Alice Cadılar Diyarında!
Anadolu'nun binlerce yıllık tarihini anlatan 'Oxford Antik Anadolu' kitabı uzun soluklu bir çeviri sürecinin ardından Türkçede. Bu kapsamlı çalışma Neolitik dönemden Helenstik Çağ öncesine kadarki Anadolu tarihine odaklanıyor.
Anadolu’nun dört bir yanında devam eden arkeolojik kazılar bu kadim coğrafyanın zengin tarihini her gün biraz daha aydınlatıyor. İlk ritüel alanlarından şehir yerleşimlerine oradan da kent devletlerine uzanan süreçte insanlık tarihin pek çok dönüm noktasına ev sahipliği yapan bu coğrafyanın antik tarihi için özellikle son yıllarda pek çok Türkçe araştırma yayını okurla buluştu.
Bu noktada geride bıraktıkları bilgi mirasları için öncelikle Ekrem Akurgal, Halet Çambel, Arif Müfid Mansel ve Ufuk Esin gibi efsane arkeologları saygı ve özlemle anıyoruz. Bu büyük isimlerin çalışmalarının yol göstericiliği olmasa bugün pek çok şey eksik kalırdı.
2011 yılında Oxford Üniversitesi Yayınevi tarafından yayınlanan bir kitap yukarıdaki saydığımız isimlerin başlatıp ilerlettiği çalışmaları yeni buluntularla daha güncel ve kapsamlı bir hale getirmişti. ‘The Oxford Handbook of Ancient Anatolia’ adlı bu çalışma şimdi Türkçede.
Şimdi dediğime bakmayın; aslında üç yılı aşkın bir çevirinin ürünü. 1030 sayfalık bu hacimli kitap, Dilek Şendil çevirisiyle okurla buluştu. Gregory McMahon ve Sharon Steadman gibi iki önemli ismin editoryel bakış açısıyla kitabın Türkçede yayınlanmasını Alfa Yayınları Yayın Yönetmeni Mustafa Küpüşloğlu “Yeni varanımız için Dilek Şendil 3 yılını verdi. Biz de 1 yılımızı. 1029 sayfa, ciltli. Okumaya niyet edenin de en az 1 ayını vermesi gerekir sanki. Ama buna değeceği kesin. Dağıtımı başladı bile” sözleriyle anlattı.
Kitap, 10 bin yıl öncesinden başlayıp milâtan önce 323’e kadar Anadolu’da yaşananları farklı perspektiflerle ele alıyor. Büyük İskender’in öldüğü milâttan önce 323’e kadar geçen dönemi kapsayan kitabın en önemli yanı tarihöncesi dönemden itibaren Anadolu’ya odaklanması. Neolitik döneme tekabül eden bu uzak geçmiş başka canlı türleri ya da evrenin yaşını düşündüğümüzde elbette çok küçük bir yer kaplasa da insanlığın en büyük dönüşümlerine denk geliyor.
Günümüzde devrim kelimesi yanına eskisi kadar getirilmese de uzun Neolitik dönemde yaşayanan hem Anadlu hem de insanlık tarihi için büyük kırılmalarla doğru. Kafalarda daha net bir şekilde canlanması açısından bahsi geçen bu dönemin Göbeklitepe’nin inşa edildiği yılları da içine aldığını belirtelim. Bu arada yeri gelmişken belirtelim; kitaptaki araştırma konuları sadece bugünkü anlamda Anadolu’yla yetinmeyip Türkiye’nin Trakya’daki topraklarını da kapsıyor.
Neolitik sonrası Kalkolitik ya da Bakır Çağı olarak da bilinen dönemde Anadolu’nun dört bir yanında yaygınlaşmaya başlayan yerleşimlerin izini süren kitap, hem bu devrin yaşam pratikleri hem de dönüşümleri her seviyeden insana anlaşılır bir üslupla aktarıyor. Kitabı hem hazırlayan hem de Türkçeye çeviren isimleri bu noktada ayrıca tebrik etmek gerekiyor. Zira böylesi bir çalışmanın kimi okurların tabiriyle “sıkıcı’ olmaktan kurtarıyor.
Hattiler ve Luviler nerede yaşadı? Nasıl giyindiler, Ne yediler? Nereleri keşfettiler? ‘Oxford Antik Anadolu’un orta bölümleri tam da bu soruya cevap vermek amacıyla kaleme alınmış. Kitap, Mustafa Küpüşoğlu’nun bahsettiği gibi bir ayda bitebilir mi? Bu sorunun cevabı biraz muğlak olsak gerek. Zira bu kitap bir çırpıda okunabileceği gibi aynı zamanda bu toprakların geçmişini merak eden herkesin rahatlıklı başvuru ve başucu kitabı olabilecek sevviyede.
Kitapta işlenen konulardan biri de dil meselesi. Mesele diyoruz zira Anadolu’da ölü dillere ait yazıtlar ve çizimler yer alıyor. İşte bu noktada ‘Oxford: Antik Anadolu’ kronolojik bir anlatyla okuu Anadolu’nun kadim dillerinin tarihine dair bir yolculuğa çıkarıyor. Bu başucu ve referans kitap konumundaki ”Oxford. Antik Anadolu’ kitabına benzer yayınların hem nitelik hem nicelik bakımından Türkiye’de artış göstermesini umalım.