Einstein’in formüllü mektupları 21 milyon liraya satıldı
Ünlü fizikçi Einstein’ın aort damarında balonlaşma sorunu vardı. Ölümü bu hastalıktan oldu. Einstein’a uygulanan tedaviyi araştırdık ve bir sürprizle karşılaştık. Hastalığın modern tedavi yöntemlerini ise Prof. Dr. Altuğ Tunçer’den dinledik.
ABD’nin New Jersey eyaletindeki Princeton kasabasında etrafı ağaçlarla çevrili, dış cephesi beyaz, panjurları kahverengi, iki katlı, şirin bir evdeyiz. Yıl 1948. İçeride bilim tarihinin en parlak beyinlerinden biri olan Albert Einstein var. O sırada 69 yaşında. Ömrünün son 13 senesini geçirdiği bu evde birkaç yıldır onu ara ara yoklayan ataklardan birini yaşıyor. Karın ağrısı eğilip bükülmesine yol açacak kadar şiddetli. Az sonra bir belirti daha ekleniyor. İçi dışına çıkıyor ve midesinde ne var ne yok boşaltıyor. O anda, bedenine musallat olan şikayetlerden kurtulmak için karar veriyor: “Dr. Nissen’e görünmeliyim.”
New York’taki Brooklyn Yahudi Hastanesi’nde bir göğüs cerrahı olan Rudolph Nissen, kıvrandırıcı karın ağrısından bıkan Einstein’a karnının içine doğrudan bakılmasına izin verecek bir keşif ameliyatı öneriyor. Einstein kabul ediyor ve 31 Aralık 1948’de ameliyat masasına yatıyor.
Dr. Nissen içeride neler olup bittiğini görmek için Einstein’ın karnını kestiğinde tuhaflığı hemen fark ediyor: Aort damarında büyük bir anevrizma (genişleme). Hayal edebilmeniz için bir örnekle devam edelim: Normalde aort kalpten çıkıp düz bir tüp şeklinde karna doğru uzanır. Einstein’in aortu ise balon yutmuş yılan gibi dışarı doğru genişlemişti. “Bu neden önemli?” diye merak ediyor olabilirsiniz. Önemi şu: Tıpkı gerçek balon gibi aort damarı da patlayana kadar büyümeye devam edip ölümcül hale gelebilir.
Peki Dr. Nissen balonlaşan aort damarının patlamasını önlemek için duruma nasıl el koydu dersiniz? Bugünden baktığımızda oldukça ilkel sayılacak düşük teknolojili bir çözüme başvurdu. Dünyanın en zeki adamının hayatını kurtarmak için aortun balonlaşan kısmını selofanla sardı. Evet, selofan! Yani yiyecekleri dış etkilerden, rutubetten korumak için paketlemede kullanılan malzemenin aynısından yararlandı. O zamanlar aort genişlemesi tedavisinde en ileri nokta buydu. Neyse ki işler yolunda gitti ve Einstein ameliyattan üç hafta sonra hastaneden ayrıldı.
Einstein ameliyatın ardından fizik çalışmalarına Princeton Üniversitesi’nde yarı emeklilik konumunda devam etti. Selofan ameliyatı, ömrüne altı yıl eklemeyi başaracaktı. Ancak 13 Nisan 1955’te selofan, anevrizmasının yırtılmasını önlemeye artık yetmiyordu. Şikayetleri yeniden başladı. İki gün sonra durumu ağırlaştı, şiddetli karın ve sırt ağrısı nedeniyle Princeton Hastanesi’ne kaldırıldı. Hayatta kalmak için tek şansı başka bir ameliyat daha geçirmekti. Fakat 76 yaşına gelen, uzun ve anlamlı yaşam süren Einstein ameliyatı reddetti: “Ben üzerime düşeni yaptım, artık gitme vakti geldi. Bunu zarif bir şekilde yapacağım.”
Einstein hastaneye yattıktan üç gün sonra yani 18 Nisan 1955’te hayatını kaybetti. Ünlü fizikçinin özel doktoru Dr. Guy Dean, ölüm sebebini aort yırtığı olarak açıkladı. Çok geçmeden otopsi yapıldı ve Einstein’ın aort yırtığından öldüğü doğrulandı. Otopsiyi yapan hekim, Patolog Dr. Thomas Harvey’di. Hani şu, Einstein’ın beynini 170 parçaya bölen, beyin parçalarını fotoğrafladıktan sonra kafatasına geri yerleştirmeyen, gizlice formaldehit dolu bir kavanoza saklayan ve o kavanozu yıllarca evinde bir masanın altında muhafaza eden Dr. Harvey. Neyse, esas konumuza dönelim. Acaba Einstein 2024 yılının tıbbi olanaklarıyla tedavi edilse daha uzun bir yaşam sürer miydi? Muhtemelen evet. Gelin, önce hastalığın sebeplerine, kimlerin daha fazla risk taşıdığına ve hastalığın tedavisine adım adım bakalım.
Aileden geçen bir miras gibi
Aort damarı vücudumuzdaki en büyük ana damar. Diğer tüm damarlar aort damarından çıkarak vücuda dağılıyor. Aortun görevi temiz kanı vücudumuza yaymak. Peki ne oluyor da aort damarı genişlemeye başlıyor? Yaklaşık 30 yıldır aort cerrahisiyle ilgilenen Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Altuğ Tunçer üç önemli sebep sıralıyor: “Birincisi genetik sebepler. Yani ailesel bir miras gibi anne, baba, büyükanne ve büyükbaba gibi yakınlarınızdan size bu hastalık aktarılabilir. İkincisi, birtakım enfeksiyonlar ya da bağ dokusu hastalıkları aortta genişlemeye neden olabilir. Üçüncü sebep ise travma, örneğin bir trafik kazası sonucunda aort damarınız hasar görüp genişleyebilir.”
Damar sağlığı denince hemen aklımıza yüksek kolesterol, tansiyon, şeker gibi hastalıklar geliyor. Acaba bu tür hastalıklar aort damarı genişlemesine yatkınlık oluşturabilir mi? Prof. Dr. Altuğ Tunçer’e göre aort genişlemesinde (anevrizmasında) bu hastalıkların pek etkisi yok: “Aort damarı genişlemiş hastaların yüzde 60-70’inde yüksek tansiyon bulunuyor. Fakat tansiyon burada hazırlayıcı bir sebep olarak karşımıza çıkmıyor, yalnızca iki hastalığın bir arada görülme oranı yüksek.”
Hastaların yarısı o anda ölüyor
Aort damarının çapı, kalp çıkışında 2,5-3 santim kadar. Fakat aortun çapı 5-6 santime, hatta 10 santime kadar ulaşabiliyor. Damar bu kadar genişlediğinde de Einstein’ın hikayesinde olduğu gibi ‘aort diseksiyonu’ (aort yırtılması) denen çok ölümcül bir tablo ortaya çıkıyor. Prof. Dr. Altuğ Tunçer’in verdiği oranlar ise insanı dehşete düşürecek türden: “Aort damarı yırtıldığında hastaların yüzde 50’si o anda hayatını kaybediyor. Geri kalan yüzde 50’lik gruptaki hastaların da yalnızca yüzde 50’si hayatta kalabiliyor, ki onlar da iyi bir merkeze gelebilirlerse… Bunlar çok özellikli cerrahların yapabildiği ameliyatlar, bu koşulda bile maalesef ameliyat riski yüzde 50. Ama genişlemeleri, yırtılmadan yakalarsak yalnızca yüzde 1 riskle ameliyatları yapabiliyoruz.”
Peki gelişen tıbbi teknolojilere rağmen ameliyatta ölüm oranı neden bu kadar yüksek? Dr. Altuğ Tunçer, aort damarı yırtığı ameliyatında yırtılan dokunun dikiş tutmasının çok zor olduğunu vurguluyor: “Ne yazık ki hastaların birçoğunu kanamadan kaybediyoruz. Damar duvarı üç tabakadan oluşuyor. Birinci ve ikinci tabakaları yırtılmış ama üçüncü tabakası hâlâ tutan hastalar şanslı grup çünkü yüzde 50 yaşayan hastalar onlar. Ama üç tabakanın tamamı yırtıldığında hasta, o an hayatını kaybediyor. Damar tabakaları birbirinden ayrıldığında hastalar farklı şikayetlerle acile ulaştırılıyor. Örneğin kiminde böbrek yetmezliği kiminde de felç gelişebiliyor.”
Kalp krizi sanılıyor
Şimdi de aort yırtığı sırasında ne tür bulguların ortaya çıktığına bakalım. Dr. Tunçer, aniden çok şiddetli bir göğüs ya da sırt ağrısının baş gösterdiğine dikkat çekiyor: “Bu belirtiler yüzünden de pek çok hasta kalp krizi geçirdiğini düşünür. Zaten iki hasta grubu aniden hayatını kaybeder. Biri aort yırtığı, diğeri de kalp krizi… Aort yırtığından ölen hastaların ölüm raporlarında ‘Kalp krizinden hayatını kaybetti’ yazar. Halbuki otopsi yapılsa ölümlerin bir kısmının aort yırtılmasından kaynaklandığı görülecek.”
Önlemenin yolu var mı?
İyi haber: Evet. Aort yırtığına karşı önlem almanın tek yolu kardiyak check up yapıp damar genişlemesini yırtılmadan yakalamak. Prof. Dr. Altuğ Tunçer’e göre özellikle ailesinde aort yırtığı ya da ani ölüm olanların mutlaka incelenmesi lazım: “Bir ailede ani ölüm varsa kuzenler de dahil olmak üzere bütün aileyi tarıyoruz. Bu şekilde birçok hastayı yakaladık ve ameliyat ettik. Hayatlarını sağlıklı bir şekilde idame ettiriyorlar. Tabii ailenizde aort yırtığı ya da ani ölüm yoksa ‘Sizde yüzde 100 aort yırtığı gelişmeyecek’ diye bir şey söyleyemeyiz. Dolayısıyla 40 yaşından sonra bir kardiyak check up hayat kurtarıcı olabilir. Kardiyak check up ekokardiyografi, EKG, gerekirse tomografi gibi tetkikleri içerir. Muayenede hekim şüphelenirse basit bir akciğer filmi bile tek başına aort anevrizmasını gösterebilir. Ama hastalığı erken yakalamada altın standart tomografidir.”
Dr. Altuğ Tunçer tam bu noktada önemli bir bilgi daha veriyor: “Bizim ülkemizde başka hastalıklar nedeniyle çok fazla tomografi çekiliyor. Böylece aort genişlemesi tesadüfen tespit ediliyor. Mesela COVID-19 pandemisi sırasında akciğerlere bakmak için çekilen akciğer tomografilerinde birçok hastada sessiz seyreden aort anevrizması yakalandı.” Dr. Tunçer’in verdiği istatistiklere göre her 100 bin kişiden 2-3’ünde aort damarı genişlemesi var. Erkekler kadınlardan daha şanssız çünkü onlarda aort genişlemesi daha sık.
Einstein şanslıydı çünkü hastalık genellikle sessiz ilerler
Peki aort damarının genişlemesi herhangi bir bulgu verir mi? Prof. Dr. Altuğ Tunçer’in yanıtı şöyle: “Ne yazık ki aort genişlemesi damar yırtılana kadar genellikle sessiz seyrediyor. Bazen aort damarı genişleyip yanındaki başka bir damara baskı yapıyor ve bu durumda nefes darlığına neden oluyor. Nadiren karın ve sırt ağrısına da yol açabiliyor. Bunların dışında maalesef çok gizli ilerleyen bir hastalık. İlk belirtileri ölümcül yırtık tablosu olabiliyor.” Dr. Tunçer’in önemli bir uyarısı da var: “Aort yırtığı genellikle ileri yaş hastalığı sanılıyor. Oysa bu hastalık orta yaşlarda yani 40-50’li yaşlarda sık. Ama 20’li yaşlarda da 80’li yaşlarda da aort genişlemesine rastlıyoruz.”
Günümüzde tedavi: Yapay damar
Bugün tedavide neyse ki selofanla aort damarını sarmak yerine modern tıbbın olanaklarından yararlanıyoruz. Dr. Tunçer’den dinleyelim: “Aort damarı genişlemesinin tedavisi ameliyat. Ama her hastayı hemen ameliyat etmiyoruz. Damar belli bir çapa ulaştıktan sonra ameliyat gündemimize geliyor. Burada da kriterimiz damar çapının en az 50 milimetreye ulaşması. Ameliyatla genişleyen damarı değiştiriyoruz. Bu damar by-pass ameliyatlarında olduğu gibi vücuttan alınmıyor çünkü vücudumuzda bu kadar geniş bir damar yok. O nedenle yapay damar kullanıyoruz. Genişlemiş damar kısmını sentetik damarlarla değiştiriyoruz.”
Prof. Dr. Altuğ Tunçer “Ameliyat riskli mi?” sorusuna ise şu yanıtı veriyor: “Aort damarı genişlemesi ameliyatları günümüzde artık çok sık yapılıyor, sonuçları da oldukça iyi. Özellikle ameliyat sayısı yüksek olan merkezlerde, tecrübeli cerrahların elinde ölüm riski yüzde 1 civarında. Tabii aort damarındaki genişleme bazen beyin damarlarına çıkan yerlere yakın olabiliyor. Bu durumda ameliyatın riskleri daha fazla. Yine bazen aort damarı genişlemesine ağır bir kapak hastalığı eşlik edebiliyor. Böyle bir hastada ameliyat daha kompleks hale geliyor. Çünkü aort damarıyla birlikte kapak ameliyatı da yapıyoruz. Gelişmiş merkezlerde tecrübeli cerrahlar elinde riskler aşağıya çekilebiliyor. Burada en önemli şey hastalığı erken tespit etmek. Hastalığı ne kadar erken tespit edersek hayatta kalma şansı da o kadar artıyor. O nedenle tekrar vurgulayayım: 40 yaşından sonra herkes kardiyak kontrolden geçmeli. Ailesinde ani ölüm olanlar kontrolleri daha fazla ciddiye almalı.”
6 Aralık 2024 - D vitaminiyle ilgili bu bilgileri mutlaka öğrenin: 21 soru, 21 cevap
29 Kasım 2024 - Astım ve KOAH’ta 50 yıl sonra “mucize” tedavi mi geldi? Uzmanı yanıtlıyor
22 Kasım 2024 - Tarih yazıldı: Körlüğe karşı yeniden programlanmış hücreler
16 Kasım 2024 - “Bana bir şey olmaz” demeyin. İnme pusuda bekliyor olabilir
6 Kasım 2024 - Aile hekimleri yeni yönetmeliğe neden karşı çıkıyor? Neden iş bıraktılar?