Uğurcan Çakır: Galatasaray veya Avrupa…
Bilgisayar oyunu gibi gidiyor Fenerbahçe. Haklar azaldı. Her maç bir el yürekte. Yeni can almak için sakatlar iyileşmeli. O zamana dek nasıl olduğuna bakmıyor, sonuç kovalıyorlar. Üç maç sonra alabildiler onu da. Bu kadarı bile önemli.
Öyle gözükmüyor olabilir. Ama muhtemelen sezonun en kritik maçlarından biriydi bu Fenerbahçe için. (Gerçi hangi maç onlar için öyle değil ki.) Hani bilgisayar oyunlarında haklarınız azalır, bölüm sonuna dek direnmek için çabalarsınız, geçince de ‘can alırsınız’. Adeta onun gibi bir süreçte Sarı-Lacivertliler. Fred dönecek, Djiku iyileşecek ve nizam yeniden sağlanınca can deposu dolacak. Bu nedenle aralıkta oynanacak üç derbiye dek gemiyi limana sağ salim götürmek çok önemli. Her maçın gizli ana fikri bu. Kazasız belasız modunda geçiyor tüm maçlar.
Ligin her kategorideki lideri olabilir Fenerbahçe. İstatistikler fiyaka da yaratabilir. Ama kafayı başka şeylere takınca hiçbiri işe yaramıyor. Sayıların ötesinde bir sıkışma var. Hem saha içinde hem saha dışında. Bu da birkaç hafta önceki akışkanlığı ketliyor. Tedirgin modu açılıyor.
Haksızlık etmeyelim. Rakibi de ‘orijinaldi’ bu sefer. Ligin en genç teknik adamı Alparslan Erdem’in yönetiminde sıkı bir takım Karagümrük. Alt sıralardalar ama averajları artıda. Çok zor gol yiyorlar. Geçiş oyununu seviyorlar. Son dört maçtır işler yoluna da girmişti. Hani futbolcuların o çok sevdiği ‘seri yakalama’ ritmini hissediyorlardı. İlk yarı işte tam da bu ritmin meyvesi oldu. Güven Yalçın nefisti. Can Keleş, Eysseric ve Levent de öyle. Ama ikinci yarının başındaki baskıya dayanamadılar. Maçı kaybettiklerine çok üzülmüşlerdir. Sadece VAR’a takılan pozisyon nedeniyle değil. Çünkü oyunu da o kadar kaybetmemişlerdi aslında.
Peki nasıl döndü işler? İkinci yarıda ne yapıldı da ilk yarıdan farklı bir sonuç ortaya çıktı? Yemek metaforuyla anlatalım. Eldeki malzeme eksik olunca garantiye gitmeye çalıştı İsmail Kartal. Kısık ateşte yavaş pişiririz, Crespo-İsmail sağlam durur, yemeğin de dibi tutmaz, acele etmeden lezzetleri katarız diye düşünüyordu. Ama Trabzonspor travmasını hatırlatan bir ilk yarı skoru olunca devre arası konuşması belli ki farklı oldu. Aşçı elde ne baharat varsa attı yemeğe. Bütün ocakları harladı ve herkes Ferdi moduna geçti. Hiç değilse bir süre.
Sonuçta artı yazar bu Kartal’a. Ağırlığı yabancılardan oluşan bir ekibi böyle gaza getirmek kolay iş olmasa gerek. İkinci yarıdaki o 20 dakikalık performans aldı maçı. Alev alev pres, ya herro ya merro tarzı bir koşturma… İşe yaradı bu. Tencere kaynadı, her şey hızlandı. Tüm bunları harlayan Sarı-Lacivertliler olmadı aslında. Livakovic’ten de formsuz görünen Dituro öyle bir penaltı yaptırdı ki, arkası çorap söküğü gibi geldi. 2-1’den sonra ev sahibi altını hemen kıstı ocağın. Haklıydı. Bu maçı kazanmak gerekiyordu. Tadic ilk yarıyı unutturdu. Syzmanski ve Ferdi oyunu çeviren isimler oldu. İsmail de emniyet supabını açınca karınlar doydu.
Zor kazandı Fenerbahçe. Zorluk pek umurlarında değildir ama. Bu level bitti, şimdi yenisi yükleniyor. Önemli olan bu.