Obezitenin başkomutanı şeker: Bağımlılıktan kurtulan kilo verir. Ama nasıl?
Şeker hastalığı, yüksek tansiyon, ilerleyen yaş, ağrı kesiciler, sigara, aşırı alkol, bitkisel zayıflama çayları, protein tozları… Prof. Dr. Serhan Tuğlular, böbrek sağlığını tehdit eden faktörleri ve alınması gereken önlemleri 10haber’e anlattı.
Böbreklerimiz, hayatımızı sürdürebilmemiz için her gün sessizce durmaksızın çalışır. Onların kıymetini de genellikle bir sorun ortaya çıktığında anlarız. Araştırmalara göre Türkiye’de her altı-yedi yetişkinden biri böbrek hastalığıyla yaşıyor. Daha da fenası hastaların bir kısmı durumundan habersiz. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Serhan Tuğlular ile ülkemizdeki böbrek hastalıklarının endişe verici boyutunu konuştuk. Kronik böbrek hastalığının ilerleyici olduğunu söyleyen Dr. Tuğlular’ın çok önemli bir uyarısı var: “Böbrek fonksiyonları yavaş yavaş ve geri dönüşümsüz şekilde kaybedilir. Hastalığın son aşamasında diyaliz ve böbrek nakli gerekir. O nedenle hepimiz risk faktörlerinin farkında olmalıyız.” Peki böbrek sağlığımızı neler tehdit eder? Böbreklerimizi nasıl koruyabiliriz? İşte Prof. Dr. Tuğlular’dan hayati öneme sahip cevaplar ve öneriler…
Böbreklerimizin vücudumuzdaki işlevlerini anlatarak başlayabilir misiniz?
Bütün hücrelerimizin, metabolizmamızın çalışması sonucunda ortaya çıkan bazı atıklar var. Böbreklerimiz başta ‘üre’ olmak üzere bu atık ürünleri vücudumuzdan uzaklaştıran en önemli organlar. Aynı zamanda fazla suyun da vücuttan atılmasını sağlarlar. Böbrekler bir şekilde çalışmaz hale geldiğinde zehirli atıklar vücutta birikip sonunda kişinin ölmesine kadar yol açacak bir süreci başlatır.
Böbreklerimiz o kadar önemli ki… Kalp her atım yaptığında kan akımının yüzde 25’i böbreklere gider. Dolayısıyla böreklerin çalışmadığı durumda yaşamla kabil olmayan bir durum söz konusu olur.
Böbrek rahatsızlığına yol açan en yaygın sebepler neler?
Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en önemli sebep kontrolsüz şeker hastalığı. İkinci sırada ise kontrolsüz yüksek tansiyon var.
Bu iki önemli hastalığın dışında da pek çok nedenden bahsedebiliriz. Örneğin çocukluk çağından itibaren idrar yolu enfeksiyonları, idrar yollarında doğuştan bozukluklar, nadir görülmekle birlikte birtakım ailevi böbrek hastalıkları böbreklerin iflas etmesiyle sonuçlanabilir.
Yine nefrit olarak bilinen bir hastalık grubu var. Nefrit, böbreklerdeki iltihaplanmayı tanımlar fakat mikrobik bir iltihaba işaret etmez. Ve ciddi böbrek hasarlarına sebebiyet verebilir.
Böbrek rahatsızlıklarına yol açan bir diğer önemli neden böbreğin taş hastalıklarıdır.
Ağrı kesicilerin sık kullanılması da önemli bir sebep sanırım…
Kesinlikle… ‘Non steroid anti-enflamatuvar’ dediğimiz yani kortizon içermeyen ve mikropsuz iltihabı baskılayan ağrı kesicilerin sık kullanılması böbrek için çok zararlı. Baş ağrısı, adet ağrısı gibi nedenlerle yaygın tercih edilen, reçete gerektirmeyen bu ağrı kesicilerin yoğun kullanımı ne yazık ki böbrek hastalığına yol açabiliyor.
Ağrı kesicilerin ne kadar sık kullanılması zararlı?
Düşük dozlarda ve kısa süreli kullanımı genellikle güvenli. Mesela ayda iki-üç kez alınırsa pek bir sorun beklemeyiz. Ancak bazı kişiler bu ilaçları neredeyse her gün kullanıyor. Eğer “Ben haftalar veya aylar boyunca bu ağrı kesicileri düzenli alıyorum” diyorsanız bilin ki böbrek sağlığınız risk altında.
Böbrek taşlarının da böbrek sağlığını tehdit ettiğini söylediniz. Böbrek taşları sessiz seyredip böbreklere zarar verebilir, değil mi?
Öncelikle şunu söyleyeyim: Bize pek çok hasta “Böğrüm ağrıyor” diye geliyor. Bel bölgesinde olan ağrının böbrekten kaynaklandığı inancıyla nefrolojiye başvuran o kadar çok hastayla karşılaşıyoruz ki… Fakat gerçek şu ki böbrek hastalıkları ağrı yapmaz. Ancak bazı istisnalar var. Örneğin böbreğin ciddi mikrobik iltihabına bağlı böbrekte şişlik gelişirse böbrekte ağrı ortaya çıkabilir. Ama bu tabloya zaten ateş, halsizlik, idrar yaparken yanma gibi başka yakınmalar da eşlik eder.
Böbrek ağrısına neden olan durumlardan biri de böbrek taşıdır. Özellikle böbreğin orta kısmına yerleşen ama sonra böbreğin boşaltım yoluna düşen taşlar ciddi ağrı yapar. Vücut o taşı atmak için boşaltım yolunu kasıp gevşetir. O kasılma da ağrı olarak hissedilir. Ağrı öyle şiddetlidir ki çoğunlukla doğum sancısına benzetilir.
Sorunuza gelince… Evet, her böbrek taşı ağrı yapmaz. Diyelim ki böbreğinizde gömülü, yerinden hiç kıpırdamayan bir taş var. Asla ağrıya neden olmaz. Dahası taş, yolu tıkayarak böbreğinizi tamamen işlevsiz hale getirebilir. Ağrı gibi alarme edici bir belirti yaşamadığınız için de maalesef bu sürecin hiç farkına varmazsınız.
Bu riske karşı özellikle kontrolden geçmesi gereken kişiler var mı?
Ben 30 yaşını geçen herkese senede bir kez check-up öneriyorum. Çok ayrıntılı testlere gerek yok. İdrar tahlili, böbrek fonksiyonları, şeker, kolesterol gibi birtakım testlerin yaptırılması yeterli. Yine yılda bir kez tam batın ultrasonu yaptırılmalı.
Sıraladığım tetkikler sadece böbrek taşlarını değil, başka sağlık sorunlarını da erken saptamak için bize önemli bilgiler verir.
Bu arada ailesinde taş öyküsü olanların ve daha önce taş düşüren kişilerin daha sık kontrolden geçmesi gerekebilir.
Böbrek hastalığı erken evrelerde belirti gösterir mi? Hangi belirtilere karşı uyanık olmak gerekir?
Böbrek hastalıklarının önemli bir bölümü maalesef pek belirti vermez. Özellikle şeker hastalığı ve yüksek tansiyona bağlı kronik böbrek hastalığı sıklıkla sessiz ilerler. Bu gruptaki hastalar genellikle “Benim böbreğim çok iyi çalışıyor. Gece de idrara çıkıyorum” der. Halbuki gece idrara çıkmak kronik böbrek hastalığının ilk belirtilerindendir. Dolayısıyla çoğu hastayı böbrek hastası olduğuna ikna etmekte zorluk çekeriz.
Şeker ve tansiyon hastalarının genellikle bir nedenle sağlık kontrolleri yapılırken tahlillerinde üre, kreatinini yüksek görülür. Bize de bu nedenle yönlendirilirler.
Elbette böbrek hastalığının belirti verdiği bazı istisnalardan söz edebiliriz. Örneğin akut böbrek hastalıkları bazı belirtilere yol açabilir. Böbrek hastalıklarını tipine göre kabaca ‘akut’ ve ‘kronik’ olarak iki gruba ayırırız. Kronik böbrek hastalığı yavaş yavaş, uzun süreçte gelişir.
Akut böbrek hastalığı ise genellikle gürültülü bir tabloyla kendini gösterir. Bu hastalar idrarda ciddi bir kanama, idrara çıkamama, tansiyonda ciddi yükselmeler, vücutta döküntüler gibi şikayetlerle tıbbi yardım ararlar. Çoğunlukla da acil servislere başvururlar.
Kronik böbrek hastalığında geri dönüşü olmayan bir süreç vardır. Akut böbrek hastalığında ise böbrekte çoğunlukla kalıcı hasar gelişmez. Aralarındaki en önemli ayrım bu sanırım, değil mi?
Evet, akut böbrek hastalıklarının yüzde 85’i düzelir ve kişi normal hayatına daha sonra devam eder. Ama yüzde 15’lik bir grupta ne yazık ki hastalık, altta yatan nedene ve kişinin yaşına bağlı olarak kalıcı böbrek yetmezliğine dönüşebilir.
Kronik böbrek hastalığı ise sürekli ve ilerleyicidir. Böbreklerin işlevleri zamanla azalır. Nihai aşamada diyaliz veya böbrek nakli gereklidir.
Böbrek sağlığında idrar rengi de çok vurgulanır. İdrar rengi nasıl olmalı?
İdrar, açık sarı olmalı. Kişinin içtiği su miktarına ve çıkardığı idrara göre bu renkte biraz açılma ve koyulaşma olabilir. Aslında böbreklerimiz çok yetenekli ve çalışkan organlar. O kadar yeteneklidirler ki biraz az su içtiğimizde bedenimiz bunu hemen algılar ve “Zaten az su içiyor. Ben bu suyu kaçırmayayım, biraz tutayım” der. Sonuçta daha yoğun bir idrar çıkarır. Yoğun idrar da daha koyu olur. Bol su içtiğimizde ise “Nasılsa yeterli su içiyor, ben bu suyun fazlasını atayım” der. İdrar rengi de daha açık olur.
İdrarda renk değişikliklerinin tek sebebi yetersiz su içimi değil. Örneğin bazı böbrek hastalıklarında böbrekten gelen kan hücreleri, idrara karışırsa idrar rengi kırmızı olur. Yine nefrit dediğimiz rahatsızlıklarda idrar, tavşan kanı çay ya da kola rengindedir.
Şeker hastalığı veya hipertansiyon ne kadar uzun süreli olursa böbrek hastalığı gelişme riski yükselir?
Eskiden 15-20 yıllık bir diyabet (şeker) hastasının kronik böbrek hastalığı geliştireceğine kesin gözle bakılırdı. Fakat artık biliyoruz ki şeker ve tansiyonunu kontrol altında tutanlar böbrek hastalığı riskini önemli ölçüde azaltıyor. O nedenle bu hastaların tedavilerini düzenli alması ve sağlıklı yaşam biçimi kurallarına uyması son derece önemli.
Çocukluk döneminde tip 1 diyabet teşhisi almış ancak kan şekerini etkili bir şekilde yöneten çok sayıda insan var. Böbrek hastalığı geliştirme riskini başarıyla önleyen diyabet hastalarının sayısı hiç de az değil.
Diyelim ki bir şeker hastasının rutin kontrolleri sırasında erken evrede böbrek hasarı tespit edildi. Süreci geri döndürmek mümkün mü? Yoksa kronik böbrek hastalığı süreci artık başlamış mı demektir?
Şeker hastalığına bağlı böbrek tutulumunda birkaç evre var. Başlangıçta böbrek biraz fazla çalışır. ‘Hiperfiltrasyon’ dediğimiz bu evre böbreğin yorulduğu aşamadır. Daha sonra ‘mikroalbüminüri’ olarak adlandırdığımız bir durum gelişir. Yani idrarda standart testlerle saptanamayacak kadar küçük düzeyde ‘albümin’ denen bir protein kaçağı olur. İşte bu aşama geri dönüşümlüdür, gerekli önlemler alınırsa böbrekte kalıcı hasar oluşmaz.
Fakat idrarda protein kaçağı arttıkça yani mikrodan makroya doğru bir dönüşüm olduğunda artık geri dönüş maalesef söz konusu değil. Bu aşamada hedefimiz sadece süreci yavaşlatmak. “Böyle bir hasta ne kadar sürede böbrek yetmezliği aşamasına gelir?” diye merak ediyor olabilirsiniz. Beş yıl sonra mı yoksa 10 yıl veya 30 yıl sonra mı? Açıkçası bu sorunun yanıtını kişiye verilen tedavi, kişinin tedaviye uyumu ve yaşam tarzı değişiklikleri belirler.
Böbrek hastalıklarının sıklaştığı bir yaş aralığı var mı?
Kronik böbrek hastalığı her yaşta görülebilir. Ancak yaş ilerledikçe sıklığı artar. Nedense “Böbrek hastalığı çok yaygın bir sağlık sorunu değil” gibi düşünürüz. Aslında çok yaygın olmayanlar bazı nadir böbrek hastalıklarıdır. Öte yandan şeker hastalığı ve yüksek tansiyon toplumda en sık görülen hastalıklar. Dolayısıyla bunlara bağlı böbrek hastalığına yüksek oranda rastlarız.
Tip 1 diyabet çocukluk yaşlarından itibaren başlayabilir. Fakat tip 2 diyabet genellikle kilo, hareketsizlik gibi faktörlerle ilişkilidir ve yaş ilerledikçe sıklığı artar. Şöyle söyleyebiliriz: Tip 2 şeker hastalığı ve yüksek tansiyon genellikle 35-40 yaşlarından sonra başlar. Dolayısıyla her iki hastalığa bağlı böbrek hastalığını bu yaşlardan sonra görürüz.
Bu hastalıklar olmasa da ilerleyen yaş, böbrek hastalığı için tek başına bir risk faktörü olabilir mi?
Kesinlikle… Her bir böbreğimizde birer milyon tane süzme ünitesi (nefron) var. 40 yaşından sonra bu ünitelerin her yıl yüzde 1 kadar fonksiyonu azalır. Bu doğal bir süreç, tıpkı yaşlandıkça saçımızın beyazlaması, cildimizin kırışması gibi. Böyle düşünecek olursak 60 yaşına gelen bir kişide süzme ünitelerinde yüzde 20 azalma, 70 yaşına gelen bir kişide ise yüzde 30 azalma olur. Dolayısıyla yaş ilerledikçe kronik böbrek hastalığı açısından daha kırılgan hale geliriz.
Diyelim ki yaşımız 40’ın üstünde ve araya bir enfeksiyon girdi… Veya düşüp bacağımızı kırdık, ameliyat olduk ve çok kan kaybettik. Bu tür durumlarda böbreklerimizin daha çabuk etkilendiğini unutmamalıyız.
Ayrıca yaş ilerledikçe bazı hastalıkların sıklığı da artıyor. Mesela hastanın kanser nedeniyle kemoterapi alması, kalp rahatsızlığı nedeniyle anjiyo olması gerekebiliyor. Bu tür sağlık sorunlarına veya uygulanan tedavi ve tıbbi işlemlere bağlı olarak da böbrek hastalığı ortaya çıkabiliyor.
Veya diyelim ki 40 yaşını geçtiniz ve henüz kronik bir hastalığınız yok. Fakat sigara içiyorsunuz, fazla kilolarınız var ve hiç egzersiz yapmıyorsunuz. Az önce bahsettiğim süzme ünitelerindeki yüzde 1’lik kayıp sağlıklı yaşayan insanlar için geçerli bir oran. Fakat sizin sigara içme gibi kötü bir alışkanlığınız var, hareketsizsiniz ve fazla kilolusunuz. Bu tür etkenler nedeniyle söz ettiğim kayıp yüzde 1 ile sınırlı kalmayacak, sizde çok daha hızlı olacaktır.
Sigara ve aşırı alkolün böbrek sağlığı üzerindeki etkisi yüksek mi?
Bir defa bunları ayrı ayrı değerlendirelim. Çeşitli çalışmalarla sigaranın böbrek fonksiyonlarını olumsuz etkilediği yüzde 100 gösterilmiş. Vücudumuzdaki bütün damarların iç yüzeyini döşeyen ‘endotel’ dediğimiz bir tabaka var. Sigara, bunların fonksiyonunu ve yapısını bozar. Uzun süre sigara içenlerde bu hasar daha fazla olur. O yüzden sigara içenler daha fazla kalp krizi, inme geçirir.
Sigara, böbrek damarlarında da benzer bir sürece neden olur. Her iki böbreğimizde birer milyon tane küçük süzme üniteleri var demiştik. Süzme üniteleri de aslında kılcal damar yumaklarından oluşur. Dolayısıyla sigaraya bağlı kalp, beyin damarlarında gördüğümüz değişiklikler bu küçük damarlarda da meydana gelir. Sigara bu damarları daraltır ve böbreklere kan akışını azaltır. Uzun vadede böbrek fonksiyonlarının bozulmasına ve çeşitli böbrek hastalıklarının gelişimine katkıda bulunur. Lamı cimi yok… Sigara çok ama çok zararlı.
Alkole gelince… Miktarı çok önemli. Aşırı tüketimi tabii ki zararlı. Bir kere alkol hücrelerin içindeki suyu çeker, vücudu kurutur. O nedenle alkol aldıktan sonra kişiler çok susar, gece sık sık kalkıp su içerler. Dolayısıyla vücuda iyi gelen bir şey değil. Ama bir-iki kadehin böbrekler için özel bir zararı yok.
Peki Türkiye’de böbrek hastalıklarının sıklığı nedir?
Türk Nefroloji Derneği’nin bu konuda çok iyi bir çalışması var. Biz kronik böbrek hastalığını evre 1’den 5’e kadar değerlendiriyoruz. İşte söz ettiğim çalışmada evresine bakılmaksızın böbrek hastalığı oranı yüzde 15,7 bulundu.
Oranın bu kadar yüksek olması korkutucu değil mi?
Evet, oran endişe verici düzeyde yüksek. Ülkemizde yaklaşık 9 milyon kronik böbrek hastası var. Yani her altı-yedi erişkinden birinde böbrek hastalığı olduğunu söyleyebiliriz. Kronik böbrek hastalığı belirti vermediği için de pek çok kişi durumunun farkında değil ne yazık ki…
Hasta, 5’inci evreye geldiğinde böbrek fonksiyonlarını üstlenecek diyaliz tedavisi almak zorunda. Diyalizi aslında bir şans gibi kabul ederiz. Çünkü karaciğer veya kalp gibi organlar iflas ettiğinde tek seçenek organ nakli. Böbrekler için de organ nakli şansı var, hatta en iyi seçeneğimiz o. Ama nakil imkanı olmayan kişiler için en azından böbreğin fonksiyonlarını sürdüren diyaliz tedavisine sahibiz.
Türkiye’de diyalize giren yaklaşık 60 bin hasta var. Yıllık böbrek nakli olanların sayısı ise 3 bin civarında. 2023’te 3 bin 500 civarında böbrek nakli yapılmış. Bu sayılar ülkemizde organ bağışının ne kadar yetersiz oluğunu açıkça ortaya koyuyor. İhtiyaç duyulan böbrek nakilleri maalesef gerçekleştirilemiyor.
Peki böbrek sağlığımızı korumak için hangi yaşam tarzı değişikliklerini önerirsiniz?
Birkaç önemli noktayı vurgulayabilirim. Herkesin bu kurallara dikkat etmesinde yarar var:
📍 Yeterli su için: Vücudumuzun yüzde 60’ı sudan oluşur. Bu suyun önemli bir bölümü hücrelerimizin içinde. Su tüketmediğimizde hücrelerimizin içindeki su da azalır. Bu da hücrelerin daha hızlı yıpranmasına, tükenmesine neden olur. O yüzden günde 2 litre, yaz aylarında 2,5 litre su içmeye özen gösterin. 3 litrenin üstüne çıkmanın fazladan bir yararı olmadığı için daha fazla su içme konusunda kendinizi zorlamanıza gerek yok. Bu arada özellikle böbrek hastalığı olanlara uzun susuzluk süresi nedeniyle oruç tutmalarını önermiyoruz.
📍 Tuzu mutlaka azaltın: Gereğinden fazla tuz tüketimi, damarlarımızın içini döşeyen tabakaya zarar verir. Tansiyonu yükseltir. Tansiyon hastalığı da böbrekleri bozar. Günlük tuz ihtiyacımız hepi topu 6 gram. Yani günlük olarak yiyip içtiğiniz bütün gıdalardan yalnızca 1 çay kaşığı kadar tuz almamız yeterli.
Ekmekten peynire tükettiğimiz her gıdada neredeyse tuz var. Özellikle paketlenmiş gıdalarda, konservelerde ve gazlı içeceklerde tuz oranı çok yüksek. Aslında farkında olmadan o kadar çok tuz alıyoruz ki… Dolayısıyla yemeğin tadına bakmadan üzerine tuz eklemeyin. Şarküteri ürünlerinin az tuzlu olanlarını tercih edin. Biz nefrologlar turşuyu hiç önermeyiz. “İçinde probiyotik var” diye çok önerirler ama biz yüksek tuz içerdiği için turşudan hoşlanmayız.
Tuzlu yemek yeme alışkanlığınız varsa size bir önerim olacak: Bir hafta boyunca tuz tüketiminizi kademeli olarak azaltın. Dilimizde tuz tadını algılayan özel reseptörler bulunur. Tuz tükettikçe bu reseptörlerin sayısı artar. Tuzu azalttığınızda ise bu reseptörlerin sayısı azalır. Eğer bir hafta süresince tuz tüketimini sınırlamayı başarabilirseniz tuzlu yeme alışkanlığınızın önemli ölçüde gerilediğini fark edeceksiniz.
📍 Şekerli yiyecekleri kısıtlayın: Basit şeker içeren yiyecekleri sık ve fazla miktarda tüketmek böbrek sağlığına zarar verir. Şekerli yiyecekler sizi şeker hastası yapmasa bile böbreğinizin yükünü artırır. Böbreklerdeki filtreleme yeteneğini zorlayarak böbrek hastalıklarının ilerlemesine katkıda bulunabilir.
📍 Aşırı protein tüketiminden kaçının: Et, tavuk, balık, yumurta protein kaynakları arasında yer alır. Sağlıklı bir bireyin günlük protein ihtiyacı kilo başına 0,8 ila 1 gram arasında değişir. Diyelim ki 70 kilosunuz. Günlük minimum protein ihtiyacınız 70×0,8=56 gr, maksimum ihtiyacınız ise 70X1=70 gr. Tabii bu oranlar kişinin ilave hastalıklarına veya yaptığı spora göre değişiklik gösterebilir.
Bazı kişiler, bu oranların çok üzerinde protein tüketiyor. Protein metabolizmasının son ürünleri böbrekten atılıyor ve böbreği aşırı çalıştırarak yoruyor. Bu nedenle aşırı proteinli beslenmek uygun bir şey değil. Tabii bu demek değil ki hiç protein almayalım. Kaslarımızın, vücudumuzun proteine de ihtiyacı var. Ama yeterli miktarda, aşırı değil. Gerçi günümüzde et fiyatları nedeniyle Türk halkı zaten proteinden kısıtlı besleniyor ama yine de aşırı protein konusunda uyarımızı not düşelim.
Bir başka önemli konu protein tozları. Ne yazık ki biz bu nedenle böbrek yetmezliğine giren çok sayıda genç hastayla karşılaşıyoruz. Protein tozunu asla tavsiye etmiyoruz. Yine vücut gelişimi için kullanılan steroidleri de hiç önermiyoruz çünkü böbrek yetmezliğine neden olabilirler.
📍Gereksiz vitamin ve bitkisel ürün kullanmayın: Doktor tavsiyesi olmadan vitamin takviyeleri kullanmayın. İçeriğinde ne olduğunu bilmediğiniz bitkisel takviyeler ve zayıflama ürünlerinden uzak durun. Biz, kilo vermek amacıyla aktarlardan veya internetten alınan bitki çaylarını içtiği için böbrek yetmezliğine giren hastalarla sık karşılaşıyoruz ne yazık ki…
📍 Hareketli olun, yürüyüş yapın: Egzersizin sağlımız için birçok faydası var. Günde 8-10 bin adım atmaya çalışın. Eğer uzun yürüyüşler yapamıyorsanız günde iki defa 15’er dakika yürüyün. Her gün toplamda 30 dakika yürümeniz bile büyük bir fark yaratır.
Arabayla bir yere gittiğinizde aracınızı biraz uzak bir yere park ederek günlük hareket miktarınızı artırabilirsiniz. Veya toplu taşım aracı kullanıyorsanız bir-iki durak önce inerek yürüyebilirsiniz.
Bana göre yaşlanma sürecine yapılan en önemli yatırım kaslarımızı korumak. Çünkü yaş aldıkça kırılganlık, denge problemleri ve düşme riski artıyor. Düzenli yürüyüşler, yaşlandıkça kaslarımızın güçlü kalmasını sağlayarak bu sorunların görülme riskini azaltıyor. Kaslarımızı korumanın diğer önemli bir yolu ise yeterli protein almak. Yaşlılarda genellikle beslenme bozulur. Canları genellikle bir şey yemek istemez, yemek hazırlamaz ve öğünleri kahvaltıyla geçiştirirler. Bunu istemiyoruz. Kas gücünün korunması için yeterli miktarda protein mutlaka alınmalı.
📍 Sigarayı bırakın, aşırı alkol tüketmeyin: İkisi de böbreklerin düzgün çalışmasını bozar. Böbrek hastalığının ilerlemesini hızlandırır. Bu zararlı alışkanlıkları bırakarak böbrek fonksiyonlarınızın korunmasına yardımcı olabilirsiniz. Ayrıca diğer sağlık sorunlarının riskini de önemli ölçüde azaltırsınız.