Fenerbahçe’nin konuğu Gaziantep FK
Galatasaray toplam 36 şut attığı ve bunlardan 13’ünde isabet kaydettiği karşılaşmada Ankaragücü’nden ziyade Bahadır engelini zor da olsa aştı!
Ligin henüz başı olmasına rağmen kıyıdan bir hayli açıkta seyreden iki takım var; Fenerbahçe ve Galatasaray. Futbolumuzun bu iki klasiği her hafta doludizgin yollarına devam ediyor ve geride kalanların puan kayıplarıyla makası açıyorlar. Bu görüntü böyle sürecek mi, bilinmez elbet ama şu an itibariyle eldeki fotoğraf yarışı birlikte domine edecekleri yönünde…
Dün itibariyle sahne sırası Sarı-Kırmızılılar’daydı. Geçen yılki transfer başarısının referansıyla bu yıl da benzer bir reflekse soyunan ve futbol kamuoyu için heyecan yaratan isimlerle kadrosunu donatmayı sürdüren ‘Aslan’, yeni gelenlerin takıma geç montajı dolayısıyla halen ana iskeletini oturtma aşamasında. Böylesi süreçlerde en önemli mesele maçları kayıpsız geçmek ve yer alınan kulvarlardaki iddiayı ve yarış heyecanını kaybetmemek, tökezlememek. Okan Buruk’un öğrencileri Süper Lig’de ilk haftaki Kayserispor deplasmanında yitirilen iki puanın dışında problem yaşamadılar ki, zaten o maçtaki kayıplardan ötürü yola -son galibiyeti de katarsak- ‘yedide altı’yla devam ediyorlar.
Bu genel notların ardından gelelim dün Rams Park’taki Ankaragücü randevusuna: Sarı-Kırmızılılar başkent temsilcisi karşısına kanatlarda kreatif yanları yüksek iki isimle başladı. Solda Zaha Galatasaray kariyerinde ilk kez ‘11’de sahaya ayak basarken sağ taraf Tete’ye emanetti. Ortayı ise Torreira-Kerem Demirbay ikilisi almış, Kerem Aktürkoğlu da forvet arkasındaki mevzinin sahibi konumundaydı. Malum, dizilişler genelde ilk düdükten sonra oyunun hengâmesi içinde kaybolur ve sahneye yetenekler, tecrübe, fizik üstünlüğü, oyun görüşü vs. çıkar. Nitekim ev sahibi, rakibi karşısında top ve oyun hâkimiyetini çok çabuk ele geçirdi ve o klişe deyimiyle sağlı-sollu yüklendikçe yüklendi.
Maçın süreklilik arz eden adresi Ankaragücü yarı sahasıydı. Bazen organize bazen bireysel denemelerle Sarı-Lacivertli kale yoklanıyordu ama ilk yarıda skora yansıyan bir hamle gelmedi. Bu görünüm elbette bir şekilde kilidin açılacağı hissini doğuruyordu ama yine de futbol bu, bazen tek kale oynadığın maçı boynu bükük tamamlarsın, bazen ‘atamayana atarlar’ devreye girer ve soyunma odasına yüzler aşağıda gidersin. İkinci yarının başında oyunun doğasında olan bu seçenekleri yaşatabilecek bir hamle geldi rakip takımdan. Kilit paslarında zaman zaman “Acaba” hissi yaşatan Kerem Demirbay’ın kaptırdığı topla kontraya çıkan Tolunay Kafkas’ın takımı sarı kırmızılı defansı önde yakaladı ve Renaldo Cephas’la öne geçmeyi bildi. Bu denli mahkûm bir oyunda bulunabilecek altın değerinde bir goldü bu ve Galatasaray’ın ilk yarıdaki son vuruş beceriksizlikleri ya da kalesinde devleşen Bahadır Güngördü’nün olağanüstü performansıyla dengede giden oyun, bir anda ev sahibi için daha da zor bir denkleme dönüşmüştü.
Lakin futbolda yetenekler böylesi durumlar için var; yedi dakika sonra solda aldığı topu zarif çalımlarla ceza sahası içine taşıyan Zaha, klas slalomunu benzer güzellikteki bir vuruşla tamamladı ve beraberliği sağladı. ‘İlk kez 11’ ve ‘İlk gol’; gece Fildişili için aydınlıktı… Aslında daha da aydınlık olacaktı ki 59 da verdiği şık pası Bahadır’ı geçmesi rağmen boş kaleye yollayamayan Tete, arkadaşının hanesine ligdeki ‘ilk asist’ istatistiğinin düşmesini de engelledi. Oysa Kopenhag maçındaki asisti genç Sambacı gole çevirmişti! 69’da Boey’un geliştirdiği atakta Hayrullah’ın bütün çabasına rağmen çizgiyi geçmesine engel olamadığı top da gecenin skorunu resmiyet kazandıran gole dönüşüyordu. Sonuç olarak Galatasaray toplam 36 şut attığı ve bunlardan 13’ünde isabet kaydettiği karşılaşmada Ankaragücü’nden ziyade Bahadır engelini zor da olsa aştı! Sarı-Kırmızılar bu haftaki sırasını savdı, artık hamle sırası zirve ortağı Fenerbahçe’de.
Sarı-Lacivertliler Rizespor karşısında alacağı skor ilk ilk sıranın alt ve üst basamaklarındaki takımları belirleyecek. Dünkü mücadelenin bizde bıraktığı kimi tortulara gelince; sadece Ankaragücü maçı değil, bir parça Başakşehir ve de asıl olarak İstanbulspor karşılaşması şöyle bir görüntü arz etti; Galatasaray kendinden zayıf gördüğü rakipleri doğal olarak bir şekilde yeneceğine inanarak top oynuyor ama bu psikolojiyle birlikte oyunun büyük bölümünde fantaziye kaçıyor. Özellikle de Kerem Aktürkoğlu topuk pasları, gereksiz atraksiyonlar derken pozisyonlar harcanıyor ve rakip de savunmada giderek daha da dirençli hale geliyor. Ama bütün bu yer yer lakaytlık içeren havaya rağmen maçlar bir şekilde kazanıldı. Ben bu görüntünün önüne geçilmesi için bir ‘hoca dokunuşu’na ihtiyaç duyulduğu kanısındayım. Hoş, kadro ligimiz standartları açısında üst düzey yıldızlarla dolu ve bu isimlerin hem eskilerinin hem de yenilerinin kendi dokunulmazlık sınırlarını çoktan çizdikleri düşüncesindeyim. Ki zaten çiz(e)meyenler, yani Fredrik Midtsjo ve Leo Dubois bilindiği gibi yeni gelenlere yer açmak adına kiralandılar!
Bu arada bir parantez açayım ve ahlaki bir not düşeyim: Evet, endüstriyel futbolun gezegenin her yanına pompaladığı ‘Kazanma kültürü’ içinde kimi Makyavelist hamleler, artık bütün liglerde geçerli. Ama yine de biz eski, yer yer romantik ruha bağlı kalarak bu tür hareketler kimden ya da nerden gelirse gelsin, uyarımızı yapalım. Torreira bu ligin üstünde bir profil. Galatasaray orta sahasının da en dirençli noktası, kilit taşı ve belki de yeri doldurulamayacak tek ismi. Ama bütün bu olumlu özelliklerine rağmen geçen sezondan bu yana geliştirdiği ve bir türlü vazgeçemediği faul pozisyonlarındaki abartılı performansının fazlasıyla sorun teşkil ettiği malum. Yakışmıyor… Ne ona ne de giydiği Galatasaray formasına. Kim uyarır, kim “Yapma artık” der bilmiyorum ama en azından kendisini takdir eden bir futbolsever olarak ben kendi üzerime düşen görevi yapayım, serzenişlerimi buradan belirteyim: “Yapma, hiç gerek yok, sana olan sempatinin ve takdirin üst düzeyde seyreden çizgisini böyle onca kameraya yakalanan abartılı performanslarla düşürme.”
Öte yandan hafta içi Süper Lig’e ‘es’ verilecek ve gözler ‘devler arenası’nda olacak. Bu organizasyonun mazisindeki ilk sansasyonel sonuca imza atarak Manchester United’ı Old Trafford’da o 3-3’lük unutmaz maç ve ardından gelen, Ali Sami Yen’deki 0-0’lık rövanş sonucu eleyen Galatasaray bir tarihi not için daha Ada’nın yolunu tutuyor. Yeni bir zaferle dönülür mü, göreceğiz. Premier Lig ekibinin kendi mecrasındaki kötü gidiş en azından kâğıt üzerinde umut veriyor, öte yandan kadrodaki Zaha, Ziyech, Sanchez, Torreira, Angelino, Ndombele (hatta Halil Dervişoğlu) gibi söz konusu ligin atmosferinden bizim coğrafyamıza gelmiş isimlerin varlıkları Sarı-Kırmızılılar için elbette en büyük avantaj olarak göze çarpıyor. Ne diyelim, Avrupa cephesinde başarılar… Galatasaray’a ve diğer iki temsilcimiz Fenerbahçe ve Beşiktaş’a…