İmamoğlu hedefine başkanlık sistemini aldı, aday gibi konuştu: Göreve hazırız
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu Semih Çelik tarafından katledilen 19 yaşındaki İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil cinayetinden yola çıkıp ülke ve kent gündemindeki sıcaklığını koruyan ‘güvenlik’ sorununa dikkat çekti.
Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu Yenikapı’daki Dr. Mimar Kadir Topbaş Gösteri ve Sanat Merkezi’nde düzenlenen “İstanbul Turizm Fuarı”nın açılış konuşmasını yaptı.
İmamoğlu, Semih Çelik tarafından katledilen 19 yaşındaki İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil cinayetinden ülke ve kent gündemindeki sıcaklığını koruyan ‘güvenlik’ sorununa dikkat çekti.
İmamoğlu “Güvenli şehirler, hukuk ve demokrasinin hakim olduğu yaşam elbette hepimiz için çok önemli bir nokta. Ben bir psikopatın gencecik insanları katleden, yaşamdan koparan o kötü görüntüleri, ülkedeki politik ortamla ilişkilendirecek kadar basit bakmam meseleye. Meseleye hepimizin pozisyonu, hepimizin sorunu olarak bakarım. Elbette sevgiyi büyütmemiz lazım. Ayrıştırıcı dilden, kutuplaştırıcı dilden toplumun uzaklaşması lazım. Özellikle kindarlığı, öfkeyi, nefreti bu toplumun gündeminden defetmemiz lazım” dedi.
İstanbul’u tarihsel, kültürel ve coğrafi anlamda “bir dünya başkenti” olarak nitelendiren İmamoğlu “İstanbul’un temelinde; insanı, doğayı, tarihi ve kültürü bütüncül olarak ele almanın bir başarısı olarak görüyorum. Göreve geldiğimiz günden itibaren, kesinlikle bu kavramı çok özenle yönettiğimizi ve toplumla paylaştığımızı bütün hemşerilerimiz ve paydaşlarımız biliyorlar” dedi.
Dünyanın en fazla bilinen kentlerinden İstanbul’un marka değerini arttıracak çalışmalar içinde olduklarını kaydeden İmamoğlu “Bize ne denli güçlü bir miras olarak bırakıldığını, onu güçlendirmenin, geliştirmenin yanı sıra, korumanın da ne kadar önemli olduğunu bilen yöneticileriz. Elbette gelişme önemli, güncel gereksinimler önemli, ama bu şehrin muhafızlığını yapmak bir o kadar önemli. Bu anlayışla, İstanbul’un turizm marka değerini, her yıl daha da yukarıya artıracağımızdan eminim” şeklinde konuştu.
İmamoğlu konuşmasında şunları söyledi:
“İstanbul turizm anlamında sadece bir ya da birkaç stratejiyle yorumlanacak bir şehir değil. İstanbul’un ev sahipliğini yapacağı 2027 Avrupa Oyunları ve 2036 Olimpiyatları yolculuğunu da bu kapsamda ele alıyoruz. İstanbul birçok konuda dünya tarafından takip ve takdir ediliyor. Elbette ödüller kazanıyor. Ama özellikle dijital adımların İstanbul’da yine güçlü bir şekilde atıldığını da görmekteyim. İstanbul’da yapılan tarihin iyileştirilmesi, çevrenin iyileştirilmesi, özellikle doğaya verilen önem, İstanbul’un tarihi alanlarını iyileştirme konusunda İBB Miras gibi bir markanın yaratılmış olması… Emeği geçen bütüncül bu yolculuktaki arkadaşlarıma özenli bir teşekkürü yapmam gerekiyor. Kültürde, sanatta atılan ciddi adımlar ve uluslararası düzeyde ivmelenen markalaşma pozisyonları ve her açılan sergi ya da yapılan etkinliklerin tıka basa dolu olması da güçlü bir veri.”
Kendisini ‘iyi bir turizm gözlemcisi’ olarak tanımlayan İmamoğlu süreci TBB Başkanı kimliğiyle de takip ettiğine vurgu yaptı.
“Turizmin İstanbul başta olmak üzere tabii ki ağırlığı olan şehirler olacaktır” diyen İmamoğlu şunları söyledi:
“Turizmin bütün Türkiye’ye yaygınlaştırılması, yaygınlaştırırken bir kalitenin, aynı zamanda bir metodun, sistemin işletilmesi değerli. Bu anlamda, bu tür ortamların eğer güçlü bir şekilde oluşmasını istiyorsak merkezi kavramlarla değil yerelde ve fonksiyonel anlamda sektörlerin güçlendirilmesiyle mümkün olduğunu ve olacağını, demokrasiyi en güçlü şekilde inanan bir kimlik olarak buradan özellikle tekrarlamak isterim. Kaldı ki, merkezi kavramlarla güçlendiğini düşündüğünüz bir sistemin kalıcı olmayacağını görüyoruz. Eğer siz damarlarını güçlendiremez, damarlarını akılcı bir şekilde çalışır hale getiremezseniz, bu iş yürümez. Gerçekten tıkanır. Bir bakmışsınız ki, açıkçası tepetaklak düşebiliriz. Bu bağlamda sivil toplum kuruluşları çok güçlüyse, belediyeler çok güçlüyse, sektörün temsilcileri çok güçlüyse o zaman bakanlık da güçlü olur, devlet de güçlü olur, o sektör de geniş anlamda çok güçlü olur. Bu anlamda ortak akıl stratejisinin, her alanda olduğu gibi, turizmde de mutlak güçlü bir şekilde tartışılıp ve ivmelendirilmesi lazım. Şu anda hiçbir belediye başkanının turizm sektöründeki bu büyük gelişmeden, bu büyük sıçramadan şu anda bir fayda görmediğini, hiçbir lira dahi bir şekilde gelir elde edemediğini ya da sektörün bir kısım temsilcilerinin ya da sivil toplum kuruluşlarının bu ivmelenmeden faydalanamadığını görmek, bugünkü güçlü pozisyonumuzun aldatıcı tarafı olur ve yarın hepimizi tökezletebilir.
Konuların her birinin toparlanıp Ankara’ya yönlendirilmesinin doğru olmadığını, İstanbul’un örneğin kendi içinde güçlü bir stratejiyle, modellemeyle dünyaya anlatılması gerektiğini, Muğla’nın aynı şeyi yapması, Adana’nın aynı şeyi yapması, Trabzon’un, Ardahan’ın aynı şeyi yapabilmesini sağlama ve orada, yerelde kabiliyetinin arttırılması, kalıcı bir turizm karakterini, kalıcı bir sektör gücü karakterini bütün Türkiye’ye yaygınlaşacak bir biçimde kazandırır. Bu kadar net. Onun dışında inanın hiçbir konu, gerçek anlamda başarıya kavuşmaz. Birtakım istatistiklerle bugün övünebiliriz, ama kalıcı olmaz. Bu bağlamda yapılan hiçbir iyi şeyi asla kenara itmeden alkışlıyorum. Doğru bulduğum şeyler var. Yapılan çok güzel işler var. Ama bu tarafı ıskalanamaz. Iskalandığı şekli nedir? Birtakım kaygılar, birtakım kişisel, ortaya konan ihtiraslar ya da tavırlar, bugünkü siyasi atmosfer; bütün bunlar, aslında meseleyi tıkayan unsurlar. Bunları burada konuşmak zorundayız. Yani turizmin bu gerçek yüzünü konuşmazsak, olmaz. Türkiye’deki siyasi iklim… Bütün bunları düzeltirsek, yani gerçek anlamda kol kola verirsek, omuz omuza verirsek, meselenin gerçek sahibi olan sektör temsilcilerine bu işi teslim etmiş oluruz.
Devletin gücü, devleti yöneten birkaç kişiden gelmez. Devletin gücü ülkenin 86 milyon insanından gelir. Başka türlü güçlü bir devlet yaratılamaz. İşin özü bu kadar basittir. Bu manada, ‘Sana çok güveniyorum Ekrem Başkan…’ Ben diyorum, ‘Bana güvenmeyin, kendinize güvenin.’ Her insan, kendine güvenmeli. Her birey, kendine güvenmeli. Ancak öyle toplum güçlü olabilir, millet güçlü olabilir, devlet güçlü olabilir. Mesela turizm, bu anlamda inanılmaz fırsatlarla dolu. Nice deneyimler, tam karşımızda. Baktığınızda en güçlü olduğumuz sahalardan birisi. Çok iyi eğitim almış insanlar. İyi bir sermaye yönetimi var. Tek şey var: Bir araya gelememek. Geleceğiz kardeşim. Gelmek zorundayız. Bu memleket hepimizin. Yani Ankara bizim başkentimiz. Ama Ankara moderasyon yapacak. ‘Her şeyi ben bilirim, ben yaparım’ demeyecek. Milletin aklına güvenecek. Sivil toplumun aklına güvenecek. Bunun adı nedir biliyor musunuz? Bunun adı cumhuriyettir, demokrasidir. Başka bir ismi yok.
Tabi Türkiye’de ve İstanbul’da turizmi konuşurken, ihmal etmeyeceğimiz bir mesele de özellikle son dönemde hepimizin canını sıkan ve bir şekilde bu konunun mutlak üstünün örtülmemesi gerektiğini, tedbir almamızın gerektiğini, ama korkmamamız gerektiğini de hatırlatarak, güvenlik boyutundan da bahsetmek istiyorum. Turizm, her şeyden önce biliyoruz ki huzur ve güvenliği talep eder. Huzur ve güvenliğin olduğu ortam bizleri mutlu eder ve insanlarımızı, yani misafirlerimizi de iyi ağırlamamıza vesile olur. O bakımdan, özellikle çocuk ve kadına yönelik son dönemde gündeme oturan şiddetin önlenmesi, şehirlerin daha güvenli hale gelmesi de bu açıdan önemli bir meseledir. Güvenli şehirler, hukuk ve demokrasinin hakim olduğu yaşam, elbette hepimiz için çok önemli bir noktada. Hep birlikte bunu aşabileceğimizi de biliyorum. Niye? Az önce bahsettiğim biçimiyle, devletin kurumlarıyla bir araya geldiğimizde, aşamayacağımız hiçbir konu yok.
Üzerimize düşen vazife noktasında kararlı bir yönetim olduğumuzu belirteyim. Elbette bu vazifeleri yerine getirirken, her kurumun üzerine düşen vazife noktasında hassas davranacağına olan inancımla, bir araya gelmekle, hatta hızlı bir biçimde, ki hem şehrimizde hem diğer şehirlerde bütün yöneticilere bunu tavsiye ediyorum, hızlıca büyük şehirlerde bütüncül alınacak tedbirlerin daha koordineli, daha hızlı, daha pratik, ıskalanmış bir işbirliği varsa onun da yerine getirildiği biçimde ele alındığı toplantıların yapılması ve bu toplantıların mutlaka her şehirdeki, başta yaşayan kadınları, çocukları, yani çocuklarımızı, gençlerimizi koruyan daha güçlü bir çevreyi var eden pozisyona gelmesini sağlayan bir altyapıyı oluşturma konusunda işbirliği toplantılarının yapılmasını öneriyorum. Bu konuda şehrimizdeki önerimizi de elbette ki şehrimizin yöneticileriyle paylaşacağım. Ama bütün ülkeye yaygınlaşmasını değerli buluyorum. Bir seferberlik gibi, bu iklimi dağıtacağımıza, güveni, huzuru tesis edeceğimize inanıyorum. Yoksa ben, bir psikopatın gencecik insanları katleden, yaşamdan koparan o kötü görüntüleri, ülkedeki politik ortamla ilişkilendirecek kadar basit bakmam meseleye. Meseleye, hepimizin pozisyonu, hepimizin sorumlu olarak bakarım.
Elbette sevgiyi büyütmemiz lazım. Ayrıştırıcı dilden, kutuplaştırıcı dilden toplumun uzaklaşması lazım. Birbirini seven insanlar olduğumuzu, birbirimize hatırlatmamız lazım. ‘Bizim meydanlarımızda sevgi var’ diye bağırdıkça, bana ‘sevgi pıtırcığı’ dediler. Hayatta en çok sevdiğim yakıştırmalardan biri. Sevgi pıtırcığı olmaya devam ediyorum. Yeter ki insanlar birbirini sevsin, bütün sorunlar ortadan kalkar. Şunu söylemem lazım: Özellikle kindarlığı, öfkeyi, nefreti bu toplumun gündeminden defetmemiz lazım. Bu dili kim kullanıyorsa, toplum ona cezasını verir. Toplum; sevgiyi, iyiliği, dayanışmayı, kardeşliği vaat edenleri de sever. O bağlamda, genel anlamda ve geniş anlamda, böylesi dilin ve böylesi bir davranışın, birbirine sevgiyle, saygıyla, hürmetle bakan anlayışın Türkiye’mize ne kadar iyi geldiğini ve geleceğini de hep birlikte yaşayalım istiyorum. Turizmin sadece, az önce bahsettiğimiz sektörel anlamla bir bütüne kavuşamayacağını bilen birisi olarak bu olaya da değindim. Çünkü ‘turizm’ demek; bana göre adalettir, özgürlüktür. Turizmde yükselmek demek; demokrasidir, güvendir, huzurdur. Bunlar olmadan olur mu? Mümkün değil. Çevreye, insana, doğaya, sokaktaki canlıya, ormana, denize, ırmağına, havasına, suyuna özendir, saygıdır. Bütün bunlar olursa, memleketin turizmi daha kalıcı bir biçimde güçlenir ve en güçlü seviyeye yükselir.”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülşah Deniz Atalay, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar ve Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın da katıldığı açılış töreninde Dream Project CEO’su ve Yönetim Kurulu üyesi Volkan Ataman, Türkiye İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Sezgin Yılmaz, Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı Genel Müdür Yardımcısı Dr. Elif Balcı Fisunoğlu, Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği Başkanı Oya Narin, İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu üyesi Bahadır Yaşık ve Türkiye Seyahat Acentaları Birliği Başkanı Firuz Bağlıkaya da birer konuşma yaptı. Konuşmaların ardından kesilen kurdele ile 9-10 Ekim’de ziyaret edilebilecek İstanbul Turizm Fuarı resmen açılmış oldu.