Kendisini döven dayısını bıçaklayarak öldürdü: Sicili de kabarık
Sabahattin Ali, 75 yıl önce öldürüldü. Cinayeti milli istihbarattan Ali Ertekin üstlendi ama işkenceyle öldürüldüğüne dair de güçlü iddialar var. Öldürülmekle kalmadı adı tehlikeli görüldü, kitapları yasaklandı. Adının 'temize çıkması' yıllar sürdü. Artık edebiyatımızın en sevilen yazarlarından
Türk öykücülüğünde çığır açan, romanları klasikler arasına giren, şiirleri dillere pelesenk olan usta yazar Sabahattin Ali, 2 Nisan 1948’de, 41 yaşında öldürüldü. Cinayetin sırrı bugün hâlâ çözülmüş değil. Siyasi düşünceleri nedeniyle hakkında açılan davaların aleyhinde sonuçlanacağını düşündüğü için Bulgaristan’a geçmek isteyen Ali’nin, şimdilik Ali Ertekin tarafından öldürüldüğü biliniyor.
Dün Sabahattin Ali’nin öldürülmesinin 75. yıl dönümüydü. Çeşitli etkinliklerle anıldı edebiyatımız dev ismi. Ama Türkiye’nin Sabahattin Ali ile imtihanı bu 75 yılda oldukça inişli çıkışlı bir seyir izledi. Bugün hakkında rahatça konuşulan, kitapları rahatlıkla okunan Sabahattin Ali, 40’lı 50’lili yıllarda tehlikeli bir isim muamelesi görmüştü. Hatta öyle ki, yazar yaşamını yitirdiğinde 11 yaşında olan kızı Filiz Ali’ye zorda kalmadıkça babasının Sabahattin Ali olduğunu söylememesi tembih edilmişti. Filiz Ali yıllarca babasının kimliğini saklayarak yaşamak zorunda kaldı.
Sabahattin Ali’nin isminin önündeki tehlikeli damgasının kalkması epey uzun sürdü. Sonra, cinayeti üzerindeki sır perdesinin aydınlatılmasıyla ilgili mücadele başladı. Ali’yi öldüren Ali Ertekin herhangi bir isim değildi. Mahkemede Ertekin’in Milli İstihbarat’ta çalıştığı ortaya çıkmıştı. Cinayeti ‘milliyetçi duygularla’ işlediğini itiraf etmişti. Bu itiraf mahkeme tarafından hafifletici sebep sayılıp Ertekin’e dört yıl ceza verildi. Ertekin daha sonra aftan yararlanıp dört yılı tamamlanmadan salıverildi.
Ama iş bununla bitmedi. Cinayetle ilgili ciddi iddialar hep devam etti yıllar boyunca. Kızı Filiz Ali’ye göre babasının katili devletin arşivinde saklıydı. Tabii ki o arşiv hiçbir zaman açılmadı. Lakin Ali’nin yakın arkadaşı Rasih Nuri İleri, 13 Ocak 1978’de Kemal Bayram’a verdiği söyleşide “12 Mart 1971 İhtilali’nden sonra hapishanede Talat Turhan’la aynı koğuşta kaldım. Söz Sabahattin Ali’den açıldı ve Sabahattin Ali’nin işkence yapılarak öldürüldüğünü duyduğumu söyledim. Bunu duyan Talat Turhan, ‘Evet böyle olmuştur. Tahminin doğru. Çünkü ben kendisini öldürenin ağzından olayı işittim. Kendisi bana Sabahattin Ali’nin işkence edilirken nasıl elinde öldüğünü, teferruatı ile anlatmıştır’ dedi. Ben, bunları anlatanın kim olduğunu sorduğumda etrafımız bayağı kalabalıklaşmıştı. Sonra anlatacağını söyledi ve konu kapandı” diyerek Ali Ertekin’in gerçek katil olmadığını iddia etti.
Talat Turan da herhangi biri değildi. Eski Milli Savunma Bakanlığı Özel Kalem Müdürü olan bir askerdi. Daha sonra sola meylettiği için tutuklanmıştı. 2012’de çekilen ‘Sabah Yıldızı’ belgeselinde Turhan yıllar önce Bayram’a söylemediği o ismi belgeselde açıkladı: “İstanbul’daki emniyet müfettişi dedi ki: ‘Ben Kırklareli’nde komiserdim. Sabahattin Ali’yi ben sorguladım, elimde kaldı’. Sonra da işte bildiğiniz o senaryo devam etti.”
Ali’nin öldürülmesiyle ilgili ikinci iddiaysa Samed Ağaoğlu’na ait. Ağaoğlu, Adnan Menderes’in (Sabahattin Ali ile Menderes’in tanış olduğu da yıllar sonra öğrenilir) kendisine Ali’nin hükümet tarafından öldürüldüğünü söylediğini iddia etti. Ki bu iddia da Kemal Bayram’ın ‘Sabahattin Ali Olayı’ kitabında yer aldı.
Sabahattin Ali’nin gerçek katili ya da katillerinin kim olduğu hala belirsizliğini koruyor. Ama cinayetin bize anlatıldığı gibi işlenmediği de aşikar. Ali’nin adının tehlikeliler listesinden çıkması sonra cinayetiyle ilgili birtakım bilinmeyenlerin konuşulması, kitaplarının yasaklanmasından vazgeçilmesi nedeniyle yazarın edebiyatını konuşmaya, tartışmaya açıkçası uzun yıllar pek de sıra gelmedi, ki bu da anlaşılabilir bir durumdu. Çünkü adalet arayışı güçlü ve yaşamsal bir şeydi ve edebiyat tartışmasının önüne geçebilir. Ama bu durum bir kısır döngü de yaratmadı değil yıllar içinde.
Aslında eski bir kitap bu. 1978’de yayımlanan Filiz Ali ile Atilla Özkırımlı’nın hazırladığı kitapta daha çok Ali’nin hayatına odaklanılmıştı. Ali’nin yaşam öyküsü derli toplu o dönem için yeni belgelerle anlatılmış, başta Aliye Ali, Filiz Ali olmak üzere, Niyazi Berkes, Vedat Günyol, Sevgi Sanlı, Samim Karagöz, Mücap Ofluoğlu gibi isimlerin anılarıyla yazarın insani kişiliği ete kemiğe bürümüştü. O dönem Sabahattin Ali’yle ilgili olarak toplumsal algının değişmesinde önemli rol oynamıştı kitap.
Sonraki yıllarda Ali’nin dünyasını iyi bilen ve ‘A’dan Z’ye Sabahattin Ali’ kitabının yazarı Sevengül Sönmez’in önemli katkılarıyla kitap zenginleştirildi ve genişletilmiş baskıda Ali’nin eserlerinin kapsamlı incelemesi de yer aldı. ‘Kuyucaklı Yusuf’, ‘İçimizdeki Şeytan’ ve elbette ‘Kürk Mantolu Madonna’ ile öykü şiirleri üzerine birçok inceleme yazısı var kitapta. Halide Edib’ten, Nurullah Ataç’a, Tarık Zafer Tunaya’dan Vedat Günyol ve Selim İleri’ye kadar güçlü kalemlerin elinden çıkma yazılar hem de.
Sadece bu kitap değil tabii. Bugün Sabahattin Ali deyince, Kürk Mantolu Madonna başta olmak üzere yazdığı kitaplar ve öyküler akla geliyorve bu kitaplar üzerine yazılar yazılıyor. Yıllar içinde onun şiirlerinden bestelenen şarkılar artık daha rahat söyleniyor. Ki epey de şarkı bestelendi eserlerinden. En bilineni ‘Ses’ öyküsünden ‘Leylim Ley’, ‘Dağlar’ şiirinden ‘Dağlar Dağlar’, ‘Eskisi Gibi’ şiirinden ‘Ben Sana Vurgunum’, ‘Hapishane Şarkısı 3’ şiirinden ‘Geçmiyor Günler’, ‘Hapishane Şiiri 5’ şiirinden ‘Aldırma Gönül’, ‘Bir Doğum Günü İçin’ şiirinden ‘Dünyaya Geldiğin Zaman’ şarkıları bestelendiği. Ayrıca ‘Çakır’, ‘Çocuklar Gibi’, ‘Kara Yazı’, ‘Kız Kaçıran’ da aynı adla bestelenip aralarında Zülfü Livaneli, Sezen Aksu, Ahmet Kaya, Ali Kocatepe, Nüket Duru, Edip Akbayram, Kerem Güney’in bulunduğu müzisyenler tarafından seslendirildi.
Bugün artık Sabahattin Ali’nin ne kadar önemli eserler ortaya koyduğu özellikle öykücülükte edebiyatımızın yatağını nasıl değiştirdiği ve insani olarak da nasıl bir kişilik olduğu biliniyor. Artık tehlikeli bir şahsiyet olarak da görülmüyor. Bilinmeyen tek şey katilleri… O da devletin ayıbı! Ne denir bu ayıba: Aldırma gönül aldırma mı?