insanı yükselten bir duygu.
Güray Dinçol, 2011’de (benim) ilk izlediğim işi olan ‘Ekmek Parası’ndan beri şaşırtmıyor. Keza kolektif akıl ve duyguda buluşan Fiziksel Tiyatro Araştırmaları ekibi de öyle.
Proje tasarımında Gülden Arsal ile Pınar Akkuzu’nun, (Nilüfer Kent Tiyatrosu’nun 1984’ünde harikalar yaratan) çarpıcı video tasarımında Okan Temizarabacı’nın, bu sezon gördüklerim arasında en iyisi diyebileceğim ve oyunun kimliğinin en önemli parçalarından olan ışık tasarımında Utku Kara’nın, aynı şekilde oyuncuların eşlikçisi olarak oyunu tamamlayan ses ve efektte Berkay Özideş’in, yer yer stilize kaçtığını düşünsem de etkileyici çizgilere sahip kostüm tasarımında Deniz Göl’ün imzası var.
‘Haberci’ birkaç oyun sonra tabiri caizse uçuşa geçecek bir iş. Tiyatro ve oyunculuk aslında neydi diye bocalayıp kaldığımız anlarda güvenle tutunabileceğimiz türde. Festivalin bugüne kadarki en iddialı yerli, bağımsız işi. Tahmin ettiğimiz üzere, şaşırtmadı!
🔴 ‘Haberci’ bugün saat 15.00’te İDT Üsküdar Tekel Sahnesi’nde.