Ressam domuz Pigcasso’ya veda
Kültür Bakanlığı'nın düzenlediği Kültür Yolu Festivali başladı. Atatürk Kültür Merkezi'nde Andy Warhol, Pablo Picasso ve Refik Anadol sergileri var. Picasso sergisinin biletli olduğu yeterince bilinmediğinden festivalin ilk gününde kafalar karışıktı.
Taksim her zamanki gibi kalabalık ancak yoğunluk bu kez Atatürk Kültür Merkezi’nde. Müzik sesleri geliyor. Yeni AKM binası açılışından beri buraya ilk gelişim, bir yere ilk kez girerken yer yön bilmemenin getirdiği tedirginlik yok neyse ki üzerimde. Çünkü ben de kendimi herkes gibi bir anda kalabalığı takip ederken buluyorum.
Uzun bir kuyruk. Etrafta boyunlarında görevli yazan gençler… Her biri içeri giren ziyaretçilerin yüzüne bakıyor, herhangi bir soru sorarlarsa hemen cevaplamak için. Ama herkes aynı şeyi soruyor: Bilet mi alacağız?
Kültür Bakanlığı’nın yaklaşık bir ay önce duyurusunu yaptığı Kültür Yolu Festivali’ndeyiz. Frida Kahlo, Pablo Picasso, Andy Warhol ve Sebastiao Salgado. Bu büyük isimlere adanmış sergiler bu sonbahar Ankara, İstanbul ve İzmir’de gerçekleştirilecek Kültür Yolu festivallerinde sanatseverlerle buluşacak. Bakanlığın yaptığı bir etkinlik olduğundan ya da bazı etkinliklerin ücretsiz olduğu duyurusu yapıldığından mı bilinmez ziyaretçiler bilet alacaklar mı, biletsiz girecekleri sergi var mı bilmiyor.
Festival kapsamındaki etkinlikler şehrin birçok mekanına yayılmış halde. Etkinliklerin büyük bir bölümü İstiklal Caddesi ve Beyoğlu’ndaki farklı mekanlarlarda düzenleniyor. AKM’de ise Andy Warhol, Picasso ve Refik Anadol sergileri var. Ancak Picasso sergisine girmek için bilet almak gerekiyor. 250 TL olan biletin ücretini yalnızca sıra size geldiğinde ya da diğer ziyaretçilere sorduğunuzda öğrenebiliyorsunuz.
Yaklaşık beş dakika beklediğim kuyrukta sadece ben üç aileye yalnızca Picasso sergisi için bilet almaları gerektiğini, geri kalan iki sergiyi ücretsiz görebileceklerini söylüyorum. Bebek arabasıyla gelmiş bir çift teşekkür edip “Biz Kültür Yolu deyince ücretsiz sandık, zaten Picasso için gelmiştik” diyorlar. Arkalarından bakıyorum, dünyaca ünlü dijital sanatçı Refik Anadol’un Yeryüzü Rüyaları: Anadolu’da kapsamında ilk kez sergilenecek işinin olduğu bölüme doğru yürüyorlar. Öğrenci olduğunu tahmin ettiğim iki genç kadın da sıranın sonundaki yerlerini terk ediyor. Biri diğerini ikna etmiş belli: “Kanka 250 TL az para değil, gel diğerlerini gezelim.”
Anadol’un bir süre sonra izleyicileri içine alan çalışmasının tam karşısında uzun koltuklar var. Herkesin elinde telefon, anlık olarak değişen eseri kaydetmeye çalışıyor. Hemen yanlarına oturduğum orta yaşlı iki kadından biri, “Bak, Refik Anadol bu adammış” diyerek telefonundan açtığı fotoğrafı gösteriyor. Bir anlık göz göze gelmemize fırsat bilip “Nasıl buldunuz sergiyi, nereden duydunuz?” söze giriyorum.
Az önce fotoğrafı gösteren hanımefendi, sergi duyurularını ilk olarak reklam panolarında gördüğünü daha sonra sosyal medyada da karşısına çıktığını söylüyor. Bu yeni AKM’ye ilk gelişleri. İstanbul’da yaşıyoruz ama gelmeye fırsat bulamamıştık diye açıklıyor kendini. Ve konu dönüp dolaşıp yine Picasso’ya geliyor: “Ben aslında Picasso’nun sergisini gördüm. Zaten dünyanın en ünlü ressamı, hepimiz biliyoruz. Ama o sergi paralıymış…”
Tam o sırada yanındaki arkadaşı lafa giriyor, “Ama Ankara’daki ücretsizmiş. Neyse biz de buna gelmiş olduk.”
Hanımefendi haklı. Tıpkı Ankara’daki gibi bu sergi de 31 Aralık’a kadar devam edecek ancak Ankara’daki sergi ücretsiz.
Konuşmamızı, salondaki iki kedinin birbirini kovalama sesi bölüyor. Tabii herkesin kamerası da kedilere kayıyor. Keşke yakalayabilseydim diye düşünüyorum ama kediler çoktan gitmiş bile. Ben de bunu bir işaret kabul edip Picasso sergisi için yerimden kalkıyorum.
Pablo Picasso’nun eserleri 19 yıl sonra Türkiye’de. Sanatçı daha önce 2005’te Sakıp Sabancı Mzüesi’ndeki Pablo Picasso sergisi için İstanbul’a konuk olmuştu. Picasso’nun gravürleri, çizimleri, posterleri, ve litografilerden oluşan tamamı orijinal ve mirasçıları tarafından onaylanmış 170 parça var. Tabii kişisel fotoğrafları da…
Sergi alanının küçüklüğüne bir de Picasso ilgisi ve fotoğraf çekme merakı eklenince epey yavaş ilerliyoruz. Künyelerine baktığım eserlerin genelde 1959-1964 arası çalışmalar olduğunu fark ediyorum.
Eğer sıkı bir Picasso takipçisi değilseniz, sergide yer alan 170 parça işten “Ah, işte Picasso sergisindeyim” dedirten eserlerin sayısı ise bir elin parmaklarını geçmiyor. Bu eserlerden biri sanatçının 1962’de resmettiği ‘Bust of Women with Hat’i (Şapkalı Bir Kadının Büstü). Diğeri de yine aynı seriden ‘Bust of a woman with Blue Hat’ (Mavi Şapkalı Kadının Büstü) tablosu. Zaten tabloların önündeki fotoğraf kuyrukları da bunun kanıtı.Bir diğeri ise ressamın 1949 yılında ‘Uluslararası Barış Konferansı’ için çizdiği güvercini. Picasso’nun güvercini…
Kalabalıktan sıyrılıp Andy Warhol sergisine doğru yürüyorum. Pembe bir afişle ziyaretçileri çeken serginin girişinde Warhol’un meşhur Campbell’in çorba konserveleri şeklindeki dubalar var. Ziyaretçiler burada bir tur fotoğraf çektirdikten sonra içeri giriyor. Tabii sanatçının alametifarikası gereği sergi tasarımı da rengarenk. Bir anne, küçük oğluna “Bak bu Muhammed Ali, bu Michael Jackson” diyor Warhol’un ünlü isimleri resmettiği seriyi gösterirken.
Bu arada bir sohbete daha kulak misafiri oluyorum. Bir beyefendi sergi görevlisine “Bu eserler orijinal mi diye?” soruyor. Görevlinin cümlelerini aynen aktarayım: “Hepsi orijinal. Zaten kabartmalardan da anlayabilirsiniz, ayrıca şu an göremiyorsunuz ancak arkalarında da orijinal olduklarına dair ibareler var. Yedi ülkeden, dokuz koleksiyonerden toplandı.”
Çıkışa doğru yürürken yine bir kalabalık içinden geçiyorum. Bu kez daha dikkatli bakıyorum etrafıma. Her yaştan insan var kalabalıkta. Sergileri haftasonu etkinliği olarak görüp iyi bir cumartesi için ziyaret eden de var, gerçekten merak ettiği için ilk günden ziyaret eden de… İstiklal Caddesi’ne doğru yürürken aklımda artık sadece bir yerde oturup şu an okuduğunuz bu yazıyı yazmak var ama bir anda Grand Pera’daki Frida Kahlo Günlükleri sergisi geliyor aklıma. Hemen oraya dalıyorum.
20. yüzyılın en büyük pop ikonlarından biri olarak nitelendirilen Frida Kahlo’nun fırtınalı yaşamından izler taşıyan günlükler sergide. Ama esas ilgi günlüklerde değil, rahatlıkla söyleyebiliriz.
Serginin devamı tam bir Instagram cenneti olarak dizayn edilmiş. Frida Kahlo ve çalkantılı -bugünden bakınca toksik demek geliyor içimden- aşkı Diego’nun ilişkilerinden hareketle büyük bir kalp platformu da var, siz de notunuzu yazın aşkınız sonsuz olsun diye ayrılmış interaktif bir başka bölümde…Eğer fotoğraf çekmek istiyorsanız en çok vakit ayırmanız gereken sergi bu olacaktır, çünkü herkes istiyor! Serginin sonunda bir de defter var. Siz de mektubunuzu yazabilirsiniz.
Bu kez kesin kararlıyım, bir yere oturup bu yazıyı yazacağım. Çıkarken merdivenlerde hemen arkalarında durduğum bir çifte kulak kabartıyorum bu kez de. “Diğer sergi var ya AKM’deki… Orada Picasso var ama o ücretliymiş…” Hemen yanıt geliyor: “E niye ücretli ki? Adını Kültür Yolu koyduysan, ücretsiz yapacaksın o zaman.” Yazının başlığı çıktı, mutluyum. Artık yazabilirim.